Oyuncu Yılmaz Bayraktar: 'Özel hayatımda oyunculuk yapmam'

'Senden oyuncu olmaz' laflarına aldırmayıp, Almanya’nın en önemli konservatuarlarından birine kabul edilen oyuncu Yılmaz Bayraktar, 'Son Yaz' dizisine ses getiren bir giriş yaptı. 'Oyunculuk yapsaydım yaşayamazdım' diyen Bayraktar, hayatına ve kariyerine dair detayları Cumhuriyet'e anlattı.

Elif Tokbay

Babası “Senden oyuncu olursa benden de papaz olur” dedi ama o Almanya’nın en önemli konservatuarlarından biri olan Schule für Schauspiel in der Landeshauptstadt Kiel’e kabul edildi.

‘Son Yaz’ dizisine güçlü bir karakterle giren oyuncu Yılmaz Bayraktar’ı yakından tanıyalım.

'İNSANLARA İNSANLARI SEVDİRMEK İÇİN OYUNCULUK YAPIYORUM'

Almanya’da doğup büyüyorsunuz, nasıl bir çocukluk ve aileydi sizinki?

Babam sertliği ve saygıyı öğretirken annem bana sevgi ve şefkati öğretiyordu. Almanya'da Türk gelenek ve göreneklerine uygun yaşayan ve o şekilde büyütülen bir çocuktum ama yaşadığım ülkenin kültüründen de hiç uzaklaşmadım. Eğitimimi hem Almanca hem Türkçe devam ettirip her iki tarafın eğitim-öğretim hayatından da faydalanma fırsatım oldu. Çok hareketli bir çocuktum açıkçası, arkadaşlarımla sürekli macera peşindeydim. Küçük bir kasabada büyümenin avantajlarını doya doya yaşadım diyebilirim. Arkadaşlarımla futbol oynardım, köyün yakınından geçen nehirde yüzerdik, ağaçlara tırmanırdım, ormanda ağaç evleri yapardık, ata binerdim ve ninja olmak isterdim...

Babanız oyuncu olmak istemenize karşı çıkıyor, anneniz destek oluyor. Oyuncu olmak çocukluk hayaliniz miydi? Peki babanız ne olmanızı istiyordu?

Babam karşı gelmiyordu aslında sadece bu işten para kazanabileceğimi, profesyonel ve iyi bir oyuncu olabileceğime inanmıyordu diyelim. Oyuncu olmak istediğimi söylediğimde bana “Senden oyuncu olursa, benden de papaz olur demişti.” Bana bu cümleyi kurmasının asıl nedeninin “Yanıldığımı bana ıspatla” demek olduğunu yıllar sonra anladım aslında. Annem ise bana “Oğlum senin adın boşu boşuna Yılmaz değil. Sen yeter ki iste ve yılma o zaman hayatında herşeyi başarırsın” derdi. 

Yani babam motivasyon koçum oldu ve annem beni kanatlandırdı. Her ikisi de hayallerimi gerçekleştirebilme konusunda kendi tarzında bana vesile oldu. Babamın ne olmamı istediği ile ilgili özel bir seçimi yoktu açıkçası ama gurbette yaşayan, ailesini geçindirmeye çalısan ve bunun zorluklarıni bilen biri olarak çocuklarının da risk alması onu korkutuyordu elbette. Düzenli çalışma saatleri ve standart maaşı olan 'garanti' diye tabir edilen mesleklerden birinde olmamı arzu ediyordu mutlaka ama beni asla kösteklemedi, yaptığım her şeyde ve karar verdiğim her konuda sonuna kadar arkamda olduğunu her zaman bana hissettirmiştir. 

Yalnızca 12 kişinin alındığı Schule für Schauspiel in der Landeshauptstadt Kiel’e giriyorsunuz, nasıl bir heyecandı ve nasıl seçildiniz? Almanya'da önemli bir okul sanırım, anlatır mısınız?

Schule für Schauspiel in der Landeshauptstadt Kiel Almanya’nın en önemli konservatuarlarından biri ve dediğiniz gibi yılda sadece 12 öğrenci kabul ediyor. Okula girmek kadar mezun olması da zor aslında çünkü teknik eğitimlerinin çok ağır olduğu, eğitmen kadrosunun özel olarak seçilerek kadroya alındığı, bildiğimiz sert Alman disiplinini en iyi şekilde yansıtan çok özel bir kurum. Bu macera benim için hem çok zorlu hem de unutulmayacak bir süreç oldu. Okul, Danimarka sınırına yakın Almanya’nın en kuzey şehirlerinden biri olan Kiel'de bulunuyor ve aileme yaklaşık 800 km uzaklıkta, o yüzden ilk zorluk ulaşım ve okulun uzaklığı oldu benim için açıkçası. Aileden bu kadar uzakta olmak, aileme göre riskli ve geleceği belirsiz bir meslek sahibi olmak için karşılaşacaklarımı göze almak o yaşta bir gence çok ağır gelebilecek duygu ve sorumluluklar aslında. Ama o noktaya geldikten sonra da pes etmemem gerektiğini biliyordum.  

Altı ay süren yoğun ve uzun bir hazırlık aşamasının ardından bu kadar özel ve istediğim bir seçilmek beni çok ama çok mutlu etmişti. Heyecanımı anlatamam bunu ancak yaşayan ve gerçekten oyuncu olmak isteyen bilir. Çok sevinmiştim ve kendimi çok şanslı hissediyordum. Bu şansın hakkını da misliyle vereceğime kendime söz vermiştim. 

'HAYAT HER GÜN DÖNÜM NOKTALARI SUNUYOR'

Hayatınızın dönüm noktası ne oldu?

Belki hayatımda çok dönüm noktası oldu ama ben bunları hep hayatın cilvesi olarak gördüm o nedenle tek bir dönüm noktası diyebileceğim bir şey söylemem zor olur. Konservatuar sınavına girmeye karar vermem, okula seçilmem, oyuncu olarak işimi almam, uzun yıllar Berlin'de oyuncu olarak çalıştıktan sonra Türkiye'de ilk yer aldığım projeyi kabul ederek buraya gelmeye karar vermem aslında hepsi birer dönüm noktası. Hayat her gün seçenekler, dönüm noktaları sunuyor, kimini farkediyoruz kimini etmiyoruz. Her seçimin hayatlarımızı sonsuza kadar değiştirecek kapılar açtığına ve bunun en hayırlısı olduğuna inanarak yaşıyorum. 

Oyunculuk yapmadan yaşayamam diyenlerden misiniz? 

Evet! Bu konuda kesin ve net cevap verebilirim. Hiçbir zaman “Acaba” demedim. Baska bir mesleğim olsaydı muhtemelen canım çabuk sıkılırdı diye düşünüyorum. Genel olarak ailem ve arkadaşlarım birçok işte başarılı olabileceğimi söylerler ve neden oyuncu olduğumu sorarlar. Ben de onlara her zaman “Çünkü bu işte her mesleği yapabiliyorum” derim

"İşime Türk gibi başlarım ve Alman gibi bitiririm." Nasıl oluyor anlatır mısınız? İki yolun da avantajları ve dezavantajlarını yaşıyorsunuzdur, neler onlar?

Türkler büyük bir heyecanla işlerine başlarlar, hedefler ve hayaller başta çok büyük olur ama birkaç sıkıntıdan, aksilikten ve en baştaki heyecanı yitirdikten sonra, birden motivasyonlarını kaybediyorlar. Pes etme devam et. “Kervan yolda düzülür” diye de bir atasözü öğrendim tam olarak bizim kültürümüzü yansıtıyor gerçekten ama Almanya'dan bunun tam tersi bir çalışma prensibi vardır. O kervanın nereden yola çıkacağından, yolda başına gelebilecek her türlü ihtimale ve varış noktasına kadar her şey hesaplanır. O yüzden karsılaşılan ilk problemde taşlar dağılmaz, kimse panik olup suçu birbirine atmaz. Bu örneği HipHop kültüründen ders aldığım breakdansa bağlıyorum. Mesela benim breakdanstan öğrendiğim, düşmeden öğrenemezsin. Düşe düşe tecrübe ediniyoruz ve bu tecrübeler sayesinde gittikçe hedefimize daha yakın oluyoruz. Almanlar ise işin içine bir de olağanüstü bir disiplinle girişirler ve iş başarılı olana kadar kendilerini ve işin başarısını sorgularlar, inat ederler, farklı yollar deneyip tecrübelerle işlerini bitirirler. İşte ben de heyecanla başladığım işin heyecanını kaybetmeden öğrendiğim Alman disipliniyle işimi profesyonel olarak hedefe kilitlenerek ilerletmeye çalışıyorum. 

Almanya'da da oyunculuk kariyerinizi sürdürüyorsunuz. 90 dakikayı bir ayda mı çekiyorlar gerçekten? Türkiye'de dizi oyuncularının ve set işçilerinin çalışma koşulları malum... 

Evet Almanya’da 90 dakikayı bir ayda çekiyorlar. Almanların bir sistemi var ve herkes ona uyuyor. Çalışma saatleri aşırı uzun olamaz. Bu koşulları sağlayan sendikalar var. Türk dizi, film piyasası hızlı çekim konusunda çok başarılı. Oyuncular çok çalışkan gerçekten, kısa zamanda rollerine adapte olabiliyorlar. Kamera arkası çalışanlar ise son hızda birbirlerine uyum sağlıyorlar ve 140 dakikanın bir haftada, hatta 5 günde yapıma ulaşmasını sağlıyorlar. Gerçekten emeği geçen herkese helal olsun. Zor şartlarda ve zaman açısından büyük bir stres altında çok ama çok büyük işler başarılıyor. 

'ÖZEL HAYATIMDA OYUNCULUK YAPMAM'

Son Yaz’da canlandırdığınız Cihan Sancaktar akıl oyunları oynamayı seven biri. Size ne kadar yakın? Akıl oyunlarını mı, açık ve net olmayı mı tercih edersiniz?

Özel hayatımda oyunculuk yapmayı sevmem. Sonuçta bu benim için bir iş ve özel hayatımda da niye çalışayım ki (gülüyor). Ben her zaman kendim olmayı tercih ederim. Gayet açık ve net. Sonuçta inşaat işinde çalışan bir insanın da özel hayatında yol yapmaya kalkmaması gibi birşey (gülüyor).

Dışarıdan bakıldığında hayranlık uyandıran bir iş adamı ama işin iç yüzü hiç de öyle değil. Cihan Sancaktar'da olduğu gibi dış görünüşe ve dışarıdan görünene biraz fazla mı kendimizi kaptırıyoruz günümüzde?

İnsanın kendine bakması ve dış görünüme özen göstermesi tabii ki güzel ama bununla beraber iç güzelliğini de es geçmemesi lazım. Yaşadığımız çağ maalesef sosyal medyanın da etkisiyle tamamen güzellik ve şekilciliğin algı olarak değiştiği bir döneme denk geldi o nedenle özellikle gençlerin güzellik anlayışı da çok değişti. Kimse artık birbirinin eğitimi, kültürü, yetenekleri veya sosyal alt yapısı gibi şeylerle ilgilenmiyor bazen biz de bu sahte güzellik kalıplarına kendimizi kaptırıyoruz ama gerçek dünya öyle değil o yüzden hayatın gerçeklerini unutmadan kendimizi sağlık, beyin ve ruhsal olarak geliştirerek yaşamalıyız diye düşünüyorum. 

'ADALET HER İNSANA AYNI SAYGIYI GÖSTERMEKTİR'

Selda Bağcan'ın sesinden Adaletin Bu Mu Dünya şarkısıyla dizi yeni sezona başladı. Adalet sizce ne? Adaleti sağlamak için ne yaparsınız?

Adalet benim için her insana aynı saygıyı göstermek demektir. Kimseyi yargılamamak demektir. Herkesin bir hayatı var ve herkes kendi hayatından sorumlu o yüzden karışmamak ve herkesin kendi hayatını istediği şekilde yaşamasına saygı göstermek demek. 

Son Yaz'da çok baskın karakterler var, favoriniz hangisi? Nesini seviyorsunuz en çok?

Hepsi kendi rolünde ayrı ayrı yetenekli. Resmedilmesi zor çok fazla karakter var ve tüm oyuncular bunun üstesinden geliyor. Ayrıca bu konuda yönetmenlerin rolü daha da büyük. O yüzden başarılı bir kadro. 

 “Türkiye'de beni zengin oğlu karakterlerine yakıştırıyorlar” demişsiniz. Neden öyle sizce? Senaryolar mı birbirine benzer, yoksa tipten mi kaybediyorsunuz?

Sanırım ben tipten kaybediyorum (gülüyor).

'İNSANLAR ÜNLÜ OLDUĞUNDA DEĞİŞİYOR'

Sizin ünlü olmaya bakışınız da farklı. Ünü sevmiyorsunuz. Neden?

Ünlü olduğunda insanlar seni gördüğünde değişebiliyorlar ve farklı davranmaya başlıyorlar. Ben karşımdaki insanı gerçekten tanımak istiyorum. 

Oyunculuk ünlü olmak için yapılmaz, peki ne için yapılır sizce? Bu işe ünlü olmak için başlayan çok genç var...

Canlandırdığım karakterleri insanlara seyirciye sevdirmek. Onları anlatmak ve seyirci tarafından onlara empati kurdurabilmek. Hepimizin bir hikâyesi var ama ilk görüşte kimse o hikayeyi bilmiyor. Onu bilmeden biz insanları yargılıyoruz ama daha iyi bildiğimizde onlara yeri geldiğinde hak veriyoruz ve davranışlarını ne kadar garip de olsa anlayışla karşılıyoruz. Demek istediğim insanlara insanları sevdirmek için yapıyorum bu işi. 

Türkiye'de sizi en çok zorlayan ne oldu? 

Ülkemize ve birbirimize saygı duymak gerekir. Çok bencil insanlarla karşılaşıyorum İstanbul'da. Ülkemiz çok güzel ve aslında insanlarımız da ama maalesef birbirimize güvenmeyi unutmuşuz. En hassas olduğum konu ise insanların çevreye ve doğaya karşı tutumu. En saygı duyduğumuz değer diyelim ki annemiz o zaman ülkemizi de annemiz olarak görelim mesela. Annenizin yüzüne tükürmek, çöp ya da sigara izmariti atmak yakışır mı bize ? Bir de böyle düşünsek. Doğa anamıza saygı gösterelim ve sahip çıkalım. 

'ZITLIKLAR BANA GÖRE DEĞİL'

Sizin aşk tanımınız ne? Aşk tanımları kabul eder mi?

Eder, Aşk ilk önce kendini sevmek demektir. Kendini seven insan her şeyi sever.

Kendinizden çok zıt karakterdeki birine aşık olabilir misiniz, yürür mü sizce? Yoksa aşkta zıtlıklar daha mı iyi?

Zıtlıklar bana göre değil. Aşk bir uyum işidir. “Sevgi demek emek demek.” 

Peki mutluluğu nelerde ararsınız ve bulursunuz?

Kendi içimde, hayvanlarda ve doğada bulurum.

En çok sinirlendiğiniz şey...

İyi niyetin suiistimal edilmesi. 

Gelecek planı yapar mısınız, ne var gelecekle ilgili kafanızda?

Genelde biz insan olarak hep plan yapma derdindeyiz ama kader bize gülüp bizim ondan güçlü olmadığımızı gösterdiği için fazla plan yapmayı sevmiyorum. Kısa vadeli planlar yapıyorum. Adım adım. Ben açılan kapıları ve fırsatları değerlendirmeye bakarım.