Bastırılan Kadınlık: “She”

Hint yönetmen Imtiaz Ali’nin Netflix için çektiği ve geçtiğimiz günlerde ikinci sezonu izleyiciyle buluşan “She”, Hindistan’da yok sayılan kadınları ve cinsel rollerinin görünür kılınmasını sorguluyor.

Başak Bıçak

Dünyanın en acımasız sosyal hiyerarşisinin yüzyıllardır var olduğu Hindistan, yalnız alt sınıf değil; orta sınıftan kadınlar için de -hâlâ- ataerkil prangalarla yaşamayı zorunlu kılıyor. Toplumun diğer kastlarına bağlı kadınlardan farklı olarak eğitim görmeleri, çalışmaları ve belli haklar elde etmeleri mümkün. Ancak bu doğal haklar, eşit kabul edilmeniz için yetersiz. Çünkü ne olursa olsun siz bir kadınsınız ve ne yaparsanız yapın bir ‘bedenden’ ibaretsiniz. 

Hint yönetmen Imtiaz Ali, Netflix için çektiği ve geçtiğimiz günlerde ikinci sezonu yayınlanan “She” (O) isimli dizisiyle bu yok sayılan kadınları ekrana taşıyor ve toplumsal kimliklerinin ötesinde, cinsel rollerinin de görünür kılınmasını sağlıyor. Bir polis olan ve hasta annesi ile kız kardeşine tek başına bakmak zorunda olan Bhumi, alt orta sınıftan bir memur olarak “She”nin ana karakterine yaşam veriyor. Dizinin mutlak egemeni ve tek gücünü oluşturan Bhumi’nin cinsel taciz ve travmalarla yüklü çocukluğu, evlendikten sonra yeni bir travmayla yüzleşmesine neden oluyor ve karakterimizin kıvrımları burada şekilleniyor. Babasının terk ettiği ve kocasının psikolojik şiddete maruz bıraktığı Bhumi cinsel kimliğini örtbas ettikçe, erkekler yüzünden, onlara karşı “erkekleşiyor”. Adeta bir Jeanne Dielman (1975) gibi soğuk ve arzudan yoksun Bhumi’nin, kırılma anı ise kendisine verilen bir görevle gerçekleşiyor. Mumbai’de bir uyuşturucu baronunun örgütü hakkında bilgi toplamak için seks işçisi rolü oynamak zorunda kalan Bhumi’nin değişimi bu anla ivme kazanıyor. 

İlk sezonda öykünün açılışını, Bhumi’nin örgütün elebaşlarından birini yakaladığı ve karakterin katmanlı kimliklerinin ilk filiz verdiği sahnesiyle yapan “She”, bu andan sonra geçmişe dönüşlerle anlatısını desteklemeye başlıyor. Kara film izleğiyle bezeli dokusu ve temaya uygun renk paleti Bhumi’nin yolculuğuyla uyumlu ancak asıl zıtlık, uyuşturucu baronu Nayak’la sağlanıyor. Tanışmalarının hemen ertesinde aralarında oluşan bağ, öykü boyunca Bhumi’yi Nayak’a, Nayak’ı ise Bhumi’ye dönüştürürken, “protagonist”in yeni kimlikleri birer birer ortaya çıkmaya başlıyor. Bhumi’nin Nayak’la etkileşimi bir tür “Stockholm Sendromu” izlenimi uyandırsa da aslında karakterin katmanlı yapısıyla ilişkili ki Hint mitolojisinde dünyanın dört yönünü temsil eden bir platformda betimlenen “Toprak Ana” Bhumi’den gelen ismi, bu çok yönlülüğün temel sebebi. Çünkü kara film alt türüyle açığa çıkan yeni “femme fatale” özelliği, Bhumi’nin Belle de Jour’dan (1967), Breaking Bad’in Walter White’ına uzanan bir dizi kişilik yapısında salınmasına yol açıyor. Ve o güne dek kadınlığıyla kendisine yüklenen her kimliği reddeden Bhumi’yi oluşturan dolgular bir bir kristalize olmaya başlıyor. 

NEFİS BİR KARAKTER EVRİMİ

Öykü boyunca Bhumi’nin tezatı olarak kurgulanan kız kardeş figürü, yoğun cinsel yüklü etiketiyle Bhumi’nin çelişkilerini tetiklerken, Nayak tüm karmaşanın ateşleyicisi... Polisiye bir öykü kisvesiyle bir kadının cinselliğini öğrenmesini, arzuyla tanışma ve barışmasını anlatan “She” nefis bir karakter evrimi yaratıyor. Öykünün doğası gereği karaktere eklemlenen belirsiz ahlak anlayışı, Bhumi’yi parlatan asıl unsur. Ancak senaryonun fazlaca başvurduğu gizem kafa karışıklığına yol açıyor ve hem anlatı hem de ana karakterinin cilasını bozuyor. Bilindik bir tema olmasıyla “temcit pilavı”na dönüşme olasılığı taşıyan “She”, olay örgüsü ve çekingen cinselliği nedeniyle Bhumi gibi görkemli bir karakteri kullanmakta bazı anlarda yetersiz kalıyor. Bütününde “She”yi aynı coşkuyla desteklemek zor ancak Bhumi, iki sezonluk bir diziyi izlemeye yetecek kadar güçlü bir karakter ve bir toprak anadan daha çok Garuda’yı andırıyor.*

*Hint mitolojisinde kartal olarak tasvir edilen bu kuş, farklı mitolojilerde yeniden doğuşu temsil eden Feniks, Simurg ya da Anka kuşuyla ilişkilendirilir. 

Puanım: 7/10