Evrim Kuran: Gurbet belleğinizde bir köşe, kalbinizde boşluk, ciğerinizde sızıdır

Gençler neden gidiyor, nepotizm sorununu nasıl aşacağız? Kuşak araştırmacısı Evrim Kuran, yeni kitabı ‘Onlar Göçtü Buradan’ı anlattı.

Ebru D. Dedeoğlu

Bugünün Türkiye’sinde yeni nesil bir göç hareketi yaşanıyor. Son 3 yılda 10 bin milyoner ile 13 bin girişimci ve iş insanı olmak üzere 23 bin kişi Türkiye'yi terk etti. Türkiye'den yurtdışına göç eden kişi sayısı da 3 yılda yüzde 97 arttı. Ne yazık ki Türkiye’nin yeni nesil göçmenlerinin yaşları giderek düşmekte. UNESCO verilerine göre, Türkiye'den her yıl 50 bin öğrenci yurtdışına okumaya gidiyor. 2012 yılında yurtdışına giden doktor sayısı yalnızca 59 iken, 2019'da 1.042'ye ulaştı. Geçen yıl pandemiye rağmen Türk Tabipleri Birliği'nden belge isteyen hekim sayısı 931'e ulaştı. Gündemin arka planında kalan Türkiye’nin büyük yarasını kuşak araştırmacısı ve Onlar Göçtü Buradan kitabının yazarı Evrim Kuran’la konuştuk.

- Güvensizlik zamanımızın anahtar sözcüklerinden biri. Gidenlerin en büyük sorunu ülkelerine duyduğu güvensizlik mi?

Güvenmediğinizde kaygı düzeyiniz artar. Türkiye’den ayrılma kararını vermelerindeki en önemli etkeni sorduğumuz katılımcılar büyük bir çoğunluğu ekonomik sebeplere işaret etti. Ülkenin siyasi iklimi, iş olanaklarının yetersizliği ve eğitim/gelişim ise öne çıkan diğer sebepler oldu. Bu bulguları, satın alma gücünün gün geçtikçe azaldığı Türkiye’de ekonomiye, siyasal iktidara güvenin azaldığı olarak yorumlamak yanlış olmaz. İş olanaklarının yetersizliği ise Türkiye’de liyakata dair güvenin ne kadar az olduğuyla doğrudan ilişkilidir. Genç işsizliğinin sürekli arttığı ülkemizde, bu yıl Ocak – Mart döneminde Türkiye genelinde 100.000’e yakın katılımcıyla web tabanlı gerçekleştirdiğimiz Türkiye’nin En Çekici İşverenleri Araştırmamızda iki öğrenciden birinin, genç profesyonellerin %60’ının, deneyimli profesyonellerin %63’ünün Türkiye’de iş yaşamında liyakat kültürü olmadığını belirtmesi, liyakata dair derin bir endişe ve güvensizliği de gözler önüne serdi.

- Ülkemizin şartları kalmaları için yeteri kadar ikna edici olamıyor mu?

Amin Maalouf, Doğu’dan Uzakta romanında “Her insanın gitmeye hakkı vardır, onu kalmak için ikna etmesi gereken ülkesidir” der. Evet, ülkemizin şartları kalmaları için ikna edici değil. Bu yıl Türkiye genelinde yaptığımız En Çekici İşverenler Araştırmamızın diğer bir bulgusu ise öğrencilerin %81’inin fırsatı olursa Türkiye dışında kariyer yapmayı tercih etmeleri. Dünya genelinde yaptığımız kariyer profili analizlerimizde ise, iş hayatına önemli mesajlar veren öğrencilerin, gelişmiş ülkelerin aksine Türkiye’de en çok Çokulusçu kariyer profiline sahip olması da bu eğilimi ortaya koyan farklı bir içgörü sunuyor. Ayrıca gençlere mezun olur olmaz iş bulacaklarına inanıp inanmadıklarını sorduğumuzda yalnızca %40’ı “Evet” diyor.

• Zamanın çocukları gerçekten gidebiliyorlar mı? Yoksa konforlu alanlarına geri dönüyorlar mı?

Sanırım ülke şartlarına baktıkça konfor alanını yeniden tanımlamamız gerekiyor. Önceki kitabım Z: Bir Kuşağı Anlamak için hem yüksek hem de düşük sosyo-ekonomik seviyedeki gençlerle yaptığımız araştırmada birbirine fırsatlar anlamında pek de benzemeyen gençlerin büyük çoğunluğunun Türkiye’de yaşamayı “Zor” sözcüğüyle tanımladığını gördük. Yani konfor alanını bıraktıklarını pek söyleyemeyiz. Dönenler elbette oluyor. Kitapta da yer verdiğim göç kavramının geri dönüş miti şeklinde bir uzantısı var. Literatürde, neredeyse tüm göçmen toplulukları, anavatanlarıyla bağlantılarını korumak için aynı anda mücadele ederken, geri dönüş fikriyle motive edilmiş insanlar olarak tasvir edilir.

Göçü tetikleyen unsurlar çerçevesinden bakıldığında ise karşımıza çıkan iki kategori zorunlu ve gönüllü göçlerdir. Kişisel özgürlüklerin sınırlandırılması ve resmi otoritelerin baskıları sonucunda zorunlu olarak gerçekleşen göçe Zorunlu Göç (Forced Migration) deriz. Gönüllü göçlerin (Voluntary Migration) en bariz örneği işgücü göçü ve beyin göçleridir. Bulundukları yerden daha iyi bir iş bulup çalışmak amacıyla göç edenler, uluslararası işgücü göçünü gerçekleştirmiş olurlar ki bu kitaba konu olan araştırmaları bu kapsamda ele alabiliriz. Bununla birlikte, kitabı okuyanların ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu genç beyin göçü sorunu için yeni bir kategori açılması ihtiyacını hissedeceklerini düşünüyorum: Zorunlu Gönüllü Göç.

- Türkiye’nin göç yaşı düşüyor mu? Ağırlıklı olarak hangi mesleklerde göç yaşıyoruz?

Türkiye’de göç yaşını incelediğimiz bir kaynak olan TUIK’in Uluslararası Göç İstatistikleri Raporu’nun 2019 bulgularına göre Türkiye’den göçe edenlerin %30,6’sının 20-34 yaş grubunda olduğunu görüyoruz. 16 Temmuz 2021’de 2020 bulgularının paylaşılması planlanan güncel rapor ise TUIK tarafından sebep gösterilmeden belirsiz bir tarihe ertelendiği için göç yaşı ile ilgili resmi bir istatistik paylaşamıyorum. Türkiye genelinde yaptığımız çalışmalarda özellikle Mühendislik/Bilgi Teknolojileri alanında okuyan öğrencilerin yurt dışına gitme eğilimlerinin çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. Göç için tercih edilen ülkelerdeki yazılım mühendisi, bilgisayar mühendisi, inşaat mühendisi gibi meslek gruplarında açıkların olması da özellikle mühendislerin daha kolay göç edebilmesini sağlıyor.

- Türkiye’de iyi eğitim almış göçmenler neden sadece gitmek uğruna batıda vasıfsız işlerde çalışmayı tercih ediyorlar? Bu daha zor değil mi?

Bunun en büyük sebebinin Türkiye’deki ekonomik şartlar olduğunu düşünüyorum. Döviz kurunun çok yüksek seviyelerde seyretmesi, gençlerde batıda vasıfsız işlerde çok daha fazla gelir elde edebileceklerini algısını oluşturuyor ve bu algı ne yazık ki haksız bir algı değil. Öte yandan, bu pozisyonlar eğitim hayatına batıda devam etmek isteyen gençler için de belirli süreli gelir kaynağı aracı olarak dolduruluyor.

- Peki gittiği ülkede huzurlu, güvenli ve mutlu olan yeni nesil göçmenler tekrar ülkelerine dönmeyi düşünüyorlar mı? Ya da ne değişirse dönebilirler?

Türkiye’nin Yeni Göç Nesli Araştırmamızda katılımcılarımıza yönelttiğimiz bir soru da “Gelecekte Türkiye’ye geri dönmeyi düşünür müsünüz?” sorusuydu. Bu soruya katılımcıların yalnızca %42,1’i “evet” derken, %39,7’si “emin değilim”, %18’si ise “Hayır” şeklinde yanıt verdi. Hangi koşullar değişirse Türkiye’ye geri dönmeyi düşündüklerini sorduğumuzda ise ilk iki sırada “Siyasi koşullar” ve “Ekonomik koşullar” yanıtlarını aldık. Üçüncü sırada gördüğümüz bulgu ise koşulların değişeceğine inanılmaması oldu.

- Göç edenlerde en büyük sorun aidiyet duygularında mı?

Göç edenlere Türkiye’de en çok neyi özlediklerini sorduğumuzda %43,5’i “Ailemi ve akrabalarımı” yanıtını verdi. Yani gurbet bir coğrafya değil, kalpte, duyguda bir bağlantı eksikliği. Buna aidiyet eksikliği de diyebiliriz. Bir kara parçasına değil, bir topluluğa ait olma eksikliği.

- Nepotizm yani adam kayırma, adil olmayan kolaylıklar sağlama ile mücadele de başarılı olursak göçü bir nebze durdurabilir miyiz? Nepotizm tüm dünyada geçerli bir sorun değil mi? Nasıl mücadele edeceğiz?

Nepotizmle mücadele, ülkemizin her kurumunda yetenek yönetiminin en büyük mücadele alanı olarak karşımıza çıkıyor. Nepotizmle mücadele etmek için sağlam bir toplumsal yapıya ihtiyacımız var. Sonra da sadakati veya akrabalık-hısımlık bağlarını değil liyakati esas alan bir yönetim etiğine ihtiyacımız var. Buna sadece yeni nesil yetkinlik göçünün önüne geçmek için değil, sosyal barışı sağlamak için ihtiyacımız var. Nepotizm sadece toplumun dengesini alt üst eden bir ahlak sorunu olmakla kalmaz; ekonomik, politik ve sosyal gelişmenin önünde de önemli bir engeldir. Mücadelenin en önemli aracı da kamudan özel sektöre tüm kurumlarda meritokrasi (liyakat sistemi), performans ve etik anlayışına uygun objektif ölçüler getirmektir.

- Siz de göç edenlerdensiniz. Kitaplarınızı büyük bir keyifle okuyoruz ve bizleri aydınlatıyorsunuz.  İyi ki göç etmişim, zordu ama başardım diyor musunuz? Ve şimdi hayatınızın hangi evresindesiniz?

Kitapta kendi göç hikayemi yazdım. İyi ki göç ettim demedim. Zordu ama başardım demedim. Bu ne bir başarı hikayesi ne de başarısızlık. Bu benim deneyimimdi. Şimdi tek düşündüğüm bu deneyimden ne öğrendiğim. Hayatımın anavatanıma dönüş evresinde olduğum için bu öğretileri yeni yaşamıma transfer edebilmem önemli.

- Araştırmalarınızda en çok dikkatimi çekenlerden biri de göç edenlerin rakı-balık özlemi. Başka yerde aynı keyif olmuyor değil mi

Dünyanın hemen her yerinde bu ikiliye erişebilirsiniz; memlekettekine çok benzer sofralar kurabilir, o sofralarda anadilinizde türküler söyleyebilirsiniz. Ama gurbet belleğinizde bir köşedir, kalbinizde bir boşluktur, ciğerinizde bir sızıdır. O sebeple bu ikilinin tadı memleketteki gibi olamıyor.

- Yeni kitabınız gündemin arka planında kalan ancak büyük bir yaramıza değiniyor. Türkiye’nin Yeni Göç Nesli. Fikir nasıl ortaya çıktı ve nasıl araştırma süreci gerçekleştirdiniz?

Ne kadar doğru söylediniz. Gündemin arka planında kalan büyük bir yara bu. Ben bir kuşak araştırmacısıyım. Yıllardır pek çok gençlik araştırması yapmaktayım. Son yıllarda araştırmacı bakışımla gördüğüm bir fotoğraf vardı. Türkiye’den dünyanın dört yanına ciddi bir yetenek göçü eğilimi izliyordum ve bu ülkenin verdiği önceki dönem göçlerine benzemiyordu. Üzerine kendi göç hikayem de eklenince bu kitabı yazmak kaçınılmaz oldu.  Bugünün Türkiye’sinde yeni nesil bir göç hareketi yaşanıyor. Son 3 yılda 10 bin milyoner ile 13 bin girişimci ve iş insanı olmak üzere 23 bin kişi Türkiye'yi terk etti. Türkiye'den yurtdışına göç eden kişi sayısı da 3 yılda yüzde 97 arttı. 2016'da 69.326 kişi olan yurtdışına giden T.C. vatandaşı sayısı 2018'de 136.740 kişiye yükseldi. Ne yazık ki Türkiye’nin yeni nesil göçmenlerinin yaşları giderek düşmekte. UNESCO verilerine göre, Türkiye'den her yıl 50 bin öğrenci yurtdışına okumaya gidiyor. Ne yazık ki Türkiye’nin yeni nesil göçmenlerinin yetkinlikleri giderek yükselmekte. 2012 yılında yurtdışına giden doktor sayısı yalnızca 59 iken, 2019'da 1.042'ye ulaştı. Geçen yıl pandemiye rağmen Türk Tabipleri Birliği'nden belge isteyen hekim sayısı 931'e ulaştı. Yine, ne yazık ki Türkiye'nin 20 OECD ülkesine beyin göçünden ötürü kaybının en az 220 milyar dolar olduğu öngörülüyor.  

Bu kitaba konu olan araştırma 2020 Şubat – Temmuz döneminde 9 bölge, 118 ülke, 728 kentte yaşayan 3253 göçmenle gerçekleşti. Bir göçmen ve bir jenerasyon araştırmacısı olarak çıktığım bu yolculukta yüzlerce farklı hikâyeyi doğrudan dinleme fırsatım oldu.

- Kitabı bitirdikten sonra sadece şunu düşündüm Gidenler mi daha cesur? Kalanlar mı? Ne dersiniz?

Bu soru zaten bir göçmen olarak sık karşılaştığım bir soruydu. Sanırım bu kitaptan sonra daha çok karşıma çıkacak. Oysa beni rahatsız eden bir soru. Bu kitaba konu olan araştırmayı yapma sebebim de gitmeyi yüceltmek, kalmayı değersizleştirmek (ya da tam tersi) değildi.  İsterim ki, kitaptaki bulgular göçmen dostlarıma yalnız olmadıklarını hatırlatsın, göçmeyi düşünenleri yargılar ya da yorumlarla değil gerçeklerle buluştursun ve en önemlisi de kural koyucunun ülkenin kıymetlerinin ülkede kalmalarını kolaylaştırıcı tedbirler almasını sağlasın.  

- Amin Maalouf’un Ölümcül Kimlikler kitabında bahsettiği gibi “Bugünün dünyasında bir insanın kendini rahat hissetmesi ve dünyaya nüfuz edebilmesi için kendi kimlik dilinden vazgeçmek zorunda kalmaması çok önemli. Hiç kimse zihinsel olarak "yurdunu terk etmek" zorunda kalmamalı. Herkes modernliği hep başkalarından ödünç alma izlenimine kapılmak yerine, kendi içine sindirip özümseyebilmeli” diyor. Sanki hepimiz zorunlu şekilde zihinsel olarak yurdumuzu terk ediyoruz? Ne dersiniz?

Ne güzel söylemiş Maalouf. Sanıyoruz ki göç sadece fiziksel bir kavram. Ülkenin fiziksel sınırları içinde kaldığı halde zihinsel olarak çoktan göçmüş milyonlar olduğunu düşünüyorum. Üstelik, bugün artık göçmenlik salt coğrafi göç ile tanımlanabilir bir kavram değil. Göçün artık sadece fiziki mekânla sınırlı olmadığı, sınırların artık sadece ulus devlet tarafından çizilmediği bugünün dünyasında mevcut “dijital göçmenlik” tanımının da ötesine geçilmiş ve göçe yeni bir boyut eklenmiş durumda. Buna da “Sanal göç” diyoruz.