Bana bakma, küserim sana
Adaletsiz üretim koşulları, ardında bıraktığı tonlarca atık, her sezon değişen akımlar… Moda diğer yaratıcı disiplinlere kıyasla entelektüel kesim arasında olumsuz özellikleriyle öne çıkmakta ve derin bir ilgiye layık bulunmamakta. Peki tüm bunlar modanın yaratıcı disiplinler arasında aşağılarda yer alan konumunu açıklamakta gerçekten yeterli mi?
Türkü ŞahinModa sektörü adaletsiz üretim koşulları, çevreye verdiği zarar, sınıf farklarını görünür kılması ya da ürettiği akımların geçiciliği gibi yönleriyle entelektüel kesimin moda olgusuna olan ilgisini de olumsuz yönde şekillendirmekte. Peki moda ve giysiyi sinema, heykel, resim benzeri başka yaratıcı disiplinler gibi düşünsel bir inceleme alanı olarak bile değerlendirmeye almamak sırf güçlü bir adalet duygusundan ve kapsamlı bir bilgi birikiminin getirdiği bir yaşam felsefesinden mi kökenlenmekte?
GASTRONOMİ İLGİSİ NEDEN?
Aynı moda gibi estetik ve yaratıcılıkla ilgisi olan öte yandan ilkel hazlara dayanması yüzünden hafife alınabilecek bir disiplin olan gastronomi entelektüelin ciddi bir yatırım yaptığı bir alan olarak incelenmeyi hak ediyor bu bakış açısıyla. Yemek elbette öncelikle insanın yaşamdaki en temel gereksinimlerinden ve en büyük hazlarından biri ancak entelektüelin yemeye olan ilgisi yemek deneyiminin kendisiyle sınırlı değil. Aynı resim, müzik, edebiyat ya da film gibi iyi yemekten anlamak, bu konudan söz edebilmek entelektüel kesimi avam takımından ayıran konular arasında başı çekmekte. Ancak kaliteli yemek, buna ilişkin bir ilginin yanı sıra ciddi bir maddi yatırım da gerektirmekte. Bu yüzden dünyadaki onca yoksulluğun, açlıktan ölen çocukların ve sınıf farklarının burada bir endişe ya da üzüntü konusu olduğundan söz etmek pek mümkün değil. Üstelik yediklerimizin hazzı giydiklerimizinkinden de kısa sürmekteyken... Bu nedenle moda ile diğer yaratıcı disiplinler ve keyif alanlarına olan ilgi arasındaki farkın nedenleri sorgulandığında vicdan, adalet duygusu ya da akımların geçiciliği savları eleniyor.
Oysa ki Öteki’nin bakışına atfedilen değer önemli bir kapı aralıyor burada. Psikoanalitik (spesifik olarak Lacanyen) kuramda çocuğun özneleşme süreci ayna evresini, dil ile karşılaşmayı ve Öteki’nin arzusunu tanımayı gerektirmekte. Çocuk aynada gördüğü görüntüsü sayesinde ilk kez kendine ilişkin bütüncül bir benlik algısı edinirken Öteki’ne tabi oluşuyla kendisi hakkında konuşulan bir özne olarak dile girer. Ardından ebeveynin sürekli yön değiştiren arzusunun tek kaynağının kendisi olmadığıyla yüzleşir ve eksiğini kabul ederek gerçek bir özne konumuna erişir. Benliğin oluştuğu bu süreçte beden oldukça önemli bir rol oynar. Ancak postmodern kültür her geçen gün özneleşme sürecinin önemli bir basamağını oluşturan kayıp ve eksiğin kabulü ile baş etmekte zorlanan tümgüçlü bir özne üretmekteyken bedenlerimizle olan ilişkimiz ne kadar sağlıklı olabilir?
POSTMODERN ENTELEKTÜEL
Modaya geri dönecek olursak, giysiye maddi ya da düşünsel yatırım yapmayı küçümseyen postmodern entelektüel aslında bir yanıyla “Senin bakışını ve arzunu kabul etmiyorum” demektedir karşısındakine. Ne kadar kaliteli doyduğundan, hangi filmi izlediği ya da okuduğundan söz ederken ise kontrolü elinde tutan kendi bakışı, yatırım yaptığı nokta kendi bilgisi ve yorumudur. Yaratıcı disiplinlere duyduğu ilgi böylelikle günün sonunda ona “dost meclisi”nde narsisistik bir doyum sağlar. Oysa giysi, ne kadar yaratıcı bir çalışmanın ürünü olduğundan bağımsız, giyilmek üzere tasarlanmaktadır. Bu yönüyle resim gibi duvara asılmaktan ya da kitap gibi okunmaktan, hatta yemek gibi bedenin içine alınmaktan ayrılır. Ona diğer nesneler gibi hükmedilemez, çünkü kişinin bedenini ister istemez karşısındakinin bakışına maruz bırakır. Bedenin görünürlüğüne önem atfeden bir konuda konuşmak bile Öteki’nin bakışını önemsediğini açık etmektedir. Onun karşısına bu yolla çıkmak ise beğenilmeme ve reddedilme risklerini beraberinde getirmekte ve kişiyi Öteki’nin nezdinde zayıf düşürmektedir. Öteki’nin bakışıyla karşılaşmaya yönelik bu tür kaçınmalar günümüzün insan ilişkilerine de yön vermekte. Ancak moda ile olan ilişkimizi tamir etmek diğerlerinden çok daha kolay, öyleyse iş başına!