Başka bir insan: Sokrates

Socrates belki de antik Yunan’ın en çirkin insanıydı ama onun içinde başka bir insan vardı.

Ayşe Acar

Platon’un ailesi Atina’nın en önde gelen aristokrat ailelerindendir. Babası, kentin son kralı olan Kadros’un soyundan gelirken annesi kentin ilk yasa koyucusu olan Solon’un torunlarındandır. Platon, antik Yunan denildiğinde tüm dünyaya örnek gösterilecek bir soy geçmişine sahiptir. Yazdığı diyalogların başkahramanı olan Sokrates’in ise Platon’dan bütünüyle farklı bir hikâyesi vardır. Babası bir heykeltıraş, annesi bir ebedir ve aristokrat değildirler. 

Sokrates’le Platon’u birlikte düşünmek bize silen heykellerini hatırlatabilir, güzellikle çirkinliğin bir aradalığı.

Nietzsche’ye göre Sokrates, Yunan’ın ilk çirkin şahsiyetidir. O kadar çirkindir ki Aristoteles böylesi bir çirkinliğin insanın mutluluğu üzerinde olumsuz bir etki bırakacağını söyler. 

Pörtlek gözleri, basık burnu, çıkıntılı dudakları ve şiş karnıyla Kalokagathia’yı ihlal eder. Güzellikle iyiliğin ahenkli birlikteliği olan Kalokagothia’dan uzak olan Sokrates idealize edilmiş bu güzellikten yoksun olduğu gibi çirkinliğini kamufle edecek güzel giysilerden de mahrumdur. Yalınayak gezer, üzerinde hep aynı eski pelerini vardır.

Sokrates’in çirkinliğini Platon’un “Şölen” diyaloğunda Alkibiades de gündeme getirip onu silen heykellerine benzetir. Silenler dış görünüş itibarıyla çirkin fakat ortadan ikiye bölündüklerinde içinden Tanrı heykelcikleri çıkan tasarımlardır. Alkibiades, Sokrates’in içindeki o Tanrı’yı gördüğünü söyler.

EN DAYANIKLISI O

Sokrates, antik Yunan’ın “atopos”udur. Atopos, “başka” ve “yersiz” dolayısıyla sınıflandırılamayan demektir. Alkibiades, Potideia seferinde Sokrates’e ilişkin gözlemlerini anlatır: Yorulmak nedir bilmeyen, açlığa en çok dayanan kişidir. Ne kadar içerse içsin onu sarhoş gören olmamıştır. Her yerin buz tuttuğu kış ortasında askerler dışarı çıkmaya cesaret edemezken o buzların üzerinde yalın ayak yürümüştür.

İki yıl süren bu seferden Alkibiades’in anlattığı bir anekdot şöyledir: “Sokrates şafaktan beri düşünceye dalmış, olduğu yerde duraklamıştı. Aradığını bulamadığı için olacak bir türlü bırakıp gidemiyor, ayakta düşünüp duruyordu. Öğlen olmuştu, askerler ona bakıyor ve şaşkın şaşkın Sokrates’in sabahtan beri ayakta dalmış düşündüğünü birbirlerine fısıldıyorlardı. Akşam olunca askerlerden bazıları yemeklerini yedikten sonra yataklarını çadırdan dışarı çıkardılar. Mevsim yaz olduğu için açık havada yatıp Sokrates’in bütün gece hep öyle durup durmayacağını görmek istediler. Sokrates olduğu yerde ertesi sabah gün ağarıncaya kadar kaldı.” (*)

Platon’un diyaloglarında Sokrates’in aykırılığı nedeniyle “atopos” olarak adlandırıldığını söyleyen Chul Han, “Düşünce sessizliği gerektirir. Sessizlik içinde gerçekleştirilen bir keşif seferidir düşünmek” diyor.  Düşünceyi ayak basılmamış yerlere taşıyan şeyin “eros” olduğunu belirten Chul Han, erosun eşlik etmediği bir felsefenin olanaksızlığının altını çizer. (**)

Aşk veya tutku anlamında kullanılan “eros” olmadan düşünce bütün canlılığını, bütün huzursuzluğunu kaybederek tekrara düşer. Chul Han’ın “aynılık cehennemi” dediği durumda insanlar enformasyon aracılıyla edindikleri malumatı zihindeki düşünce zannetme hatasına düşerler. Malumat bilgi değildir hiçbir şeyi değiştirmez ve açıklamaz. Bilgi bir tür negatifliktir, başkalıktır, dönüştürücü olandır.

Aklibiades, Sokrates için “Felsefe yılanı” diyor, Sokrates ise kendisini at sineği olarak adlandırıyor. İnsanları sokan bir yılan, insanlara huzursuzluk veren bir at sineği, bu tanımlamalar hep onun başka bir insan, atopos oluşuna birer göndermedir. 

* Platon, Şölen-Dostluk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

** Byung-Chul Han, Eros’un Istırabı, Metis Yayınları.