Anneliğin örtük maliyeti

Ne doktorlar ne mühendisler daha büyümeden eve kapatıldı.

Dilşad Çelebi

Kayınvalidem 16 yaşında evlenmiş ve dört çocuk doğurmuş. Okumaktan ne zaman söz açılsa mahzunlaşıp “Okulu çok seviyordum, ilkokuldan sonra göndermediler” diyor. Sevdiği bir eşi olmuş ve güzel bir hayat yaşamış ama yine de merak ediyor: “Acaba okusaydım nasıl bir hayatım olurdu?” Özellikle Türkiye’de o kadar sık duyduğumuz bir hikâye ki bu... Çünkü Türkiye, “narin” olduklarına ikna edilen kadınların örtük maliyetiyle kıvranmakta. Yalnızca bu olasılığı yaşayamayan kadınlar için değil tüm toplum için soralım: Kadınlar acaba daha iyi okuyabilseydi, daha çok çalışabilseydi ne olurdu? Bugünkü gibi kabinede sadece tek bir kadın olmayacağı kesin. O da beklendiği üzere “aile”den sorumlu zaten. 

Potansiyel gelir kaybını gösteren örtük maliyet, bir seçeneği diğerine tercih ederek kaçırılan fırsatların maliyeti olarak tanımlanır. Kendi işyerinde çalışan bir kişinin başka bir yerde çalışması halinde alacağı olası ücret örtük maliyete güzel bir örnek. İşte tam da bu tanımla annelik ve çocuk bakımı örtük maliyete birebir uyuyor. Çünkü annelik göreviyle tam mesai uğraşan kadın ev dışında çalışarak kazanacaklarından mahrum kalmış oluyor. Ne doktorları, ne mühendisleri, ne yazarları, ne akademisyenleri daha büyüyemeden bir kavanoza kapattılar kim bilir… Ayrıca ev işlerinin ve çocuk bakımının ekonomik ve hukuksal olarak herhangi bir tanımı da yok. Bu nedenle kendi çocuklarının bakımı ile tam mesai uğraşan kadınlar ücreti ödenmeyen ve hatta ölçülemeyen bir iş yaptıklarından, mevcut sistemde çalışmıyormuş gibi görünüyorlar. Harcadıkları emek bir iş olarak kabul görmeyen anneler doğal olarak ekonomik açıdan erkeğe bağımlı hale geliyorlar. Ekonomik bağımlılık da hayatın her alanında özgürlüğün kısıtlanmasını yanında getiriyor. Çözüm olarak ev işleri ve çocuk bakımı değer yaratan eylemler olduğu için iş olarak kabul edilmeli ama bu işlerin tek muhatabı da kadınlar olmamalı, eşler ortak yürütmeli. Çünkü kadınların çocuk doğurma yetilerinin olması çocuk bakımının kadınların omuzlarına yıkılması için yeterli bir neden değil. Mevcut düzende, kadınlar ev dışında ücretli işlerde çalışsalar, hatta güzel bir kariyerleri olsa bile öncelikli görevleri ev işleri ve çocuk bakımı olarak kalıyor. 

Bunlardan yola çıkarak “Sistemin beni mecbur bıraktığı şeyi reddediyorum” deyip çocuğa verilmesi gereken bakımın ihmal edilmesi olabilecek en kötü senaryo. Çünkü burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta çocuğun iyi bir bakıma gereksinimi ve hakkı olması. Hele annelikle yükselen hormonlarımın da etkisiyle öz çocuklarına bakımı savsaklayanları görünce inanılmaz hırçınlaşıyorum. Şiddet, istismar gibi vahim vakalardan haberdar olmayı kaldıramıyorum bile. Çocuk ebeveynlerin inisiyatifiyle dünyaya geldiği için ebeveynler bir zahmet o çocuğun bakımını layıkıyla yerine getirecek.

GEÇ EBEVEYN OLMAK

Konuşmak kolay ama pratiğe gelince ben de örtük maliyetlere gömülmüş haldeyim. Tek tesellim eşimle el ele gömülmüş olmamız. Yani ortak bir emek var ortada ama hâlâ emzirmeye devam etmem, geceleri genel olarak sorumluluğun bende olması gibi nedenlerle iş yüküm eşimden biraz daha fazla. Yine de hiç şikâyetçi değilim. Çünkü bu benim seve seve tercih ettiğim bir durum. 30’lu yaşların sonunda çocuk sahibi olmanın sonucu bu biraz da. Geç ebeveyn olmanın dezavantajları kadar avantajları da var çünkü. Yaşın getirdiği yorgunluk olsa da deneyim arttığı için Uzay’la zamanımızı farkındalığımız daha yüksek olarak geçiriyoruz. 

10 yıl önceki halim olsaydı olasılıkla oğlumla yaşadıklarımın yarıdan fazlasını kaçırırdım. Şimdi sabah akşam beraberiz. Yine de uyuduğu zaman bile sonraki gün “Hangi aktiviteyi yapacağız?” ya da “Onu nereye götüreceğim?” diye heyecanla araştırıyorum. Bu günlerinin nasıl da bir anda geçip gideceğini biliyorum ve doya doya yaşıyorum.