Aslı Özge: ‘Bu film, bugünkü Türkiye’nin bir portresi’

Aslı Özge, Berlin’de ödül alan filmi ‘Faruk’un kurmaca ve gerçeği bir araya getiren dünyasını anlattı.

Başak Bıçak

90 yaşında, oturduğu apartmanın yıkımıyla karşı karşıya kalan, kentsel dönüşümün yaşlılar için yalnızca bir yer değişimi olmadığını, bundan çok daha “yıkıcı” sonuçlar doğurabildiğini, kendi babası ve yaşam öyküsünden yola çıkarak “film içinde film” yönetimiyle anlatan Aslı Özge’nin filmi “Faruk”, MUBI Türkiye’de gösterimde... Berlinale Panorama bölümünden FIPRESCI Ödüllü filmin yönetmeni Özge’yle eserinin yaratılış serüvenini konuştuk.

- “Faruk”, İstanbul'daki kentsel dönüşüm sürecinin yaşlı bireyler üzerindeki etkilerini derinlemesine ele alıyor. Sizce bu tür projeler yaşlı insanların yaşam kalitesi, sosyal bağlantıları ve duygusal sağlığı üzerinde ne tür zorluklar yaratıyor?

Aslında filmin kendisi bu soruya yanıt arıyor. Elbette ben burada yaşlı insanların geçmişe tutunmasından, anılarıyla vedalaşmasından dolayı duyduğu hüzünden uzun uzun söz edebilirim veya yaşlıların bu anlamda akıntıya karşı tek başına kürek çektiğinin altını çizebilirim. Ancak filmde bunu çok daha farklı bir yerden yapmaya çalıştım. Öncelikle bu zorlukların gündelik yaşamdaki görsel karşılıklarını aradım. Örneğin Faruk’un insan kalabalığı arasında karşıdan karşıya geçme çabasını göstermek gibi. En önemlisi benim için gençlerin yaşlılar hakkındaki beklentilerini, algılarını ters köşe yaparak anlatmaya çalışmak oldu.

- Faruk'un İstanbul’daki apartmanının yıkımı, kentsel dönüşüm projelerinin toplumsal ve kültürel etkilerini ele alıyor. Biraz bundan söz edebilir miyiz?

Babamın evinin kentsel dönüşüm kapsamında yıkılma durumu gündeme geldiğinde ilk olarak bir belgesel yapma fikriyle yola çıktım. Aslında kameranın arkasına saklanarak kendim için de bu duygusal süreci hafifletmek istiyordum. Çünkü orası benim çocukluğumun geçtiği, annemi de kaybettiğimiz büyük duygusal bağımız olan bir yer. Ancak daha sonra bu kentsel dönüşüm sürecinin çok uzun olacağını fark ettiğimden dolayı bir senaryo yazdım. Ve babam ve bir komşumuz dışında, çeşitli arkadaşları veya tanıdıklarımızı ve bazı oyuncuları da filme dahil ederek çektik.

Filmin içinde gerçek binanın yıkım görüntüleri ve bazı anlara ilişkin gerçek görüntüler olsa da daha çok başı sonu belli olan bir senaryoya dayalı bir kurmaca film aslında. Bu sayede zaten hem apartman toplantılarında komşularla hem de müteahhitlerle yaşadıklarımı istediğim gibi aktarabildim. Filmi yapma süreci montajı da düşünürsek yedi, sekiz yıl sürdü.

GERÇEKLE KURGU İÇ İÇE

- Gerçek karakterleri ve mekânları filmde kullanmak belgesel ve kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırırken size ne tür zorluklar ve fırsatlar sundu? Ve izleyici üzerinde nasıl bir etki yaratmasını umdunuz?

Bu film aslında ilk filmim “Köprüdekiler”in izinden gidiyor. Orada da gerçek ve kurguyu birbirine karıştırarak sınırları bulanıklaştırmıştım. Bu filmde ise daha farklı bir şey daha denemek istedim. Seyirciye sürekli olarak bunun bir film olduğunu hatırlatmama rağmen filmdeki karakterle inanıp inanmayacaklarını ve bunun sınırlarını merak ediyordum. Bunun dengesini tutturmak çok da kolay olmadı. Uzun bir süreçti ama belki de en zevkli kısmıydı. Çünkü bir yönetmen olarak biçimle oynamak heyecan verici. Bu filmin malzemesi, hatta başrolde babam olması ve böylece aklıma bir şey geldiğimde gidip onunla hemen evde çekebilmek bana çok olanak sundu ve böylece çok da özgür kalabildim.

BELGE NİTELİĞİ

- Faruk'un kişisel hikâyesi üzerinden aile içi dinamiklerin ve kuşaklar arası ilişkilerin, onun duygusal dünyasını nasıl şekillendirdiğini de gösteriyorsunuz.

Filmde Faruk geçmişi ve anılarını kaybetmemek için mücadele verirken Aslı geleceği için savaşıyor. İki kuşağın çatışması ev meselesi üzerinde birleşiyor. Film benim için Türkiye’nin bugünün bir anlamda da bir portresi. Böyle düşündüğümüz zaman bir belge ve arşiv niteliği de var.