Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Cumhuriyet Devrimi olmasa oturacak koltuk bulamazdınız!

28 Ekim 2022 Cuma

2020’de bu köşede “‘Bu kadarına da pes!’ diye diye 2023’e 3 kaldı” başlıklı bir yazı yazmıştım. CHP’nin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını “stratejik bir adım” diyerek kabul edip düştüğü tuzak sonrasında, TBMM’de “vekil düşürme” darbesinin yaşandığı günlerdi.

Şimdi 2023’e tam olarak bir yıl kaldı ve aradan geçen zamanda kaç kez daha pes dediğimi sayamadım. Hem iktidara “pes” dedim hem de TBMM’de temsilcisi bulunan muhalefet partilerine...

Ne oldu son 20 yılda? İktidarın sermaye yanlısı neoliberal politikaları dinci gericilikle buluştu ve en büyük zararı öncelikle emekçiler, kadınlar ve LGBTİ bireyler gördü.

ABD’yi yöneten neoconların pazarladığı ve merkezinde “ılımlı İslam” politikasının yer aldığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin ürünü olan AKP, emperyalizmin ondan beklediğini yapıyordu sonuçta. Ne demişti “ılımlı İslam”ın ideoloğu Samuel Huntington: Türkiye, İslam coğrafyasında lider olmak istiyorsa, laiklikten vazgeçmeli!

***

Huntington’ın dediğini aynen uyguladı AKP. Onların bunu yapması şaşırtıcı değildi ama demokrasinin ancak laiklik ile birlikte var olacağını bildiklerini farz edeceğiniz yazarların, akademisyenlerin ve gazetecilerin siyasal İslamcı bir oluşumun payandası olması, tarihimize “İkinci Cumhuriyetçilik” olarak geçen düşünce sefaletinin sonucuydu. Bu sefalet, gericiliğin destekçisi oldu, Türkiye’de dinci otoriterliğin toplumu baskı altına almasına aracılık etti. 

2022’nin son aylarında manzara net: 2002’de takiyye yaparak dönek solcuları yanına çeken ve “demokrasi havarisi” gibi karşılanan AKP, 2023’e bir kala, laik Cumhuriyetin cenaze törenini düzenlemeye hazırlanıyor. 

Bugün geldiğimiz noktada AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, Cumhuriyeti ve Harf Devrimi’ni hedef alarak Türkçeyi aşağılayan sözlerine pes desek de, bunları AKP’li bir siyasetçiden duymak şaşırtıcı değil.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014’teki bir konuşmasında, şu sözlerle Ünal’a kaynaklık eden yaklaşımı dile getirmişti zaten: 

“Dünyada hangi millet vardır ki medeniyetinin üzerine inşa edildiği yazıyı okuyamaz. Dünyada hangi millet vardır ki dedesinin mezar taşını okuyamaz! ‘El uzaya gidiyor, biz Osmanlıcayı tartışıyoruz’ diye meseleyi sulandırmaya çalışanlar var. Sen yüzlerce yıllık hafızanı, medeniyetini siler atarsan sadece başkalarının uzaya gidişini seyredersin. Mesele budur.”

***

Karşıdevrimci bir partinin Cumhuriyet Devrimi’ne bu şekilde yaklaşması da şaşırtıcı değil ama gerçeği hatırlatmak için tekrarlayalım. 

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı hocam, üniversitedeki siyaset bilimi derslerimizde anlatırdı. Cumhuriyet Devrimi, her şeyden önce bir Kültür Devrimi’dir. Neden? Çünkü geri kalmış ülke devrimleri, kültür devrimi olmak zorundadır. 

Fransız Devrimi’nde toplumun altyapısı çoktan değişmiştir; din-tarım imparatorluğunun önde gelen güçleri yani feodal beyler ve ruhban sınıfı gücünü yitirmiş, sanayi ve ticaretin güçleri yani işçi sınıfı ve burjuva sınıfı öne çıkmıştır. Kentler gelişmeye başlamış, yeni döneme uygun olarak “yeni insan” ortaya çıkmıştır. 

Oysa Cumhuriyet Devrimi’nde, Anadolu’da ne değişen altyapı vardır ne de ona bağlı olarak gelişen “yeni insan”. Yıkılan ve işgal altındaki bir imparatorluğun halkı, emperyalizm ile işbirliği yapan saltanata karşı bağımsızlığı için mücadele etmiş ve sonuçta millet iradesini temsil eden TBMM kurularak devrim yapılmıştır.

Cumhuriyet Devrimi, üreten, özgürce düşünen, kendi kendini yönetebilen insanı yaratmak için önce onları kulluktan yurttaşlığa geçiren sistemi kurdu; halkın konuştuğu dile uygun alfabeyi kabul etti. Halk, bu sayede yüzyıllardır unutulan geçmişiyle buluştu; Arap ve Fars kültürünün etkisi altında baskılanan dil, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür birikimine ulaştı. 

Kışlalı hocamın vurguladığı gibi, Fransa’da devrimi, değişen altyapının geliştirdiği “yeni insan” yarattı; Türkiye’de ise devrim “yeni insanı” yarattı, o da altyapıyı. 

Olağanüstü koşullarda yaşanan Cumhuriyet Devrimi’nin kendine özgü bu mucizevi niteliği olmasa, bugün Türkiye Cumhuriyeti olmazdı, onu küçümseyen siyasetçiler de oturacak koltuk bulamazdı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları