Arktik Histerinin Kıyısında: Fallen Leaves
Süpermarkette çalışan yalnız bir kadın, metal işçisi alkolik bir adam, mimiksiz oyunculuklar, donuk bakışmalar, retro renk paleti, film posterleri, diyalogların işlevini gören müzikler ve işsizliğin ekseninde, savaşın gölgesinde, tuhaf bir aşk öyküsü... Evet, Aki Kaurismäki filminin tam ortasındayız. Ancak bu kez İskandinav sinemasının nevi şahsına münhasır yönetmeni Kaurismäki filmografisinin temel taşı proleter kaftanının altında radyoda duyduğumuz Ukrayna-Rusya savaşının Finlandiya’da yarattığı histeri ve korku gizli...
Başak BıçakSovyet işgaline uğramış, bu yüzden İkinci Dünya Savaşı’na çekilmiş, şimdilerde Putinizm endişesiyle NATO’ya üye “olmak zorunda kalan” Finlandiya’nın sınırlarında yaşanan katliam ve yıkım, Fin yönetmen Aki Kaurismäki’nin altı yıl sonra çektiği Cannes ödüllü yeni filmi “Fallen Leaves”in (Sararmış Yapraklar) vinyetini oluşturuyor. En azından ilk bakışta öyleymiş gibi görünüyor çünkü bir süre sonra filmin ana karakterlerinin her anına eşlik eden radyo haberlerinin var olan mutsuzluk ve umutsuzluğu perçinlemekle kalmadığını, okudukları kitapların bu “arktik histeriye” vurgu yaptığını da fark ediyoruz.
Öyle ki bir süpermarket kasasının sesleri eşliğinde boş gözlerle rafları kontrol eden ana karakterlerimizden Ansa’yla açılan film, Kaurismäki’nin konuya ilişkin alameti farikasını açığa çıkarmasıyla devam ediyor. Çünkü Ansa eve döndükten sonra savaş haberlerini radyodan dinlediğini gördüğümüzde filmin gerçeklik ve günümüz algısı kırılmaya başlıyor. Süpermarket dolaplarından duvar boyalarına, giysilere değin kırmızı, sarı ve yeşilin her bir tonu Kaurismäki atmosferine hizmet ederken retro detaylar ve teknoloji yoksunluğu (Ansa’nın bilgisayar kullandığı bir an dışında) çağdaş dünyadan uzaklaşmamıza aracılık ediyor. “Fallen Leaves” gerçekten de ilk anda günümüzde, savaşın kıyısında, Helsinki’nin bir köşesinde yaşayan iki yalnız ruhun hikâyesi gibi başlıyor. Ancak Ansa ve Holappa’nın tanışmalarının peşi sıra gittikleri (pek tabii bir Jim Jarmusch filmi) sinema salonunun önünde durdukları “Brief Encounter” (1945) filminin afişiyle bazı anlarda sanki o dönemin biraz sonrasından fırlayıp geldikleri hissinin peşimizi bırakmasına izin vermiyor.
SİNEMATİK KÖPRÜ
“Brief Encounter”ın, filmin kara mizahını inşa edecek olayla kurduğu sinematik köprü ve film boyunca rastladığımız Jean Pierre Melville ve Jean-Luc Godard afişleri ile Robert Bresson yankıları bir kenarda dursun. “Fallen Leaves”in sözü geçen çeperini inşa eden savaş motifinin yanı sıra çekirdeğine yaşam veren tema yine tanıdık. Mikro sorunlara duyarlı, filmlerinde daha çok işçi sınıfına, sanayi toplumunun alt katmanlarına, kapitalizmin çarkları arasında sıkışanlara, ezilenlere, ötekilere yer veren Kaurismäki sinemasının gereği Ansa ve Holappa toplumun bu tabakasına mensup bireyler. Durmadan kovuluyorlar, işsizliğin pençesinde kıvranıyorlar, alkolizmle mücadele ediyorlar. Başlarına türlü talihsizlikler geliyor, yalnız kalıyorlar, mutsuzlar ancak her nasılsa izleyiciye moral aşılamaktan geri durmuyorlar. Ansa ve Holappa’nın uzun bakışmaları, sessiz anları ve melankolik “aşkları” Kaurismäki’nin durağan kamerasıyla kalbinize süzülüyor. Çalıştıkları yerlerdeki makineler gibi “makineleşmek” zorunda bırakılan bu insanların yaşamları ve dayanışmaları beklenmedik bir umuda yol açıyor.
Fallen Leaves Kaurismäki sinemasının nostaljisiyle yoğrulmuş, günümüzün krizleriyle “süslenmiş” bir aşk öyküsü. Durum böyle olunca da çağın gereği, hüzün ve ümit bir arada. Fallen Leaves’i MUBI Türkiye’de izleyebilirsiniz.
Puanım: 7.5/10