Az hasarlı hayatlar

Deprem sonrasında bazı binalara, az hasarlı bazılarına ise çok hasarlı raporu verilir. Galiba buna benzer şekilde askeri veya sivil darbelere uğrayan toplumlara da az hasarlı veya çok hasarlı raporu vermek gerekir. Böylece teşhise uygun tedavi yapılabilir.

Üstün Dökmen

ÇOK HASARLI HAYATLAR

Tarihte çok hasarlı, kullanılamaz durumda olan hayatlar ortaya çıkmıştır. Örneğin Hitler, Stalin, Pinochet, Kenan Evren dönemlerinde yok edilen pek çok hayat oldu. Hitler, toplama kamplarında çocukları da öldürmüştür. Stalin, milyonlarca Rus’u, Ahıska Türkünü, Kırım Türkünü kırıma uğratmıştır. Pinochet kendi milletinin celladı olmuştur. Pinochet’in eşi Hiriart hırsızlıktan ve yurt dışına para kaçırmaktan yargılanmıştır. Öldüğünde ise Şili halkı sokaklara çıkıp bayram etmişti. Ölmeden az önce rütbesi ere indirilen Kenan Evren ise binlerce kişinin işkence görmesine ve ölmesine yol açmıştı. Evren, “Çok solcu astık, biraz da Ülkücü asalım” sözleriyle tarihe geçmiştir. Onun bu sözü, 12 Eylül hakimlerinin de, Yassıada hakimleri ve daha başka dönem hakimleri gibi adalet (veya adaletsizlik) dağıtırken emir aldıkları anlamına gelmektedir. 

İlginçtir, diktatörlerin sevenleri de olmuştur. Örneğin Pinochet taraftarları ülkelerini kalkındırdığı gerekçesiyle onunla gurur duyarlardı. Ancak olaya objektif olarak baktığınızda, yukarıda adı geçen diktatörlerin zamanında özgürlüğü, adaleti savunan yüzbinlerce kişi, hatta hiçbir şeyi savunmayanlar bile çok hasarlı hayatlar geçirmişlerdir. Depremler toprağı, despot rejimler ise toplumları sarsar. 

AZ HASARLI HAYATLAR  

Çok hasarlı hayatların yanı sıra bir de yarı diktatörlerin, tek adamların dönemlerinde görülen az hasarlı hayatlar olmuştur. Örneğin dünyanın her yerinde tek adamların ülkelerindeki adalet sistemleri, o tek adamın tek bir emriyle hareket etmiştir. Aradaki ölümleri münferit sayarsanız bu adaletsizlikler demokrasi yokluğunun getirdiği az hasarlı hayatlara yol açar.

Bir ülkede, şahsa bağlı tek adam rejimi varsa kuvvetler ayırımı ortadan kalkar, yasama, yürütme ve yargı tek adamın elinde toplanır. Bazıları bunun bir zararı olmayacağını düşünebilir. Ancak yasamanın, yürütmenin ve yargının tek bir kişinin elinde olması durumunda bunların birbirlerini denetlemeleri imkânsız hale gelir. Oysa denetim şarttır. Özel sektörde bazı büyük firmalar kendi muhasebelerini en iyi şekilde tutarlar, ancak “Neme lazım” mantığıyla bir de kendilerini kurum dışı bağımsız denetim firmalarına denetletirler. Özel sektör kazara usulsüzlük yapmamak ve kazara kendi parasını çalmamak için bu yola başvurur.

Bir devlet, kendisini yabancı firmalara asla denetletmemelidir, dış denetim bir ülke için onur kırıcıdır, sömürge olma alametidir. (Sultan Abdülhamit zamanında Avrupa ülkeleri alacaklarını tahsil edebilmek için bize Düyun-u Umumiye’i kurdurup bizzat yönetmişlerdi.) Bir ülke kendini bir dış güce denetletmek yerine kuvvetler ayırımını gerçekleştirirse kendi içinde denetleme mekanizması kurmuş olur. Kuvvetler ayırımının olduğu ülkelerde hasarsız hayatların ortaya çıkma ihtimali yüksektir.

KOŞMAMA KOŞULU

99’daki Marmara Depremi’nden sonra bir okula kısmi hasarlı raporu verilmişti, ama basından öğrendiğimiz kadarıyla raporun son cümlesi, “Bina kullanılabilir, ancak çocukların koridorda koşmamaları koşuluyla” şeklindeydi. Bizler çocuklarımızı hasarsız okullarda, hasarsız toplumlarda koşabilmeleri koşuluyla yetiştirmek istiyoruz.