Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Geleceğin feminizmi, feminizmin geleceği

06 Mart 2022 Pazar

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken kadınlar ve feministler arasında bir tartışma sosyal medya üzerinden sürdürülüyor. Görüşünüzü belirttiğiniz anda linç yeme olasılığınızın yüksek olduğu bir konu. Ama ben yine de sakince ve medeni bir şekilde farklı düşüncelerin tartışılmasından yanayım. 

Mesele şu. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü için aşağıdaki afişler yaptırılmış.

Bu afişlere bazı feministler büyük tepki gösterdi. Ardı ardına açıklamalar yapıldı. Bu köşenin olanak verdiği ölçüde aktaracağım.

Kadının maddi ve tarihsel ezilmişliğinin cinsiyetinden doğduğunu bilen ve kadını bir cinsiyet sınıfı olarak gören kadınlara çağrı ve davetimizdir” denilen “Kadınız, öfkeliyiz!” başlıklı açıklamada, şu cümle dikkat çekiyor:

Feminizme tahakküm eden akım içinde alışkanlık haline gelmiş susturma, zorbalık, korkutma ve utandırma karşısında yalnız değiliz. Sırtını erkeklik pratiklerine yaslamış, kadınların toplumda ayrıcalıklı olduğu iddiasıyla, üzerimizdeki ideolojik baskıyı aklayan bir feminizme itiraz ediyoruz.”

Kadınlar Vardır” başlıklı bir diğer açıklamanın vurucu cümlesi ise şöyle: “Tek pankartlı, tek merkezli, tek kürsülü olmayan ama öznesi kadınlar olan bir feminist eylem olarak başlayan yürüyüşe el koyan anti-feminizme karşı, tüm alanlar kadınlar için güvenli oluncaya dek mücadele edeceğiz.

Sosyal medyada #8MartıGeriAlıyoruz, #8MartKadınların gibi etiketlere bakınca durum netleşiyor. Transların, “nonbinary” denilen ve kendini belirli bir cinsiyet içinde sınıflandırmayanların, intersekslerin de 8 Mart’ta yer alıp almaması tartışılıyor. Bu grupları “feminizmi kadın karşıtı bir niteliğe büründürdükleri” iddiasıyla aralarında istemeyenler transfobi ile itham edilirken bazı gruplar “Feminizmin öznesi kadınlardır” diyerek tepki gösteriyor.

***

Bu konuda söylemek istediğim önemli hususlar var.

Elbette 8 Mart kadınlarındır. Bu tarihsel olarak da böyledir; kadın olmanın bedelini her gün varlığımızla, bedenimizle, emeğimizle ödeyerek yaşadığımız bir ülkede özellikle böyledir.

8 Mart Gece Yürüyüşü için bastırılan afişlerde “Heteroseksizme karşıyız” denildiğinde, terminolojiyi bilmeyen birçok kişi heteroseksüel kadınların da dışlandığını düşünebilir. Oysa heteroseksizm, “karşı cinsten bireyler arasında yaşanan cinsellik ve ilişkiyi destekleyen bir önyargı ve ayrımcılık sistemi” olarak tanımlanıyor; kastedilenin doğrudan karşı cinse ilgi duyan heteroseksüeller olmadığı belirtiliyor.

Kadınların her gün erkek şiddeti yüzünden can verdiği bir ülkede “kadınların toplumda ayrıcalıklı olduğunu” savunmak, çok yanlış bir yaklaşım.

Feminizm elbette doğası gereği, transfobiye, homofobiye karşıdır. Çünkü bir başkasının bedeni üzerinde tahakküm kurmak kabul edilemez. 2018’de bu köşedeki bir yazımda, “Kadınlık nedir? Sadece doğuştan gelen biyolojik özellikler ile tanımlanabilir mi?” diye sormuş ve biyolojizmin de türcülük olduğunu anlatmıştım. 

Türcülük karşıtı bir kadın olarak, feministlerin insan dışı hayvan bedenleri üzerindeki sömürüyü de reddetmesi gerektiğini savunan bir etik veganım. Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü adlı kitabımda bu düşüncelerimi ayrıntılı olarak yazdım.

Feminizm, kimsenin yadsıyamayacağı gibi, odak noktasında kadınların olduğu bir harekettir. Ancak 21. yüzyılda gelişen toplumlarda daha kapsamlı bir şekilde, dünyada adına “Geleceğin Feminizmi” denilen yaklaşımlarla yeniden yorumlanması da doğaldır. 

***

Sonuç olarak feminizm, asla kimsenin üstünlük kurmaya çalışarak diğerini yok sayacağı bir hareket olamaz. Transfobik, homofobik olamaz. Kadınların “heteroseksüellik” gerekçesiyle geri plana atıldığı bir hareket ise hiç olamaz.

Kadınlık, sadece fiziksel özellikler ile ilgili değildir; baskıyı, zulmü ve sömürüyü reddetme; sürdürülebilirlik için yaşatmak ile ilgilidir. Birbirimizi itmeden, herkesin kendisini ifade edebileceği bir alan bulmasını sağlamak zorundayız. Aksi halde eşcinseller heteroseksüelleri, heteroseksüeller transları, cinsiyet kimliği akışkan olanlar da hepsini dışlamaya kalkar.

Dört yıl önce sorduğumu bir daha sorayım: “8 Mart Dünya Kadınlar Yürüyüşü’ne erkekler ya da penisi olanlar gelmesin!” demek yerine, “Özgürlüğünü sadece kendi bedeni ile sınırlayanlar gelsin” demek doğru değil mi? Belki bu daha zor bir yol ama kuşkusuz daha kapsayıcı. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları