Bir Gürcü peri masalı
2017'de çektiği Let The Summer Never Come Again ile Kafkasya'nın örselenmiş ruhani kökenlerine göz atan genç kuşağı sıra dışı yönetmenlerinden Aleksandre Koberidze yeni uzun metrajında "Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?" diye soruyor. Ve bizi yine Kafkas coğrafyasında bu kez masalsı bir aşk yolculuğuna çıkarıyor.
Başak Bıçak
Gökyüzüne baktığımızda ne
görürüz? Peki ya denize, ormana? Etrafımızda olup bitenlere,
şehrin keşmekeşine? Belki de şöyle sormalıyız: içinde
yaşadığımız dünyaya gerçekten bakıyor muyuz? Ya da
baktığımızda görüyor muyuz?
Gürcü yönetmen
Aleksandre Koberidze, bu sorulara yanıt aradığı üçüncü uzun
metraj filmi Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz? (What Do
We See When We Look At The Sky?) ile alışık olduğumuz masalsı
üsluptan uzak bir aşk öyküsü anlatıyor. Normal şartlarda bir
aşk hikayesinin arka planı olacak tüm öğeleri filminin harcı,
çekirdeği oluşturacak unsurları ise çeperi haline getiriyor ve
bir peri masalı kisvesi altında seyircisini varoluşsal bir
yolculuğa davet ediyor.
Hikâyenin “Bu aptallar
hiç kuzgun görmedi” diye başlaması da bundan... Bu sözlerin
peşi sıra izlediğimiz sahnelerde yaşamın ‘anlarına’
odaklanan filmde bir süre, okuldan çıkan çocukları, onları alan
ebeveynlerini, başıboş köpekleri ve sokağın karmaşasını
gözlemliyoruz. Kamera sakince olanları izlerken kadraja iki kişinin
ayakları giriyor. Robert Bresson’un elleri gibi, anlatısını
ekseriyetle ayaklar, bacaklar, kollar ve eller üzerine inşa eden
Koberidze, girizgahla birlikte üslubunu da açık etmiş oluyor bir
bakıma...
'FOLKLORİK BİR ANLATI...'
Masallara uygun bir biçimde öyküye eşlik
eden dış sesle birlikte bu ikilinin ana karakterlerimiz Lisa (Ani
Karseladze) ve Giorgi (Giorgi Ambroladze) olduğunu öğreniyoruz.
Aynı gün içerisinde iki kez karşılaştıktan sonra birbirlerine
âşık olan ve buluşmaya karar veren çiftimizin başı, elbette
folklorik bir anlatıya yakışır bir biçimde dertten kurtulmuyor
ve lanetleniyorlar. Bu laneti esas kızımız Lisa’ya haber
verenler ise Koberidze’nin fark ettirmeye çalıştıklarıyla
uyumlu. Çünkü gündelik hayatın koşuşturmacası içerisinde
muhtemelen gözden kaçırdığımız detaylardan mürekkep: küçük
bir fidan, bir yağmur oluğu, bir güvenlik kamerası ve
rüzgâr...
Her gün işe, toplantıya, okula, spora ya da
birileriyle buluşmaya giderken hiç dikkat etmediğimiz oluklar,
üzerine bastığımız fidanlar, otlar, sürekli bizi izlediği
halde umurumuzda olmayan kameralar ya da her gün tenimize değip
geçerken hissetmediğimiz rüzgâr veriyor korkunç haberi Lisa’ya.
İki aşık, kötücül büyülerin etkisinde başkalaşım
geçiriyorlar ve sahip oldukları tek yeteneklerini de kaybediyorlar.
Birbirilerini tanıyamadıkları gibi Lisa tıp okumaya, Giorgi ise
futbola devam edemiyor ama kader onları aynı kafede bir araya
getirmekten de geri durmuyor.
Gürcistan’ın sahil kenti
Kutarisi’nin yaz aylarında, bir yanda Dünya Kupası maçları,
diğer yanda maç izleyen insanlar, oynayan çocuklar, parkta
dolaşanlar, etrafımızda bize eşlik hayvanlar, gölgeler, sesler,
konuşmalar... Yönetmen Koberidze, hayatın telaşının aksine usul
usul gezdiriyor kamerasını Kutarasi’nin sokaklarında ve
insanlarının arasında... Tercih ettiği kadrajları ve kasıtlı
olarak uzun tuttuğu planları yer yer Terrence Malick’i hatırlatan
bir dikkatle ve özenle stilini hikayesine yedirdiğini kanıtlıyor.
Bir peri masalı sahnesini süslemesi gereken her detayı incelikle,
ustalıkla gözlemlemekle kalmıyor; adeta Lisa ve Giorgi’nin
büyülü aşklarını anlatmak istediklerine malzeme
yapıyor.
KISA SÜRELİĞİNE DE OLSA 'DÜŞÜNMEYE' ZORLUYOR
Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?,
Lisa’yla Giorgio’nin aşklarının filmi değil. Bazen aşka,
bazen hayatımızdaki sorunlara, belki evliliğimize, belki de
işimizdeki problemlere, gelecek korkularımıza kapılıp
kaçırdığımız ‘şeylerin’ filmi. Etrafımıza bakarken
görmediklerimizin, görürken anlamadıklarımızın, anladığımızı
sanırken aslında üzerine kafa dahi yormadıklarımızın filmi.
Evlilik, ilişki, meslek derken sürekli bıkmadan usanmadan "isim
koymaya" çalışmalarımızın, isimlendirdiğimizde değişen
bakış açımızın ve tüm bunların peşinde koşarken,
mütemadiyen hayatı kaçırışımızın bir tezahürü... Bilhassa
filmin finalde verdiği yanıt, 150 dakika boyunca anlatılan bir
hikâyenin alabildiğine basit ve bir o kadar anlamlı özetine
dönüşüyor. Koberidze, Faraz Fesharaki’nin büyülü gerçekçi
kamerasının yakaladığı her enstantane ve kompozisyonla evrenin
bütününde görmekten vazgeçtiklerimizi ‘fark etmeye’ davet
ederken, gördüklerimizi de kısa süreliğine de olsa ‘düşünmeye’
zorluyor.
Şu bir gerçek ki, Koberidze’nin meramını
dile getirirken kullandığı dolambaçlı yöntem bir labirenti
andırsa ve pek çok seyirci için sıkıcı olsa da zaten nihai
hedefi ‘parçalar’ olduğu için anlaşılabilir hale geliyor.
Fakat yine de filmin uzun tuttuğu bazı planların filmin duygusunu
zedelediğini ve bazen bu detayların filmi boğduğunu da
söylemeliyim. Evet, Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?,
izlemesi zor bir film ama tuhaf bir biçimde, bir o kadar da kolay.
Çünkü aslında sadece ‘bakmanızı’ öğütlüyor. Film, 7
Ocak’ta MUBI Türkiye’de gösterime girdi...
Puanım:
7/10
Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com