‘Asla pes etme’

Elke Lale van Achterberg hem Türk hem Hollanda kökenleri olan ve ülkemizi başarıyla temsil eden bir paralimpik eskrim sporcusu. Kısa süre önce Avrupa şampiyonasında gümüş madalya kazanarak bizi gururlandırdı. O madalyaya uzanan yaşamöyküsü üç aşamadan oluşuyor. Spoiler vereyim! Üçünde de büyük yıkımlardan sonra gelen diriliş var...

Deniz Ülkütekin

2018’de kendi yaş kategorilerinde madalyalar kazanan başarılı bir sporcuydu. Ayrıca modellik yapıyordu. Amsterdam Moda Haftası’nda podyuma çıkan ilk engelli model olmuştu. Öyküsü bu haliyle insanlara esin veriyordu. 11 yaşında geçirdiği kazadan sonra kendi kararıyla bacağını kaybetmiş ama zorlukların üstesinden gelerek kendine mükemmel bir yaşam kurmuştu. Sonra mı? Elke Lale van Achterberg’ten dinleyelim...

- Sanırım şu anda Paris'teki paralimpik oyunlara hazırlanıyorsunuz. Nasıl gidiyor?

Oyunlara katılmaya hak kazanma yolu biraz garip oldu çünkü üç yıl önce felçli oldum. O zamandan beri sporcu olarak konumumu yeniden sınıflandırmak için çalışıyoruz. Yeniden sınıflandırmaları iki buçuk yıl sürdü. Yeni konumumda yalnızca üç yarışmaya katılabildim ve önceden kazandığım bütün puanlarım silindi. Bu yüzden ne kadar iyi derece alırsam alayım puanlama yoluyla katılmam mümkün değil. Ancak "wild card" için hâlâ bir şans var. O yüzden şu an çok sıkı çalışıyorum ve ay sonunda Brezilya'nın Sao Paulo kentinde yapılacak eleme turu sonrası her şey belli olacak. Elimden geleni yapacağım.

- Kısa süre önce Avrupa Şampiyonası'nda gümüş madalya kazanmıştınız. Paralimpik oyunlarda yer almazsanız biraz tuhaf olacak.

Tekerlekli sandalye eskrimde eleme kuralları çok karmaşık. Umarım komite karar verirken madalyamı da göz önüne alır. Üç yıl kaybettim ve engellilik derecemin değişmesiyle bedenimi yeniden kullanma yolunu bulmak çok zor oldu. Umuyorum ki Paris'e gidebilirim. Gidemezsem de 2028 için büyük bir şansım var.

- En başa dönelim mi? Çeyrek Türksünüz değil mi? Babanız Hollandalı anneniz de yarı Hollandalı.

Hollanda'da doğdum, büyüdüm ama çok küçüklüğümden beri Türk akrabalarım ile iletişim içindeyim. Annem sadece yarı Türk ama bana sorarsanız tam bir Türk karakteri var. Her yaz ailemin yaşadığı Sapanca'yı ziyaret ederdik. Küçüklüğümden beri ne zaman Türkiye'ye gidecek olsak eve gideceğimi hissederdim.

- Türkiye'yi eviniz gibi mi görüyordunuz?

Evet, ailemin Türk tarafıyla çok bağlı hissediyordum. Bunu açıklaması zor, sadece bir his. İki kültürle büyüdüğüm için kendimi şanslı sayıyorum çünkü ikisinin de çok güzel yanları var. Şu sıralar Hollanda'da geçirdiğim zamandan fazlasını Türkiye'de geçiriyorum. Hem antrenmanlarım yüzünden hem de Türkiye'de olmaktan mutlu olduğum için. Daha önce öğrenmemiştim ama şimdi Türkçe de öğreniyorum.

- Çocukken de sporcu bir karakteriniz vardı değil mi?

Kazadan önce ritmik jimnastik yapıyordum. 11 yaşımda tekerlekli sandalyeye mecbur kalınca jimnastik yapamayacağım için başka sporlar denedim. Eskrime başladım ve ilk andan âşık oldum. 12 yaşındaydım, kazadan bir buçuk yıl sonra olmalı. O zamana kadar yaşamım hastane ve rehabilitasyon merkezlerinde geçiyordu. Okula gidemiyordum çünkü bacağımda çok ağrı vardı. Eskrim kendim için yaptığım tek şey oldu ve depresyondan çıkmamı, yaşamaya değer bir şey bulmamı sağladı. 

- Bildiğim kadarıyla kaza çok talihsiz bir şekilde olmuş.

11 yaşındaydım, kız kardeşimle annemlerin odasında oynuyorduk. İkimiz de jimnastik yaptığımız için el üstünde durmak gibi akrobatik hareketler yapıyorduk. Bir anda kafa üstü takla attım, yataktan düştüm ve böylece bacağımı kaybettim ve tekerlekli sandalyeye mecbur kaldım. Dediğiniz gibi yaşananlar çok talihsiz. İlk birkaç yıl bana tam olarak ne olduğunu bir türlü açıklayamadılar. Neden iyileşemiyordum? Neden ilaç tedavisi işe yaramıyordu?

- Siz en başta durumun ciddi olduğunu anlamıştınız değil mi?

Evet. O andan itibaren kötü olduğunu biliyordum. Doktorlar başta pek ciddiye almadı çünkü çok garip bir kazaydı. Tedavinin mental yönünü de düşünebilirlerdi. Tedaviler yüzünden pek çok travma yaşadım. Hâlâ travma sonrası stres bozukluğu ile mücadele ediyorum. Kazadan sonra “Geri planda olurum, insanları gözlemlerim” diye düşünüyordum ama tekerlekli sandalyeniz olunca birden öne itiliyorsunuz. Sınıftan çıkarken bile yardıma ihtiyacım vardı. Bir anda tüm gözler üzerime çevrilmişti. Bununla nasıl başa çıkacağımı öğrendim. Hemen fark ettim ki bu altı haftada veya üç ayda düzelecek bir şey değildi. Başta iyileşeceğimi düşünüyordum. Kaykay, at binmek ve buz pateni çok severdim. Üçünü yeniden yapma hayalim vardı. Doktora gittiğimde bunları yeniden yapmak istediğimi söyledim. Ancak rehabilitasyon ve hastane süreçlerinin ardından sağlıklı iki ayakla bir daha hiçbir zaman yürüyemeceğimi anladım. Günde 19 saat yatakta kalıyordum. Başta eskrim antrenmanlarına gidiyordum ancak durum zaman geçtikçe daha da kötüleşti. Eskrimde farklı engel seviyeleri olan insanlarla tanışmıştım ve hepsi bir şekilde yaşamlarına devam ediyordu ben ise zamanımın çoğunu yatakta geçiriyordum. O zaman günde birkaç saat bile okula gidip arkadaşlarımla görüşüp eskrim yapabileceksem bacağımın gitmesi gerektiğine karar verdim.

CERRAH HATASIYLA FELÇLİ KALDI

- Zor bir karardı tabii.

Çok zor. Başta anneme ve babama söylemek istemedim. Bacağımın kesilmesini istersem deli olduğumu düşündüklerini sandım. Operasyonu yaptıran diğer sporculara ulaştım. Onların hikâyelerini dinledik. Bu da aileme güven aşıldı. Doktorlar da amputasyonun benim için tek şans olduğunu söyledi. 2015 sonunda ameliyatımı yaptırdım, hep derim ki yarım bir bacak kaybetmedim, yaşamımı geri aldım. Çok motiveydim günde iki kez fizyoterapiste gidiyordum. Sonunda sinir sistemi acılarım geçmişti. Ameliyattan altı hafta sonra protez bacağımı edindim ve iki hafta içinde de desteksiz yürüyebiliyordum. Bisiklete binmeye başladım ve kaykay ve buz pateni yaptım. 2018'e kadar tüm hayallerim gerçek oldu. O yıl yeniden sinir ağrıları çekmeye başladım. Zamanım yine hastanede geçer oldu. Stenoz ve bel fıtığı teşhisi konuldu. 2021'de Hollanda'da omurga ameliyatı oldum. Omurga ve sinir sistemimdeki sorunlar nedeniyle 24 saat içinde ameliyat olmam gerekiyordu. Covid yüzünden yer yoktu ve beni üç ay beklettiler. Bu süreçte sinirler ölmeye başladı. Ameliyatta da cerrah bir hata yaptı ve uyandığımda artık felçliydim. Bununla baş etmek çok zordu ve hâlâ zor ve o cerrah beni bir daha hiç düşünmeyecek, bunun için gerçekten hiç özür dilemedi. Artık hayatımı yeni bir engelle yaşamaya alışmak zorundaydım. İnsanlara göre ameliyattan önce de engelliydim ameliyattan sonra da. Oysa koşabiliyordum, yürüyebiliyordum kaykay kayabiliyordum. Şimdi tuvalete yalnız gidemiyorum, duş alamıyorum. Başta rehabilitasyonumu Hollanda'da yaptırdım ve bir sonuç alamadım. Sonra Türkiye'de şansımı denedim o da işe yaramadı. Üç yıl sonunda felçli teşhisi konuldu ve bu değişmeyecek. Yaşamayı öğrenmem gereken beden bu. Yani üç aşaması var. Önce 11 yaşındaki kaza, ardından 15 yaşında amputasyon ameliyatı ve sonunda savaştığım her şeyi aptalca bir hata yüzünden kaybetmem. Spor açısından da zor oldu. Yaptığım spor yeni bir bedenle yapmayı öğrenmem gerekti. İnsanlar eskisi gibi başarılı olmamı bekliyordu ama mümkün değildi ve çoğunlukla kendimi düş kırıklığına uğratıyordum. Ve iyi bir eskrimci olmadığından değil rakiplerimden çok daha büyük bir engelim olmasındandı. O yüzden yeni sınıflandırmadan çok mutluyum. Tüm bu hikâye aldığım madalyayı daha da özel yapıyor.

TÜRKİYE’DE SAYGI DUYULUYOR

- Neden Hollanda yerine Türkiye için yarışmaya karar verdiniz?

Dediğim gibi Türkiye ile her zaman bağlantım çok yüksekti ama Türk milli takımı adına yarışabileceğim hiç aklıma gelmemişti. Hollanda adına yarışarak başladım. Ancak bireysel deneyimim orada paralimpik sporculara saygı duyulmadığını gösterdi. Hollanda bir spor ülkesi değil. İnsanlar futbol dışında bir şeyi umursamıyor. Alt yaş kategorilerinde dünya şampiyonu olduğumda federasyon bana "Tebrik ederiz" bile demedi. O sırada Türkiye'de, “Yarı Hollandalı yarı Türk sporcu madalya kazandı” haberleri çıkıyordu. Anneme bir şaka yaptım: "Neden Türkiye adına yarışamıyorum" dedim. Annem de "Eğer istiyorsan bir olasılık olup olmadığına bakabiliriz" dedi... Türk milli takımına katıldığım andan itibaren hem spor camiası hem de genel olarak insanlardan büyük bir saygı ve sevgi gördüm. Burada insanlar bayrağını temsil eden sporcularla çok gurur duyuyor. Bu da yaptığınız şeye fazladan bir anlam katıyor. Bunun dışında dedemin ülkesini temsil edebileceğim için de çok mutlu oldum. Çünkü onunla çok özel bir iletişimim vardı. Ne yazık ki ben Türkiye adına yarışmaya başlamadan önce vefat etti. Ancak inanıyorum ki beni yukarıdan bir yerden izliyor ve ben de her müsabakadan önce yukarı ona bakıyorum. Avrupa Şampiyonası'ndan döndükten sonra onun mezarına gittim ve madalyamı gösterdim. 

- Ay yıldızlı forma size ondan miras diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Bir tarafımın Türk olduğunu her zaman biliyordum ama bu duygu her geçen gün daha fazla büyüyor.

GÖZ YAŞARTAN O AN

- Türkiye'de sporcularımız bir yarışmada başarı gösterip bayrağımızı göndere çektirdiğinde gözlerimiz dolar. Bu size garip geliyor mu? Çünkü Hollanda'da insanlar biraz daha soğukkanlı gibiler.

Hayır. Belki başta altın madalya kazandığımda İstiklal Marşı'nı duymak Hollanda'da, ülkenin marşını dinleyerek büyüdüğüm için azıcık garip gelmiştir ama sonuç olarak Türk milli marşı çok daha havalı. Avrupa şampiyonasında gurur duyduğum bir olay anlatayım. Müsabakalar sırasında takım arkadaşlarım, federasyon yetkilileri ve diğer görevliler beni destekliyorlardı. Annem de tabii ki oradaydı. Annem olmasa zaten buralara gelemezdim. Benim o kadar çok destekledi ki. Küçükken beni antrenmana götürür orada üç saat bekler sonra geri getirirdi. Maddi manevi büyük fedakârlıklar yaptı. O yüzden çok da mutluydum ancak beni gururlandıran şu oldu. Paris'teki okullardan pek çok çocuk yarışmayı izlemeye gelmişti. Birçoğu da Türk kökenliydi. Piste geldiğimde 30-40 çocuk "Türkiye!, Türkiye!" diye bağırmaya başladı. Göz yaşartıcı bir sahneydi. Bir Türk sporcusu olduğum için çok gurur duymuştum. Çünkü onlar da benim gibiydi. Türkiye dışında farklı bir kültürde büyümüşlerdi ve bir Türk sporcusu gördüklerinde onu destekliyorlardı.

‘BENDEN İMZA İSTİYORLAR’

- Eskrim milli takımındaki tek tekerlekli sandalye sporcusu siz misiniz?

Paralimpik takımında üç kişiyiz. Ancak antremanlarımın çoğu olimpik takım sporcularıyla geçiyor. Burada mükemmel bir küçükler takımı da var. Eskrime çok tutkulular. Üç haftadır Altınyurt Spor Kulübü'ndeyim. Herkes beni kucaklayarak karşıladı ve tekerlekli sandalyeye oturup benimle antrenman yapmak istiyorlar. Bu çok mutluluk verici birşey. Daha önce benzer durumlarda kaldım ve pek kimse tekerlekli sandalyede eskrim yapmak istemiyordu. Türkiye'de herkes bunu seviyor ve bana bir sporcu olarak saygı gösteriyor. Antrenman yapmak için sıraya giriyorlar ve küçük çocuklar benden imza istiyor. Bu harika! Türkiye'de antrenman yapmaya karar vermekle çok iyi yapmışım.

İLK ENGELLİ MODEL OLDU

- Aynı zamanda modellik yapıyorsunuz ve bir model ajansınız da var.

2015'te modellik yapmaya başladım. Model olmak istediğimden değil. Kamera arkasında olmayı tercih ederim ki şu an yaptığım da bu. Tekerlekli sandalye yaşamıma girdikten sonra benim gibi engeli olan kişilerin basında ve moda defilelerinde hiç yer almadığını gördüm. Bizler de diğerleri gibi yaşamımızı sürdüren normal insanlarız. Okula gidiyoruz, arkadaşlarımız var. O kadar da sıra dışı değiliz. Modellik yapmaya başladığımda Amsterdam Moda Haftası'ndaki ilk engelli model oldum. Çok özeldi ama sonra fark ettim ki tek başımda kamera önünde olmam pek bir şeyi değiştirmiyor. Çünkü hikâyeyi anlatan veya fotoğrafları çeken kişiler engeli olmayan beyaz adamlar oluyordu genelde. Bu yüzden "Visible Models" isimli kendi ajansımı kurdum. Ajans sırf engellilere yönelik değil. Çünkü bence bu işte olan herkesin güvenli bir yere ihtiyacı var. Ayrıca işin prodüksiyon kısmında da yer almaya başladım çünkü yaşadıklarımızı deneyimlemeyen insanların kapsayıcı hikâyeler ortaya çıkaramayacağını düşündüm. Fotoğrafçılık çok büyük bir tutkum ve ayrıca kampanya reklamlarını da yönetmeye başladım. Eskrim kariyerim sonrası bu alana yöneleceğim ve film yönetmeni olabilirim.

‘SAVAŞ’ YAZAN DÖVME

- Savaşmayı hiç bırakmıyorsunuz.

Asla! "Savaş" yazılı bir dövmem bile var. Bu benim kişiliğim. bir şeyler kendiliğinden olmaz özellikle kendi yaşamımda pek şansım olmadı. Amaçlarım için de savaşmaya devam edeceğim. Bu yüzden eskrim benim için tam uygun spor.

‘İYİ OLACAKSIN’

- Kazadan önceki kendinize ne söylemek istersiniz?

"Hedeflediğin yere geleceksin" derdim. Çünkü ben geldim. Sanırım yaptığım hiçbir şeyi değiştirmezdim. Her zaman güçlü oldum hep bir savaşçıydım. Sanırım bugün olduğum yerden guru duyabilirim. Sadece küçük kendimi tutmak ve "İyi olacaksın" demek isterdim.