Elma, müzik ve bellek

Ekonomik bunalımların etkisiyle sinemada kendisini gösteren Yunan Tuhaf Dalgası’nın yeni mensubu Elmalar (Apples), yönetmen Christos Nikou’nun modern kisveli analog dünyasından fırlayan bir salgın hikayesi.

Başak Bıçak

Neyi unutmak istersiniz? Geçmiş bir aşkı, kötü bir anıyı, maddi koşulları, belki bir travmayı veyahut yalnızlığı… Peki ya tüm hayatınızı, belleğinizi, kimliğinizi? 

Ekonomik bunalımların etkisiyle sinemada kendisini gösteren Yunan Tuhaf Dalgası’nın yeni mensubu Elmalar (Apples), yönetmen Christos Nikou’nun modern kisveli analog dünyasından fırlayan bir salgın hikayesi… İnsanların bir anda isimlerini, hayatlarını unutarak kayıp kimliklere dönüştüğü film, ironik bir biçimde hayatımızın neredeyse iki yılını unutturan bir salgınla bağ kurmamıza olanak tanıyor. 

Korona virüs pandemisi yaşamlarımızda ve kişiliğimizde öylesine büyük dönüşümlere yol açtı ki artık sinemada karşılaştığımız salgın mağduru karakterlere karşı mesafeli durmak imkânsız hale geldi. Üstelik, Elmalar gibi alabildiğine donuk, soğuk ve hatta ölüyü andıran bir ana karaktere sahip filmlerde bile… Elmalar, bellek vebasından mustarip baş kahramanımız Aris’in (Aris Servetalis), gri tonlarla resmedilen bir eve ait kareler eşliğinde kafasını kapı pervazına vurduğu bir girizgahla, kısa bir süre sonra filmle “tuhaf bir bağ” kuracak seyircisine ürkütücü bir merhaba diyor. Otobüse bindiği bir gün aniden hafızasını kaybeden Aris, bir nöroloji hastanesinin “Rahatsız Bellek Bölümü’ne” kaydoluyor. Doktorlar, bu hastalığın bir tedavisi olmadığını, kendisi gibi pek çok insanın aynı sorunu yaşadığını ve ailesinin gelişini beklemesi gerektiğini söylüyorlar. Fakat üzerinde kimliği olmayan Aris’i aramak için kimse gelmiyor ve karakterimiz “Yeni Kimlik” programı dahilinde yeniden bir hayat inşa etmeye çalışıyor. 

Elmalar, bu andan itibaren Aris’i ve dolayısıyla hikâyeyi bir çatışmaya sürüklemesi beklenen bir karakterle, kendisi gibi bu programın bir üyesi olan Anna (Sofia Georgovassili) ile karşılaştırıyor. Aris’in aksine “hatırlamaya” ve öğrenmeye meyyal Anna ile programın verdiği ödevleri yerine getiren karakterimiz, böylelikle kendi kişisel tarihini oluşturmaya başlıyor. Elmalar’ın kara komediye göbekten bağlandığı ve absürt bir doku kazandığı yer de tam burası… Bisiklete binmek gibi zihnin unutmadığı aktivitelerden, sosyalleşme çabalarına değin bir dizi tuhaf görevi yerine getiren Aris, bir öğrenci gibi hafızasını tazelemeye ve ölmüş kimliğine, hatta kalbine hayat vermeye uğraşıyor. Elma ve şarkı ise Aris’in belleğinin bu yoldaki besinleri ancak onların hafızasına iyi geldiğini öğrendiğinde verdiği tepki, Elmalar’ın aslında ölmeyi seçen kimliklerden mürekkep bir distopya olduğunun kanıtı haline geliyor.

Yönetmen Nikou, modern çağa ait gibi görünen fakat analog fotoğraf makineleri ve kasetlerin hüküm sürdüğü dünya tasvirini, 4:3 formatla destekliyor ve bir bakıma bugünün dünyasıyla paralellik kuruyor. Kişisel tarihimize her an yeni belgeler eklediğimiz dijital çağda, bu arşivlemeyi salt zorunluluktan dolayı yapmak nasıl olurdu bir düşünün… Sinemada, barda, striptiz kulübünde fotoğraf çektirmek, ödev gereği biriyle tanışmak ve tüm bunları fotoğraflamak… Aris, anıları silinmiş bir adam olarak kimliğine yeni enstantaneler eklerken, modern insanın sosyal medya ile olan ilişkisi, yabancılaşma, kimlik bunalımı gibi kavramlar üzerinden bir okuma yapmamızı da sağlıyor. 

Elmalar, terk edilmiş gibi duran bir şehrin zombilere dönüştürdüğü ölü kimliklerin şaşırtıcı bir alegorisi… Şüphesiz izlerken ilgi çekici fakat bittikten sonra etkisini kaybeden bir film. Daha çok türün meraklısı için…