2021'in mirası: Karantina sanatı

Kandinsky “her sanat eseri kendi çağının çocuğudur” demiş, Bo Burnham'ın karantina koşullarında dijital dünyanın ayak sesleri eşliğinde kendi odasından yaptığı, izleyicinin yaşadığı klostrofobiyi kendine eşleyen kişisel gösterisi de 2021'in, geleceğe bıraktığı en dikkat çekici sanatsal yaklaşımı oldu.

Serra Rodoplu

Yılın bitmesine sayılı günler kaldı. Bir yıla veda ettiğimiz ve başka bir yılı karşılamaya hazırlandığımız şu zamanlarda pek çoğumuz bütün bir seneyi gözden geçirmeye başlıyoruz. Bir sene boyunca neler yapmışız, nelerden ilham alabilmişiz, bir yıl hayatlarımıza neler katmış düşünüyoruz. 

2021, bir önceki yıldan miras aldığı pandemi ile ilerleyen bir yıl oldu. Tüm dünyada arabalar, uçaklar durdu, buluşmalar ertelendi, bizlerse evlerimize döndük. Evde durmanın huzuru bir süre sonra, gönül rahatlığıyla dışarı çıkamamanın, etkinliklere gidememenin, insan ve çevre ile gerçek bir etkileşime girememenin verdiği sürekli sıkılma haline ve bu halin dayanılmazlığına dönüştü. Tam da böyle bir dönemde, Netflix’te Bo Burnham’ın, kendisinin yazdığı, yönettiği ve oynadığı, müzikal stand-up komedisi "Bo Burnham: Inside" ile karşılaştım. Belirtmem gerekir ki, bu şov Netflix’in genelde gerçek hayattan kaçış imkanı sunan içeriklerinden çok farklıydı. “İçeride” (Inside), pandemi ruhunun gerçeküstü halini yansıtan özel bir iş olarak karşıma çıkmıştı.

Burnham'ın odası

Burnham’ın, çalışmasının konusu içinden çıkamadığı odası. Kendisi içeride ancak, sadece fizikken odasının içinde değil, ayrıca kendi iç dünyasının da içinde. Burada geçirdiği süre boyunca “kabına sığamamak” deyimini kanlı canlı yaşamaktaydı. Yaşadığı buhran, Burnham’ın içinde bulunduğu odanın bedenine göre küçük ve tavanlarının alçak olmasıyla daha da yoğunlaşıyordu. Aslında, Burnham, bu odadaki çekimleriyle bizi bir yıllık çalışma sürecine dahil etti… Bu süreçte ise motivasyon kaybı, izleyicisiz stand-up şov yapmanın sıkıntısı, dijital hayatın yarattığı sorunlar, duygusal gelgitler, hayatımızı yöneten algoritmalar, insanları etkileyen sosyal ve politik olaylar, yalnızlık, kaygı ve endişe gibi konuları kinayeli, esprili, eleştirel bir tonda bizlerle paylaştı. 

Şovu, ilk izlediğimde neredeyse klostrofobiye varacak şekilde daralıp bunaldım, ama sonra fazla etkilendiğimi fark ettim, çünkü işlenen meseleler herkesin pandemi döneminde aynı anda yaşadığı sıradan hale gelmiş meseleler. Burnham, aslında sadece kendisini değil, hepimizin yaşadığı pandemi deneyimini kayıt altında alıyordu. Bu sebepten de izleyici programı takip ettikçe Burnham’ın içeriği ile daha çok özdeşleşmeye başlıyor ve sahip olduğu potansiyel duygularla yüz yüze geliyordu. Bu yüzden de şov, tarih boyunca sanatın gelişmesini sağlayan, en temel özelliklerinden biri olan katartik bir deneyim yaşatıyordu. Tarif edemediğimiz ya da dile getirmeye çekindiğimiz hisleri veya ortaya koyamayacağımız filtresiz hareketleri Burnham’ın skeçleri, şarkıları, yorumları üzerinden tecrübe edip ağlıyor, seviniyor, üzülmeye başlıyorduk; kendi gerçeğimizle yüzleşip kötücül duygulardan arınıyorduk. Bu arınma hali de, insanı hafifletiyor, zihni temizliyor, yalnız olmadığını hissettiriyor…  

2021'in eseri

Şov sonlandığında ise buna “bir Netflix komedi şovu” demeye insanın dili varmıyor; bunun yerine, onlarca duyguyu aynı anda yaşatan, yaratıcılığın, yapılabileceklerin sınırı olmadığını gösteren bir esere baktığımızı düşünmek daha doğru olacaktır. Bu iş 2021 yılının en etkileyici sanat eseri… Belki de bu çalışma ile gelecekte ‘karantina sanatı’ olarak anılacak yeni bir sanat anlayışı hayatımıza girdi… Buna şaşırmamak gerekir, çünkü, tarih boyunca sanatçı ve onun çalışmaları değişen toplumsal koşulların sonucu olarak biçimlenmiştir. Kandinsky’nin de söylediği gibi “her sanat eseri kendi çağının çocuğudur” ve Bo Burnham’ın çalışması da, hayatımızın en ilham verici şeylerden yoksun olduğu dönemde evimizdeki ekranlar üzerinden sergilenmiş karantina dönemi eseri olarak hafızalarda yerini aldı.