Tablodan çıkıp, sahneye ulaşan bir 'Çığlık'
Yönetmenliğini Metehan Budak'ın üstlendiği, Edvard Munch'un aynı adlı tablosundan esinlenerek Tiyatro Füg tarafından sahnelenen 'Çığlık', metin, performans ve reji anlamında yaratıcı ve üst düzey bir iş. Oyunun içindeki her oyun, oyun sonunda atılacak çığlığın bir parçasını oluşturuyor.
Yavuz KoçEdvard Munch'un aynı adlı tablosundan ve Artaud ile Grotowski'nin çalışmalarından esinlenerek Tiyatro Füg tarafından sahnelenen oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Metehan Budak. Oyunda sahne ve kostüm tasarım Kaan Aloğlu’na ait.
Eserin hissettirdiklerinden esinlenerek düşünülmüş başkalaşmış bir temaya sahip olan "Çığlık”, inanç, yalnızlık, sosyallik, zorunluluklar, varoluş, ego, sıkıntı, canavarlaşma, zorunluluklar, aidiyet ve tutsaklık gibi konular ekseninde her anlamda kendine yabancılaşan, dönüşüm içinde sıkışan modern insanın sesini yansıtıyor. Çığlık, yüklenen anlamlarla insanın tercümanı olan ruhun yükünü açığa çıkaran ve yankılanan ses olarak da tanımlanabilir.
Oyun ağırlıklı olarak Grotowski'nin Yoksul Tiyatro kavramından etkilenerek hazırlanmış. Dekor sadece bir sandalye. Oyunun büyük bölümünü oyuncu ayağından sandalyeye zincirli olarak oynuyor. O zincir ait hissedilen yer, güvenli alan, benimsenmiş bir kişi ya da mekan olarak metafor halinde sandalyede can buluyor. Ancak oyunun bir bölümünde o zincir sandalyeden çıkarılıyor fakat ayaktaki zincir bağlı kalıyor. Yani o aidiyet duyulan yerden ayrılma isteği yine de kendi ayağında bir iz olarak kalmaya, peşinden gelmeye devam ediyor.
Zincir oyunun omurgasını oluşturan bir materyal olarak kullanılmış. Hapsolmuşluk, mecburiyet, sıkışmışlık, duygusal bağımlılık gibi birçok temaya örnek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Oyunda varoluş sancısı, hayatın zorunlulukları, sosyal medya içerisinde kaybolmuş olmamız, sosyalleşme ihtiyacı gibi konular sözsüz anlatılırken durum daha dramatik ve daha çetrefilli bir hal alıyor.
Gerçek
düzlemde odaya sıkışmış bir hayat görünürken, soyut düzlemde
tam anlamıyla ruhsal yük taşıyan ve oyunun içindeki oyunlarla o
ruhsal yükün ağırlığını arttıran unsurlar görünüyor.
Oyunun içindeki her oyun, oyun sonunda atılacak çığlığın bir
parçasını oluşturuyor.
Oyun
boyunca sandalye türlü türlü anlamlarda farklı olarak
kullanılıyor. Bir bölümde dans ediliyor, bir bölümde sandalye
ile ayrılık yaşanıyor, bir bölümde TV oluyor, bir bölümde ise
oyuncu sandalyenin bizzat kendisi oluyor.
Batı
tiyatro kültüründen etkilenerek hazırlanmış sözsüz bir
oyunda, bize ait bir inanışın izlerinin harmanlanmış olması ve
bu topraklara ait unsurların barınması da izleyiciye farklı bir
bakış açısı sunuyor.
Çığlık, her anını gözümü kırpmadan izlediğim metin, performans ve reji anlamında yaratıcı ve üst düzey bir iş olmuş. Yaklaşık 60 dakika tek kişilik ve sözsüz oynanan oyunda izleyiciyi bu denli diri tutmak kolay iş değil. Bu yönüyle performansını olağanüstü iyi bulduğum Metehan Budak her türlü övgüyü hak ediyor. Çığlık, kesinlikle sezonun ses getirecek ve izlenmesi gereken oyunlarından biri.
Çığlık;
15
Ekim Cuma Eylül Sahne
22
Ekim Cuma Tatavla Sahne
28
Ekim Perşembe Asmalı Sahne
31 Ekim Pazar Think House Acıbadem’de izleyici ile buluşmaya devam edecek.
Oyunun izleyici ile buluşmasını sağlayan tüm ekibi yürekten kutlarım.
Alkışınız bol olsun…