Anlam ve tatmin nasıl bulunur?

Günümüz hızla tüketilen ürünler ve duygularla dolu. Bu döngü ruhumuzu yıpratırken insanlığa ilişkin kökensel soruları da göz ardı etmemizi sağlıyor.

Alican Elkorek

İnsanlık varlığını sorgulamaya başladığı günden beri şu sorular zihnimizin en karanlık köşelerine kök salmıştır: Neden buradayız? Yaşamın amacı nedir? Tatmin ve anlamı nasıl buluruz? Bugünün karmaşasında bu soruların önemi daha da hissediliyor. Günümüzün hızla akan dijital dünyasında bir an olsun durup bu soruları düşünmek değerli çünkü hepimiz farkında olmadığımız bir tatmin ve anlam arayışındayız. Bu sorular belki de “insan olma deneyiminin” kendisidir.

AMAÇ HAZ MI ANLAM MI?

Aristoteles, insanın nihai amacının “eudaimonia” olduğunu söyler. Eudaimonia, genellikle “mutluluk” olarak çevrilse de aslında daha derin bir anlam taşır: İyi, erdemli ve dolu dolu bir yaşam sürmek... Bu çağda kavramın yerini daha bireysel bir mutluluk arayışı aldı. İnsanlar, tatmin olmayı, haz duymayı ve günlük zevkleri mutlulukla karıştırmaya meyilli. Peki, gerçekten haz almak mı bizi mutlu kılar? Yoksa mutluluk daha kalıcı ve derin bir şey mi?

Psikoloji ve nörobilim bize şunu öğretir: Haz anlık ve geçicidir. Yemekten, alışverişten veya Instagram beğenisinden alınan zevk tıpkı bir şeker patlaması gibidir. Hızlıca gelir ve aynı hızla kaybolur. Ancak anlam bizi daha derin bir tatmine ulaştırır. Viktor Frankl, Nazi toplama kamplarındaki deneyimlerinden yola çıkarak şunu yazar: “İnsanın en temel ihtiyacı mutluluk değil, anlamdır.” Hayatta bir anlam bulmak insana dayanma gücü ve içsel bir tatmin sağlar. Günümüzün bize kurduğu tuzaklardan biri bu anlam arayışını kısa vadeli hazlarla doldurmaya çalışmamızdır.

AİLE VE ÇOCUK EVRİMSEL BİR GÖREV Mİ?

Aile, insanlık tarihinin en eski kurumlarındandır. Evrimsel olarak baktığımızda, üreme ve türümüzü sürdürme güdüsü yaşamımızın temel yapı taşlarından gibi görünür. Ancak çağdaş birey için aile kurmak biyolojik bir gereklilikten öte anlam arayışının bir parçası olabilir. Âşık olmak ve bir ilişki yaşamak da bu tatmin ve anlam yolculuğunun içindedir. Toplum bize sık sık şunu fısıldar: “Mutluluk, aile kurmaktan geçer.” Ancak bu, herkes için geçerli değildir. Bazıları için anlam, bir çocuğun kahkahasında bulunur. Diğerleri için bir sanat eserinde, insanlığa katkıda bulunan bir projede. Asıl sorun yaşamınızı hangi yollarla dolu dolu yaşayacağınızı bulmaktır.

GÜNÜMÜZDE ANLAM VE TATMİN

Dijitalleşen dünyada anlam arayışı daha karmaşık duruma geldi. Sosyal medya, hem nörotaşıyıcılarımızı tüketerek yaşam enerjimizi emiyor hem de kimileri için sürekli bir kıyaslama döngüsü yaratarak bireyleri tatminsizlik içinde bırakabiliyor. Tüketim kültürü ise satın alınabilir şeylerin bizi “tamamlayacağı” yanılsamasını besliyor. Halbuki anlam, dışarıda değil içimizdedir.

Bu noktada felsefi bir dönüş yapabiliriz. Jean-Paul Sartre’ın varoluşçu felsefesine göre insan anlamı kendi yaratır. Dünya anlamsızdır ama bu bir özgürlük sunar: Kendi anlamımızı belirleme özgürlüğü. Kimileri için bu anlam sanat yapmak olabilir, kimileri içi bir dava uğruna mücadele etmek, kimileri için aile olmak, kimileri ise sade bir yaşamda huzuru bulur.

KENDİNİ BULMA YOLCULUĞU

Yaşamın amacı tek bir yanıta indirgenemez çünkü bu yanıt hepimiz için farklıdır. Kimimiz hazda, kimimiz anlamda, kimimiz insan ilişkilerinde, kimimiz ise bunların bir karışımında kendini bulur. Şunu unutmamalıyız: Anlam arayışı bir yolculuktur bir varış noktası değil. Bu yolculukta, içsel tatmini ve huzuru bulmak için cesur olmalı ve derinlere inmeliyiz.