Afrodit’e adanan antik kent
İlginç rastlantılarla bugün gün yüzüne çıkan görkemli bir antik kent: Afrodisyas.
Özlem YüzakAfrodisyas… Adının güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’ten alan, ona adanmış, onun gibi görkemli antik Roma kenti… Antik çağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınım merkezi. Aydın’ın Karacasu ilçesinde, Geyre köyü yakınında yer alıyor.
Geyre Vakfı’nın üyeleri ile İzmir’den 2.5 saat süren bir yolculukla Afrodisyas antik kentinde önce muhteşem kabartmalı lahitlerle çevrili yemyeşil bir alanda 33 yıldır kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Roland Smith ve ekibi ile tanışıyoruz ve onun rehberliğinde gezimize başlıyoruz. Şaşırtıcı biçimde çok iyi korunmuş kalıntılar. Stadion, Tapınak-Kilisesi ve Hadrianus hamamları gibi büyük antik yapıların bazıları hâlâ ayakta.
Smith’in anlattıklarını dinleyerek antik kentte dolaşırken Afrodisyas’ı bugünlere kadar getiren köşe taşlarını düşünüyorum… Her zaman şansı yaver giden bir kent olmuş. Ara Güler 1958’de yolunu kaybederek uğradığı Geyre köyünde antik kentin sütunlarını, rölyeflerini köy meydanında ve her köşede türlü şekillerde kullanıldığını görüp çektiği fotoğrafları National Geographic dergisinde yayımlamasaydı; o dönem New York Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Kenan Erim o fotoğrafları görüp Afrodisyas’a gelip hayran olduktan sonra, 1961’de kazıya başlamasaydı…
VAKIF GİRİŞİMİ
1991 yılındaki ölümüne kadar tam 30 yıl süren kazı başkanlığı... Ve büyük bir uz görü ile Aprodisias kazılarının sürekliliğini sağlamak amacıyla bir vakıf kurulması için harekete geçmesi. Erim, 1986’da devlet desteğinin yanında kazılara ve Afrodisias’a destek olacak bir vakfın gerekliliğine inancıyla sanat ve kültüre önem veren dostlarından yardım talep eder. Sevgi Gönül, Cemile Garan, Vural Gökçaylı, Abdurrahman Hancı, Yasemin Pirinçcioğlu bu yardım talebi için bir araya gelir. Avukat Sennur Hamamcıoğlu tüzük ve kuruluş işlemlerini tamamlar ve ismini antik kent yanındaki Geyre’den alan “Geyre Vakfı - Afrodisias Kazıları” kurulur. Geyre Vakfı kurulduğu günden bugüne emeğini ve vaktini gönüllü olarak Afrodisias’a adayan vakıf üyeleri ve kazılara destek veren bağışçıları ile antik kentin ortaya çıkması, eserlerin ve müzenin restorasyonu ile tanıtıma önemli katkılar sağladı. Vakfın bu dönemki başkanı Ömer Koç. 2017’de Afrodisias’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yerini alabilmesi için gerekli olan Afrodisias Alan Koruma Planı, yine Geyre Vakfı tarafından Mimar Sinan Güzel Sanaltlar Üniversitesi’ne hazırlatıldı. Yaz aylarında, Geyre Vakfı’nın desteklediği “Afrodisias Arkeoloji Atölyeleri” ile gençlerimize ve çocuklarımıza arkeolojiyi sevdirmek, kültür mirasımıza sahip çıkmalarını sağlamak için çalışmalar yapılıyor.
Şimdi bir de çok eskilere, MÖ 40’lara gidelim. Antik kenti gezerken karşımıza çıkan heykelin önünde uzun uzun duruyoruz. Julius Zoilos’un heykeli bu. Doğduğu bu kentten çok küçük yaşlarda köle olarak Roma’ya götürülmüş Zoilos.
İmparatoru Octavianus’a (Agustus) büyük hizmetlerde bulunmuş birlikte savaşlara katılmış, yeteneği ve cesaretiyle imparatorun sevgisini kazanmış biri. Azat edildikten sonra Afrodisyas’a döndüğü zaman artık bir köle değil imparatorun yakın dostu bir Roma vatandaşıdır. Üstelik başkent ile güçlü politik ilişkileri bulunan güçlü ve zengin bir Romalıdır. Onun sayesinde kent Roma’ya vergi ödemekten muaf tutulmuş, başkente bir temsilci göndermiş, Afrodit’e tapınağına sığınma hakkı gibi imtiyazlar kazanmıştı. Anıtsal yapıların inşasına yine Zoilois sayesinde başlanmış ve kent günümüze ulaşan görkemine kavuşmuştu. Hamam ve agora, kentin tapınağı, stadyum, 8 bin kişilik tiyatro, Roma - Bizans dönemleri arasında yapılmış surlar, akropol, odeon günümüzde hala ayakta olan yapıları.
O zaman durup bir düşünelim: Köle Zoilos özgürlüğüne kavuşmasaydı, Ara Güler’in o fotoğraflarını Erim görüp etkilenerek kazılara yeniden başlamasıydı ve Geyre Vakfı’nın kuruluşuna önayak olmasaydı… Turist olarak geldiği antik kentin büyülü havasından etkilenen Smith yıllar sonra Erim’in teklifini kabul edip gelmeseydi… Gerçekten de daima talih kuşunu başında taşıyan kent değil mi? Ne dersiniz?
KENTİN BUGÜNÜ
Afrodisyas'taki güncel saha araştırmaları dört ana projeye odaklanıyor: Sebasteion ve Bazilika'daki anastylosis, mermer heykellerin korunması Kybele Evi, Kuzey Temenos Evi ve Tetrapylon Caddesi'ndeki kazılar, kent parkında ise araştırma ve restorasyon çalışmaları devam ediyor.
ÇOK İSİMLİ KENT
Kent tarih boyunca çeşitli isimler ile anılmış. Assur’un yarı efsanevi kralı Ninos’tan gelen Ninoepolis, Lelegler kenti anlamına gelen Lelegpolis, Karia bölgesinde olması ile Karya, Aphrodite kutsal alanın var olması nedeniyle Afrodisyas ve son olarak paganizmin çöküşü ve Hıristiyanlığın resmi devlet dini olarak kabul edilmesiyle birlikte Stavrapolis.
Roma İmparatoru Julius Ceasar’ın Anadolu seferinden sonra dinlenmek için tercih ettiği, halefi Octavianus’a (Agustus (Agustus) “Anadolu’dan bir başkent seçecek olsanız nereyi seçerdiniz” diye sorduklarında eliyle “işte bu muhteşem kenti Afrodisyas’ı seçerdim” dedirten bir kent. Peki Afrodisyas’ın bu şöhreti nereden gelmekteydi?
Afrodisyas, yanında bulunan Babadağ eteklerinden çok kaliteli mermerler çıkarıyordu. İnce kristalli, krem rengi, yumuşak ve kolay işlenebilen Afrodisyas mermerleri belki de bulunabileceklerin en iyisiydi. Üstelik taş ustaları siyah ve beyaz mermerin bir arada bulunduğu damarları tek blok halinde çıkarma yeteneğini de kazanmışlardı. Pergamon’dan göç eden heykeltıraşlara kucak açan kent, bir heykeltıraşlık okulu kurmuş, bu okulda yetişen ünlü heykeltıraşlarını ve ürettikleri muhteşem eserleri Roma’nın tüm eyaletlerine ihraç etmeyi başarmıştı. İşte tüm bunlar Afrodisyas’ı Roma dünyasında vazgeçilmez kılmıştı.