Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şiddet dolu bir distopya

18 Temmuz 2021 Pazar

Bugün milyonlarca hayat sona eriyor. 

Makine gibi görülüp kendi istekleri dışında gebe bırakılan anneler...

Zorla spermleri alınarak “üretim” için kullanılan babalar...

Ve onların yavrularının topluca canı alınıyor.

Adları yok. Fizik olarak birbirlerine benziyorlar ama aslında farklı karakterlere sahipler. Son bir aydır, birkaç arkadaşımla birlikte onları esir tutuldukları yerlerde ziyaret ediyoruz.

Kilitli bir kapı açılıyor. Karanlık mekâna ışık süzülürken yavrular, annelerinin yanına koşuyor. Panik içinde hepsi birbirine yanaşıyor, anneler yavrulara siper olmaya çalışıyor. 

Nâzım Hikmet, “Sen korkunun resmini yapabilir misin” diye sormuş olsa, o canların yüzlerine yansıyan ifadeyi çizerdim. 

Bir başkası tarafından korkulan kişi olmanın verdiği rahatsızlıkla bu izlenimi gidermeye çalışıyorum, elimi uzatıyorum fakat haklı olarak ürküp kaçıyorlar. Yavrular, anneleri kadar deneyimli değil; birini kucağıma alıyorum, başını göğsüme dayıyor. 

Nâzım Hikmet, “Sen saflığın resmini yapabilir misin” diye sormuş olsa, o yavruyu çizerdim.

Biz orada o canların içinde bulunduğu korkunç durumu belgelemeye çalışıyoruz, adam “Yavruların tanesi 1000 TL” diyor. 

***

Başka bir kapıyı açıyoruz; önce yoğun bir amonyak kokusu çarpıyor burnumuza. İçerisi çok karanlık, telefonumun ışığı ile görmeye çalışıyorum. Yerler ıslak, çamur ve dışkı ile kaplı. 

Orada büyük hayvanlar olduğundan hepsinin boyunlarına geçirilen yaklaşık yarım metrelik kalın zincirle bir yere bağlanmışlar. En fazla hareket edebildikleri alan o zincir ile sınırlı. Yorulunca arada bir yere çöküp sonra tekrar ayağa kalkıyorlar. Kendi dışkılarına bulanmış bir halde yaşamaya zorlanan köle muamelesi görüyorlar. 

Nâzım Hikmet, “Sen öfkenin resmini yapabilir misin” diye sormuş olsa, o hayvanların gözlerini çizerdim

Bir siyah boğayı işaret edip “Ona yaklaşmayın, epey sinirli o” diyor satıcı. Kim bilir neler yaşadı ki insan denilen canlılara hiç güvenmiyor.

Bir dana agresif bir şekilde başını sallayıp duruyor. Belli ki zincirden rahatsız, kurtulmak istiyor. Bir anda göz göze geliyoruz. Orada bir insan olarak bulunmak ağırıma gidiyor. Bir sömürüye tanıklık etmenin dayanılmaz ağırlığı çöküyor üzerimize...

Bu kez, “Bunun fiyatı 20 bin TL. Kesen de 1000 TL alır” diyor satıcı. Haberlerde yoksulluk göstergesi olarak kullanılan ölçüt bu. Siyasetçilerin, sanki onsuz yaşanmıyormuş gibi, “Evlere et girmiyor!” diyerek kesim kampanyaları düzenlediği hayvanların fiyatı bu. 

Alınıp satılan bir “mal” olarak görülen bedenlerin dış görünümleri bizimki gibi değil ama onların da iki gözü, iki kulağı, beyni, merkezi sinir sistemi var. Bilimsel olarak da kanıtlandığı üzere, bizim gibi bilinç sahibi duyguları olan canlılar...

Hepimiz gibi özgür olmak ve yaşamak istiyorlar; bu dünyadaki tek beklentileri biraz ot, tahıl ve su. Yeni doğan bir bebek kadar masum olmalarına karşın tutsaklar... Ve öylesine zalimce muamele görüyorlar ki başlarına kötü bir şey geleceğini seziyorlar. 

Tavırlarıyla, gözleriyle, sesleriyle, haykırışlarıyla, inlemeleriyle hislerini anlatmaya çalışıyorlar, direndiklerinde şiddet görüyorlar. 

***

Bugün bu yazıyı yazarken, barış, adalet, hakça yaşam ve özgürlük taleplerini ağzından düşürmeyenlerin, bu canlara uygulanan zulmü de düşünmelerini diliyorum.

Çünkü yaşam hakkı, sadece insan ile sınırlanmamalı. Bizden farklı bir forma ve farklı bir dile sahip olan insan dışı hayvanların da bu dünyaya gelmekle bu en temel hakka sahip oldukları gerçeği artık tanınmalı. 

Bu tanınmadığı sürece dünyanın adil olması mümkün değildir. Çünkü insan dışı hayvanlar, tüm sömürülen gruplar ve köle sınıfları içinde en eski, en büyük, en çok sömürülen ve en çok ihmal edilenlerdir.

Yazar, filozof ve hayvan özgürlüğü aktivisti Dr. Steve Best’in dediği gibi, “İnsancı ve şiddet içermeyen bir ütopya, toplum diğer hayvanları eşitliğe dahil etmedikçe ve onlara karşı adil ve eşit bir davranış geliştirmedikçe, şiddet dolu bir distopya ve ikiyüzlülük olarak kalacak. İnsancı ‘demokrasi’, türcü bir ikiyüzlülüktür. İnsancılık, bariz bir kabileciliktir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları