ABD’li gazeteci Joe Sacco: ‘Önyargılarıma karşı kendimi eğittim’
Gazze’yi yerle bir eden savaşta Filistinliler’in sesi olan ABD’li gazeteci Joe Sacco bir Batılı olarak Ortadoğu’daki önyargılarını nasıl kırdığını anlattı.
Deniz ÜlkütekinGazze’de bir yılı aşkın süredir devam eden savaş dünya kamuoyunun gözleri önünde yaşanıyor. Günümüz dünyasında her habere ve görüntüye anında ulaşabilen insanlık ise tepki verme konusunda geçmiş kuşaklara göre epey eksik olmakla eleştiriliyor. 2009’da hazırladığı grafik roman “Footnotes in Gaza” (Gazze’nin Dipnotları) ile oldukça ilgi çeken ve anlatısına kendisini de dahil ettiği öykülerle bölgedeki dramı farklı bir iletişim penceresinden sunan Malta asıllı ABD’li gazeteci ve karikatürist Joe Sacco’nun çalışması yeniden ilgi görüyor. İthaki tarafından yeniden basılan kitabın günümüzde yarattığı etki ve çizginin gücünü Sacco ile konuştuk.
- Gerçek yaşamöykülerini çizimle anlatmanın ilginç bir yanı, acı ve üzüntü içeren gerçekliğe sonsuz ve tekrarlı bir şekilde başka bir boyut kazandırması. Çünkü bugün "her şeyin" 4K kalitesindeki yayını bizi bir nevi gerçeği algılamayı kaldıramayan duygusuz ve tepkisiz yaratıklar haline getiriyor. Peki “Footnotes in Gaza” açısından baktığınızda dünyanın dört bir yanındaki insanların Gazze’deki duruma tepkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Batı’dan söz ediyorsak insanların Gazze’deki şiddete tepki gösterdiğini düşünüyorum. Özellikle gençler. Canlı yayımlanan görüntüler insanların bağırsaklarına vurdu ve onları Filistin sorununun tarihi hakkında eğitmeye yöneltti. Ancak korkunç olaylar bir yıldan uzun süredir devam ediyor ve biz de bir noktada alışıyoruz.
- “Footnotes in Gaza”yı, Kasım 1956’da Gazze'de Han Yunus ve Refah’ta yaşananların görsel bir günlüğü olarak yarattınız ve bu kayıtlar o günleri hatırlayan Filistin halkının anılarına dayanıyor. Peki kitapta sözlü tarihe ve insanların anılarına yer vermek bölgedeki zamansızlığın, tekrarlayan ve hiç bitmeyen olayların metaforik bir anlatımı mıdır?
Anılar kusurludur ancak yeterli sayıda insan küçük tutarsızlıklarla bile çok benzer bir hikâye anlatırsa geçmişte neler yaşandığının genel gidişatını anlayabiliriz. 1956’da yaşlı insanlarla deneyimleri hakkında röportaj yaptığımda beni dinleyen oğulları ve torunları neden bugün olup bitenlere dikkat etmediğimi sorguladılar. İkinci İntifada sırasında oradaydım, İsrailliler periyodik olarak Gazze’ye saldırıyor ve Mısır sınırındaki evleri yıkıyordu. Bir kişinin bana söylediği gibi olaylar “sürekli”dir. Filistinliler hiçbir zaman geçmiş olayları hazmetme lüksüne sahip olmadılar çünkü bugün onlara yeni ve daha da büyük dehşetlerle kendini dayatmayı sürdürüyor.
- Gazze’nin geleceğini nasıl öngörüyorsunuz? Bölgedeki mevcut durumun birinci ve ikinci intifada günlerinden farkı nedir?
Gazze’nin geleceğinin ne olduğunu söyleyemem ama olup bitenin mantığı, imha mantığıdır. Açıkça, ABD ve diğer Batılı ülkelerin sağladığı silahlar ve diplomatik korumayla İsrail, Gazze’de ve belki de Batı Şeria’da yaşayan Filistinlileri bir şekilde ortadan kaldırarak gerçekliğini yeniden düzenleme fırsatı görüyor. Bu mantık 1948’den beri işliyor. Birinci ve ikinci intifadalar bu mantığa bir tepkiydi ve şiddet o zamanlar korkunç görünse de günümüzün standartlarına göre neredeyse nazik kalıyor.
HERKESTE ÖNYARGI VAR
- Bir gazeteci olarak kendinizi de öykülerinizde bir karakter olarak ekliyorsunuz. Aynı zamanda gerçeği anlatmakla yükümlü olduğunuzu düşünürsek kendinizi hikâyede nasıl konumlandırıyorsunuz?
Her gazeteci hikâyeye, aşina olmadığı bir yerde belirli önyargılarla girer. Ben bir Batılıyım ve Batı önyargılarımı da yanımda taşıyorum. Kendimi bir karakter olarak göstermek, bunu okuyucuya iletmenin bir yolu. Her şeyi bilen bir yarı Tanrı değilim, kendimi yabancı bir konuma yerleştirmeye çalışan yanılabilir bir bireyim. Elbette, doğru bir şekilde haber yapmaya çalışıyorum. Hâlâ alıntıladıklarımı doğru bir şekilde yazmak, insanları doğru bir şekilde temsil etmek konusunda bir sorumluluğum var.
- Neden sadece bir kitap yazmak yerine grafiksel gerçek zamanlı romanlar yaratmayı seçtiniz? Çizimin gücü nedir?
Çünkü karikatüristim. Eğer bir film yapımcısı olsaydım film kullanırdım ama bir karikatüristin bedenine hapsolmuş durumdayım. Çizgi romanlar görsel medyalardan biridir ve insanlar görsellere içgüdüsel olarak tepki verirler. Çizimler okuyucuyu ister şimdiki zamanda ister geçmişte bir zamana ve bir yere götürebilir. Çizimler okuyucuyu içine çeker ve sanatçının yapmak istediği kadar derin ve geniş bir sahne oluşturur.
"KENDİMİ EĞİTTİM"
- Neden Ortadoğu ve Gazze’ye odaklandınız?
Filistinlilerin terörist olduğunu düşünerek büyüdüm. 1982’de Beyrut’ta Filistinli mültecilerin öldürüldüğü sıralarda bu varsayımı sorgulamaya başladım. Ana akım medyanın bana yıllardır yanlış bilgi verdiğini fark ettiğimde bu konuda kendimi yavaş yavaş eğittim. Ortadoğu’ya gidip kendim görmek, kendimi eğitme sürecimin bir parçasıydı.