Atatürk’ün hayali 90 yaşında: Özsoy Operası
İlk Türk operası, Sofya’da Verdi’nin eserini izleyip etkilenen ulu önderin çabalarıyla kuruldu.
Tolga Aydoğan19 Mayıs 1914 gecesi Sofya’da İvan Vazov Tiyatro binasında Giuseppe Verdi’nin ölümsüz eseri Aida sahnelenir. O gece izleyiciler arasında Mustafa Kemal de vardır. Sofya’da Askeri Ataşe olarak görev yapan Mustafa Kemal gecenin sonunda Fethi Okyar ve Şakir Zümre ile kaldıkları Splendid Palace’a geçerler. Fakat Mustafa Kemal’i uyku tutmaz. Şakir Bey’e operadan ne kadar çok etkilendiğini uzun uzun anlatır. Ardından da “Balkan Savaşı’nda yenik düşmemizin sebebini daha iyi anlıyorum. Ben bu adamları çoban biliyordum. Halbuki baksana operaları bile var. Operada oynayacak ses sanatkârları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi var. Hepsi yetişmiş. Opera binası bile yapmışlar” dedikten sonra bir hayalini dile getirir: “Acaba günün birinde bizim memlekette de opera yapılabilir mi?”
"TÜRK OCAĞI - HALKEVİ SAHNESİ"
27 Mart 1928 Salı gecesi Ulus’ta Ankara Palas’ın yanındaki, Millet Bahçesi’nin bulunduğu yerde heyecanlı bir kalabalık göze çarpar. Bahçedeki derme çatma eski ahşap yapıda ünlü “Viyana Operet Topluluğu” “Kontes Mariça” oyununu icra edecektir. Devlet erkanı da etkinliğe katılırken “Operet Kraliçesi” olarak nam salan Cordy Millowitsch de sahneye çıkar. Mustafa Kemal ise bu özel geceye smokin giyerek iştirak ederken temsilin ortalarında beklenmedik bir durum yaşanır ve dekorlar sanatçıların üzerine devrilir. Millowitsch ağlayarak temsili yarıda bırakırken canı bir hayli sıkılan Mustafa Kemal “Ağlamayın! Ankara’ya ikinci gelişinizde yeni bir tiyatro binasında temsiller vereceksiniz” cümlesini kurar. Gazi o gece, İnönü ile görüşerek acilen bir tiyatro binası yapılmasını ister. İnönü hareket geçer ve Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılmakta olan Türk Ocağı binasına bir tiyatro sahnesi eklenir. Bugün “Resim ve Heykel Müzesi” içindeki bu sahne zaman içinde “Halkevi Sahnesi - Üçüncü Sahne” olarak anılacaktır.
"GAZİ DÜŞÜNÜ GERÇEKLEŞTİRİYOR"
1934’ün mayıs ayında İsmetpaşa Kız Enstitüsü’nün müdürü Münir Hayri Egeli Çankaya Köşkü’ne davet edilir. Gazi, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye’ye geleceğini ve bu nedenle Türk - İran dostluğunu vurgulayan bir opera yapmak arzusunda olduğunu ifade eder. Operanın konusunu da verir; Firdevsi’nin Şehnamesi’nde yer alan, Tur ve İraç adındaki iki kardeşin dostluğu işlenecektir. Münir Hayri Bey çalışmalara başlar. Fransa’da müzik eğitimi alarak yurda dönen 27 yaşındaki Ahmet Adnan Saygun’la görüşür. “Gazi bir opera istiyor. Konusunu da verdi. Ben librettoyu yazacağım, sen besteleyeceksin” der. Başroller için de Almanya’da müzik tahsili görmüş Nurullah Şevket Taşkıran ve Osman Hamdi Bey’in kızı Nimet Vahit seçilir. Halil Bedii Yönetken Ankara Kız Lisesi, Ankara Kız Orta Mektebi ve Gazi Enstitüsü’ndeki 84 öğrenciyi bir araya getirerek koroyu oluşturur. Orhan Veli’nin babası Mehmet Veli Kanık idaresinde yetişmiş Riyaset-i Cumhur Orkestrası Bandosu ve İstanbul’dan getirtilen Yaylı Sazlar Heyeti Özsoy’u icra eder. Dans ve koreografinin oluşturulması işini ise Selim Sırrı Tarcan’ın kızları Selma ve Azade Hanımlar üstlenir. İki perdeden ve 12 tablodan oluşan, bir buçuk aylık bir çalışmanın sonunda ilk Türk operası “Özsoy” 19 Haziran 1934’te saat 16.30’da Halkevi’nde sahnelenir. Bu jestten büyük mutluluk duyan Pehlevi “kardeşim” diyerek Atatürk’e sarılır ve memnuniyetini gösterir. Ulu Önder, düşmandan kurtardığı ülkede, kurduğu ülkenin başkentinde, yapılmasını istediği Türk Ocağı sahnesinde, yurt dışına kıvılcım olarak gönderip alev olarak dönen öğrencilerinin ellerinde, Sofya’da kurduğu hayalini 19 Haziran 1934 günü Ankara’da gerçekleştirmiş olur.
"ÖZSOY’UN ÖNEMİ"
Özsoy’un başarı üzerine Adnan Saygun “Taş Bebek”, Necil Kazım Akses ise “Bay Önder” adındaki ilk Türk operalarını Aralık 1934’te besteler. Atatürk’ün isteğiyle Türk tiyatro ve operasının inşası için Carl Ebert, Paul Hindemith, Ernst Praetorius, Béla Bartók gibi isimler Türkiye’ye gelir. Özsoy’da “Ayşim” rolüne hayat vererek çok beğenilen Semiha Berksoy Atatürk’ün isteğiyle Almanya’ya gönderilerek önemli bir sanatçıya dönüşür. “19 Haziran” Türk operasının doğuşunu simgelediği için Berksoy her yıl bu anlamlı günü kutlar. Vefatından sonra kızı Zeliha Berksoy da vakıf bünyesinde bu geleneği devam ettirir. Sayın Zeliha Berksoy ile bu özel güne ilişkin yaptığımız görüşmede şunları aktarmıştır: “Atatürk temsilden önce Özsoy ekibini Çankaya Köşkü’ne davet ediyor. Annemden bir parça söylemesini istiyor. Annem Madame Butterfly’dan bir bölüm okuyor. Atatürk hayran oluyor ve annemin Avrupa’ya tahsile gönderilmesini istiyor. Annem, Atatürk’e ve Devrimlerine sadakatle bağlıydı. Atatürk onun için bir ümit, bir çıkış noktası, bir çağdaşlaşma sembolü, karanlığı aydınlatan adamdı.” Atatürk’ün 1913’te kurduğu hayal ile başlayan Türk operası 19 Haziran 1934’te Özsoy ile gerçek olur. Özsoy, 90. yılında Türk operasının en özel eseri konumundadır.