Anne duyarlılığı ve çocukta bağlanma

Anne duyarlığı ve çocukta bağlanma, psikolojide adı sıkça geçen üzerinde araştırmalar yapılmış olan iki kavramdır. Belirtmekte yarar var, her ne kadar “anne duyarlığı” dense de aslında anneden kasıt çocuğa bakım veren kişidir ancak çocuğa bakım veren kişiye kısaca “anne” demeyi tercih ediyoruz. Çocuğun anneye bağlaması ise bağımlılık değil, bağlılık anlamı taşımaktadır. Başlangıçta “çocukta anneye bağlılık” denmiş olsaydı iyi olurdu çünkü bağlanma kavramı günlük dilde bağımlılıkla karıştırılmaktadır. Buna rağmen bu yazıda artık bilim dilimize yerleşmiş olan “anneye bağlanma” ifadesi kullanılacaktır.

Üstün Dökmen

Bowlby, 1960’larda öncelikle gelişim psikolojisinden, bilişsel psikolojiden ve evrim yaklaşımından yola çıkarak “Bağlanma Kuramı”nı ortaya koydu. İnsan yavrusu uzun sürecek bir bebeklik dönemi geçireceği için beslenme, korunma benzeri ihtiyaçlarının giderilebilmesi amacıyla bakım verene, anneye bağlanmak zorundadır. (Bir anlamda başlangıçta anneye bağımlılık vardır, yaş ilerledikçe bu bağımlılığın bağlılığa dönüşmesini isteriz.)

Yavru şempanzeler bazen hoplaya zıplaya annelerinden kaçarlar, anne şempanze yavrunun algılamadığı bir dış tehdit fark ederse yavrusunu itekler, iteklenen yavru anneye yapışır. Çünkü yavrular kendi başlarının çaresine bakacak kadar gelişmemişlerdir, annelerine bağlanmaları gerekmektedir. Burada söz konusu olan anne davranışının çok gelişmiş şeklini insanlarda görürüz. Sokakta anneler kendilerinden uzaklaşan çocuklarına, “Kamyon geliyor, elimi tut” derler. Ortada kamyon yoktur, anne hatalı bir davranış sergileyerek küçük beyaz yalan söylemiştir ancak çocuk korkup annesinin elini tutar. Bazen de anneler, “Sözümü dinlemiyorsun, yemek yemiyorsun, beni üzüyorsun, ben gidip başkasının annesi olayım” derler. Bu söz de yalandır ancak çocuk bu tehdide kanar, kısa süreliğine de olsa söz dinler. Burada amaç çocuğu korumak için anneye bağlanmasını hatta bağımlı olmasını sağlamaktır. Bu anne tavrı gerçekçi değildir, dürüst değildir ancak o an için işe yarar.

ANNEYE BAĞLANMA

Konuyla ilgili Prof. Dr. Nebi Sümer’e ve arkadaşlarına ait “Anne Duyarlığı ve Çocuklarda Bağlanma” adlı güzel bir kitap var.* Kitap, konuya ilişkin sağlam kuramsal bilgilerin yanı sıra BDSS’nin (Bağlanma Davranışları Sınıflandırma Seti) maddelerini ve açıklamalarını da içermektedir.

Bu arada şunu belirtmek isterim, güvenli bağlanma konusunda kitap yazan ve konferanslar veren bir kişi, “Çocuğun annesine güvenli bağlanması için anne iki yıl çocuğuyla birlikte yatmalıdır” türünden bilimsellikten uzak önerilerde bulunmaktadır. Sümer ve arkadaşlarına ait kitap ve başka bilimsel kaynaklar okunduğunda güvenli bağlanmanın böyle sağlanamayacağı anlaşılacaktır. (Bence çocuğun anneyle iki yıl yatması güvenli bağlanmasını garantilemez, anneye bağımlılık geliştirir, üstelik karı koca ilişkisi sıkıntıya girer.)

Bowlby’e göre, çocuklar açıkça ifade etmeseler de şu soruyu sorarlar: “Annem (yani bağlanma kişisi) bana yeterince yakın mı, ihtiyacım olduğunda ulaşılabiliyor muyum, dikkati üzerimde mi?” Bu soruya cevap genelde “Evet” ise çocuk kendisini güvende hisseder, annesine güvenli bağlanır, sevildiğini, korunduğunu, kendisine değer verildiğini düşünür ve dış dünyaya yönelir, oynar, kendini avutabilir, etrafını keşfetmeye çalışır. Söz konusu soruya cevap “Hayır” ise çocuk annesine güvenli bağlanmaz, anneden ayrılma korkusu ve kaygısı nedeniyle annesine yönelir, dış dünyayı keşfetmeye çalışmaz.*

Sanırım bir toplumda çocuklardaki merak etme ve keşfetme duygusunun yeterli düzeyde olmamasının nedenlerinden birisi o toplumda çocukların annelerine güvenli bağlanmamaları, dikkatlerini, bir araştırmacı tarzıyla çevrelerine değil annelerine yöneltmeleridir. Ailelerde çok sayıda çocuk olması bu çocukların anneye güvenli bağlanmalarını zora sokabilir, onların merak duygularını bastırabilir ve toplumun geri kalmasına yol açabilir. Anneye güvenli bağlanma, merakın yanı sıra sorgulamayı, özerkliği, vicdan ve içselleştirilmiş ahlak gelişimini de olumlu yönde etkiler. (Merak konusunu ileride ele alacağız.)

Ainsworth artık klasik sayılan 1978’teki çalışmasında çocuklardaki bağlanma türlerini belirlemek amacıyla 12-18 aylık bebekleri düşük oranda strese sokmuş, önce annelerinden ayırmış sonra bir yabancıyla yalnız bırakmış sonra da anneleriyle bir araya getirmiştir. (Bu tür deneylerin etik olmadığı kanısındayım, benim gibi düşünenler de var. Araştırmacı “Düşük oranda strese sokuldu” dese de çocukların deney sırasında ne hissettiklerini bilemeyiz. Araştırmacı doğal ortamlarda annelerinden ayrılan çocukları gözleyerek de benzeri sonuca ulaşabilirdi. Harlow da yavru maymunları annelerinden ayırarak “Tel-anne, havlu-anne” deneyini yapmıştı. Bence bu da etik değildi. İnsan olsun, maymun olsun, deneysel amaçla strese sokulan bütün yavrulara bir özür borcumuz vardır. Bu tür itirazlarımıza rağmen Ainsworth’un araştırmasının işlevsel olduğu düşünülmektedir.)

BAĞLANMA TÜRLERİ

Ainsworth’un deneyi üç tür bağlanma olduğunu gösterdi. Birincisi güvenli bağlanma tarzıydı; bu tarz bağlanma sergileyen çocuklar annelerinden ayrıldıklarında huzursuz olmuşlar ancak panik yaşamamışlardı, anneleriyle tekrar bir araya geldiklerinde ise kolayca sakinleşmişler, çevreyi keşfetmeye devam etmişlerdi. İkinci grup bağlanma tarzı sergileyen çocuklar ise kaygılı ve dirençliydiler, annelerinden ayrıldıklarında yoğun kaygı ve kızgınlık yaşamışlardı, odaya giren yabancı ile iletişim kurmamış, annelerine kavuştuklarında ise uzun süre sakinleşememiş, daha sonra annelerine yapışmış ve çevreyi keşfetmeyi bırakmışlardı. Üçüncü gruptaki çocuklar ise kaçınan bağlanma tarzına sahiptiler, ayrılma anında fazlaca etkilenmiş gözükmemiş, anneyle buluştuktan sonra onunla aktif temas kurmak yerine dikkatlerini oyuncaklarına, keşif faaliyetlerine vermişlerdi.*        

İnsanlar genelde küçük yaşlarda edindikleri anneye bağlanma tarzlarını, yetişkin olduklarında eşleriyle ve iş arkadaşlarıyla olan etkileşimlerinde de sürdürmektedirler. Issız Adam filmindeki genç erkek bu konuda ilginç bir örnek sergilemekte, yetişkin yaşında karşı cinse bağlanma ve güven duyma konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Profesör Sümer’e göre Pamuk’un Masumiyet Müzesi de kaygılı/dirençli bağlanma için ilginç bir örnek sayılabilir.  

Gelecek hafta anne duyarlığı kavramından yola çıkarak ülkelerin ve kurumların insanlarına nasıl duyarlıklar sergiledikleri ve onları ne tür bağlanmalara ittikleri konusunda kişisel görüşümü paylaşacağım. 

* Sümer, N., Sayıl, M. ve Kazak Berument, S. (2016). Anne Duyarlığı ve Çocuklarda Bağlanma, İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları.