Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Liberal pişkinlik, öfori ve disfori

10 Ekim 2021 Pazar

Bu defa Paris’te toplanmışlar. College de France’da “Batı karşısında Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye” konulu panele katılmışlar.

Verdikleri destekle AKP’nin önünü açan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, ekonomist Seyfettin Gürsel ve siyaset bilimci Ahmet İnsel konuşmacıymış.

Kaçınılmaz olarak şu soru gündeme gelmiş:

“2010 yılında anayasa referandumuna ‘Yetmez ama evet!’ deyip oy vererek Türkiye’nin bugünlere gelmesine katkı yaptınız. Pişman mısınız?”

Nilüfer Göle hâlâ diyor ki: “Türkiye’nin AB üyeliğine inanıyorduk. Büyük bir coşku, mutluluk (öfori) içindeydik. Bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Cesaret ve naiflik içinde, samimiyetle, İslamı parlamenter sistem içine alabileceğimize, Türkiye’nin Batılılaşabileceğine inandık.” 

Bu nasıl bir sosyal ve siyasi körlük ki, “Demokrasi amaç değil araçtır; biz bu tramvayda istediğimiz yerde ineriz” diyen bir liderin yönettiği siyasal İslamcı bir parti iktidara geldiğinde öfori içinde olabiliyorlar?

Bu nasıl bir toplumbilim profesörüdür ki, 1923’te laik Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün Batılılaşma anlayışının temel ilkesi olan tam bağımsızlığı görmezden geliyor ve laik devrime karşı olan siyasal İslamcı bir partinin ülkeyi Batılılaştırabileceğini düşünüyor? 

BİREYSEL İNANÇ İLE SİYASAL İSLAMI AYIRAMAYAN AKADEMİSYENLER

Edhem Eldem ise lafı kullanışlı aptal söylemine getirerek, bunun sorun olduğunu belirtip şunları eklemiş: 

Erdoğan’a Avrupa nezdinde meşruiyet ve görünürlük kazandırmakla suçlandık. Bu söyleme göre Erdoğan, kuzu postuna bürünmüş kurt idi. Ve onun nihai hedefi toplumun İslamlaştırılmasıydı. Bugün elbette bu yönde birtakım dokunuşlar var ama asıl problem İslam değil, demokratikleşme sorunu.”

Orhan Pamuk da bu görüşe katıldığını söylemiş. 

Bu nasıl bir gaflet ki, kişisel inanç olarak İslam ile siyasal İslamı birbirinden ayıramıyorlar? 

2002’de AKP iktidara geldiğinden bu yana laiklik uyarısı yapanların derdi, bireylerin inancı değil, dinin kamusal alanda belirleyici güç olarak kullanılması yani laikliğe karşı uygulamaların siyasete hâkim olmasıydı. Baştan beri sorun siyasal İslamdı ve liberal “sol” denilen bu grup, hâlâ bunun ayırdında değil!

Nitekim korkulan oldu. Bugün başta AKP’li Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar partisi temsilcileri ve başta Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere bürokratlar, her gün laikliği ihlal eden söylem ve uygulamalarıyla gündeme geliyor.

Türkiye’nin bu günlere gelmesinde rol oynayan Orhan Pamuk’un, “Pişman mısınız” sorusuna verdiği yanıt ise ibretlik:

Ben bu soruyu yanıtlamaktan kaçınıyorum. Çünkü milliyetçi laik çevre ve kurumlar tarafından çok fazla cezalandırıldım ve işkence gördüm. Belki Paris’teki şu vaktin tadını çıkarmalıyım. Diğer soru lütfen.”

Bu nasıl bir pişkinliktir ki Pamuk, 2007’de BBC’ye “Türkiye’deki siyasi İslamcılar demokrasiye, laiklik yanlılarından daha saygılı” diyen kendisi değilmiş gibi soruyu geçiştiriyor. Amerika ve Avrupa’da kent kent dolaşıp “elitist laikçiler” söylemiyle AKP’ye destek yaratan kendisi değilmiş gibi davranıyor. 

Bir de “Laik çevre tarafından işkence gördüm” diyor... Oysa asıl kendisi gibi liberallerin yıllarca süren AKP şakşakçılığı yüzünden halk işkence çekiyor. 

İKİNCİ GRUP’TAN YETMEZ AMA EVETÇİ LİBERALLERE MİRAS...

Panele katılanlardan bir tek Seyfettin Gürsel, “Çok basit bir dille yanıldık, bunu söylemek lazım” diyerek özeleştiride bulunmuş.

Evet, çok basit bir dille söylemek lazım: 

“İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri - İkinci Grup’tan Yetmez Ama Evetçi Liberallere 90 Yıllık İhanet Mirası” adlı kitabımda anlattığım gibi bu yanılma yeni değildi, tarihsel perspektif ile analiz edildiğinde başı ilk Meclis’teki şeriat ve halife yanlısı İkinci Grup’a kadar uzanıyordu. 

1980’lerde 12 Eylül beslemesi solculuğun yansıması olarak sağa yanaşanlar, Özal çevresinde toplanırken, 2000’lerde bu furya AKP’nin çevresinde toplanarak tarihi zirvesini yaptı. 

Ne tesadüf ki AKP, ABD’yi yöneten “neo-con”ların (yeni muhafazakârlık) geliştirdiği ve merkezinde Ilımlı İslam politikasının yer aldığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin ürünüydü. İkinci Cumhuriyetçi, Yetmez Ama Evetçi liberaller kandırılmadı; bilerek ve isteyerek belli çıkarlar ve beklentilerle bu politikanın payandası oldular. 

Bu nasıl bir aymazlık ki ekonomist, tarihçi, yazar, sosyolog olup ünlenmişler ama şu anda yurtdışında yaşıyor olsalar da içinden çıktıkları toplumu, 1923’te kurulan laik Cumhuriyetin ne anlama geldiğini ve nasıl bir mücadele ile kurulduğunu hiç anlamadılar...

Bu yüzden kendileri öfori yaşarken toplumun disfori* içinde kıvranmasına yol açtılar!


* Derin bir hüzün ve huzursuzluk hissi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları