Aile, Bellek ve Ayna: Cici

Berkun Oya, yine 80’ler televizyon ekranlarından belleklere kazınan görüntüler eşliğinde yaşanan travmaları çözümlemek için kadrajını bir kuşağın geçmişine ve bugününe yöneltiyor.

Başak Bıçak

“Ben bir hemşireyim. İşte biz hemşirelerin bir günü daha başlıyor. İşimi çok seviyorum, hemşirelik sevmektir zaten. İnsanları sevmek, onlara yardım etmek, sağlıklarına kavuşmalarına yardımcı olmaktır.”

“Masum” ve “Bir Başkadır”ın ardından Netflix için çektiği son filmiyle yeniden gündeme gelen Berkun Oya, 80’li yıllarda TRT’de yayımlanan bu kamu spotuyla açıyor hikayesini. Tıpkı Bir Başkadır’da geçmişteki televizyon alışkanlıklarımıza referans vermesi gibi, Cici’de de öyküsünün başlangıcını ve hatta finalini bir ekranla yapıyor ve karakterlerini ekrandaki yansımalarında bir yolculuğa çıkarıyor. 

Kamu spotunun bitimiyle kararan televizyon ekranına ayna misali yansıyan Havva’nın donuk, duygusuz görüntüsü, hikâyenin biricik travmatik olayıyla ilişkili ve finalde öğreneceğimiz sürprize yol açan tüm motivasyonun da açıklayıcısı aynı zamanda. Çünkü kamu spotunda izlediğimiz hemşirelerin işlerine duydukları “sevgi” ve rolleri gibi, elinde akşam yemeği için ayıkladığı sebzelerle ekrana bakan Havva’nın kocasına ve evliliğin yüklediği rollere duyduğu sevgi özdeş; aslında sorumlulukların bir getirisi... Benzer biçimde ekranda gördüğü görüntüsü de yine öykü açıldıkça kendi aynalarıyla yüzleşecek karakterlere vurgu yapıyor. 

Kısa bir süre sonra sahnede beliren üç çocuklu ailenin babası Bekir’i de önce televizyon izlerken ardından dans ederken görüyoruz. Bu sahnede Havva’nın ruhsuzluğu her şeyi özetliyor aslında, fiziksel olmasa da psikolojik şiddet gören bir eş olarak mutsuz ve öfkeli. En önemlisi de fiziksel şiddet gören çocuklarını korumak konusunda kararlı çünkü gülümsemesini ilk kez gördüğümüz sahne, oğlu Kadir’in elindeki kameraya baktığı an gerçekleşiyor. Trajedinin tetikleyicisi olan Bekir’in ölümüne dek, Kadir’in çoğunlukla “siyah beyaz” gözlerinden izlediğimiz kısacık anlar, geçmişi modern zamanla bağlayan ilmekler haline geliyor. Her bir ilmek, bir karakterin hafızasıyla, olaylara yaklaşımı ve bakış açısıyla atılırken filmin ikinci yarısı Havva’nın trajediyle “hastalanan” hafızasında açılamayan düğümler, çocukları ve en çok da torunu vasıtasıyla çözülüyor. 

BELLEĞE AYNA TUTMAK

Bu noktada, trajik bir olayla yoğrulmuş belleklere ayna tutan durumu farklı açılardan açıklama girişimi, Cici’nin sırtına biraz daha fazla “zaman” yüklese de beni rahatsız ettiğini söyleyemem. Çünkü nasıl ki Havva’yı tetikleyen o olayı yeniden yaşamasıysa Kadir’in filmini hem çekmesine hem de bitirememesine neden olan, küçük bir taşla kaderleri bağlanan Saliha ve Cemil’i ayıran ve en küçükleri olduğu için en az hasarla travmadan kurtulan ve dolayısıyla daha karton bir karaktere bürünen Yusuf’u şekillendiren çatışma bu anda açığa çıkıyor. Babalarının ölümünden sonra ayrıldıkları memleketlerine önce bir film için dönen sonra da geçmişlerinde takılı kalan, hesaplaşmaya çalışan, hesaplaşamadıkça yaralanan, kanayan her bir bireye vakit ayıran öykü, bu yolculuklarla biraz vakit kaybetse de bana göre aslında “yönetmenlik” kanadında sendeliyor. 

Cici’nin anlatısı, kuşkusuz Nuri Bilge Ceylan’ın üslubundan, kadrosunda yer alan Yılmaz Erdoğan’ın filmografisine değin pek çok referansı harmanlama çabasında ancak filmin bütününde, bu alaşımdan Berkun Oya’ya mahsus bir dilin çıktığını öne sürmek zor. Başka bir deyişle, bir yönetmen sineması örneği yok karşımızda. Daha ziyade bilindik formülleri uygulama konusunda mahir bir anlatıcı var. Oya’nın büyük oranda mesafeli fakat özenli kamerası ile karakterlerinin gözünü temsil eden çerçeve seçimleri gösterişli ve öyküyle uyum içerisinde. Bekir karakterinin -yeterince- altının doldurulamaması meselesi ile Naz’ın öyküye öngörülebilir katkısı göz ardı edildiğinde yarım kalmışlık, ait olamama, aile olmanın ağırlığı, geçmişin laneti gibi kavram ve sembolleriyle seyircisini yakalayabilen bir eser Cici. Bireyin kendisini sevmeye başlamasının, yaşadıklarını görebildiği “gözlükle” olması ise duru, gerçekçi ve dokunaklı...

Puanım: 7/10