Bir festival yolculuğu
Ay sonunda yapılacak Venedik Film Festivali’ni yerinde deneyimlemek istiyorsanız, işte size kent geziniz sırasında kılavuz olacak bir yazı.
Aylin Ayaz YılmazDünyaca ünlü Film Festivali için Venedik’teyiz. Havaalanı otobüsüne binip yaklaşık yarım saat sonra Venedik’te Piazzale Roma Otobüs Terminaline oradan kısa bir yürüme ile “vaporetto” durağına varıyoruz. Benim tavsiyem ACTV toplu taşıma kartlarından, kalacağınız güne göre günlük bilet almanız. Bu biletlerle hem otobüslere hem de tüm vaporettolara sınırsız sayıda binebilirsiniz. Adalara da rahatlıkla geçebilirsiniz.
Vaporetto ile Canal Grande üzerinde ilerlerken kente ilk bakışımızla büyüleniyoruz. Her karesi tablo. San Toma’da bir apart kiralayıp, hızlıca eve yerleşiyoruz, çünkü ilk gala için Lido adasına yetişmemiz lazım. Ev tipik bir Venedik evi, Kapımız kanala açılıyor. Eşyalarımızı bırakıp yola çıkıyoruz. “Vaporetto” aynı metro gibi, kavradığınız anda çok basit. Lido’ya gitmek de doğal olarak kolay oluyor.
Lido’da otobüse biniyoruz ve birkaç durak sonra sinemaların olduğu yere varıyoruz. Venedik Film Festivali bugüne kadar gördüklerim içinde en görkemlisi. Film düzeni seyirci için ayarlanmış, tüm filmleri izlemek mümkün. Bu arada dünya gözüyle Bernardo Bertolucci’yi görmek heyecan vericiydi. Ben gezi yazarıyım, festivalin ayrıntılarını geçip kente dönüyorum.
VENEDİK’TE ÖLÜM
Venedikliler Lido Adası’nda denize giriyorlar. Plajları çok ilginç, eski bir film karesi gibi. Lido’da plajlar boyunca yürüyüş yapan insanlara karışıyoruz, bir yandan Thomas Mann’ın “Venedik’te Ölüm”ü yazdığı oteli arıyoruz…
İşten gönülsüz bir uzaklaşma sırasında, Aschenbach kendisini, Mann’ın ruhsal karmaşanın ve gözden düşmenin mekanı olarak canlandırdığı Venedik’te bulur. Aschenbach’ın Bains Oteli’nde kalan Polonyalı bir delikanlıya duyduğu tutku, Saklanmaya çalışılan kolera salgınını hiçe sayarak duygularına esir düşmesiyle korkunç bir şekilde sonuçlanır…
Venedik, simgesi gibi, deniz ortasında tombul bir balık. Bu, adalardan oluşan kenti yürüyerek gezebilirsiniz. Yorulduğunuz anda molalar vereceğiniz bir dolu güzel kafe var. Geceleri barları keyifli. Hemen önerebileceğim, San Marco Vallaresso durağındaki Harry’s Bar. Giuseppe Cipriani tarafından 1931 yılında açılmış, 2001’de İtalyan Hükümeti tarafından kentin simgelerinden biri ilan edilmiş. Şampanya ve şeftali suyu ile yapılan meşhur İtalyan içkisi Bellini burada icat edilmiş. Hemingway’in buradan hiç çıkmadığı söyleniyor…
Kentin en kalabalık bölgesi San Marco Meydanı, cıvıl cıvıl ve dünyanın en çok turist çeken meydanı. Yürüyerek içerilere girdiğimiz zaman İtalyan modasının hayran olduğumuz markalarının mağazalarını görüyoruz. Burada çekilen filmleri konuşup durduk. Zaten buralarda yetişmiş bilim adamı, sanatçı o kadar çok ki… Marco Polo, Antonio Vivaldi, Giovanni Bellini; Aklıma gelen yalnız birkaçı.
SHAKESPEARE’İN OYUNU
San Marco’nun arka sokaklarından Rialto Köprüsüne çıkıyoruz. “Eyes Wide Shut” filmi aklıma geliyor ve Venedik’in simgesi, bizim turist psikolojimiz maskelerle dolaşmamıza sebep oluyor. Rialto yalnız Venedik’in en eski mahallesi değil, Venedik-Bizans Saraylarının toplandığı yer. Benim ilgimi çekense ticaret merkezi olması, hem de eski ruhundan bir şey kaybetmeden.
Cumhuriyet zirvedeyken kıtanın en önemli finans merkezleri arasında kabul ediliyormuş. Shakespeare’in Venedik Taciri’nde, Shylock’un Bassanio’ya “Rialto’dan haberler nasıl?” diye sormasının nedeni ülkenin ticaret nabzını buranın tutmasıymış. Bir anda oyun gözümde canlandı, hiç dikkat etmediğim ayrıntı yerine oturdu.
Köprüden tarihi düşünerek geçip San Toma adasını dolaşmaya başlıyoruz. Zaten kaldığımız ev Tiziano’nun başyapıtı Meryem’in Göğe Yükselişi, Donatello’nun Vaftizci Yahya ahşap heykelinin ve Bellini’nin Madonna ve Azizler’i bulunan Santa Maria Gloriosa dei Frari’nin yanı. Onun hemen yanında anıtsal Çarmıha Geriliş’in olduğu Scuola Grande di San Rocco’yu geziyoruz.
Venedik’ten sepetimde getirdiklerim bunlar. Eğer görmediyseniz mutlaka listenize ekleyin. Eğer gördüyseniz bir de film festivali sırasında deneyimleyin. Sevgiyle kalın…