‘Çevreci Terörizm’

16 Şubat 2021 Salı

Başlıktaki bir kitap adı. Tırnak içine aldım; çünkü yanlış anlamaya çok uygun. Hukuk Akademisi etiketiyle yayımlanan kitabın yazarı Dr. Erdem İzzet Külçür, bu araştırmayı, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde kamu hukuku anabilim dalında doktora tezi olarak yazmış, çalışmalarını Freiburg’daki Max Planck Enstitüsü’nde yürütmüş.

Kitabın giriş kısmında açıklandığı gibi “çevreci terörizm”, çevreci amaçlarla başvurulan şiddet eylemlerini nitelendirmek üzere ortaya atılmış ABD menşeli bir kavram.

Bu konu, 500 sayfayı aşan kitapta, kriminoloji ve ceza hukuku açısından kapsamlı olarak ele alınmış, uluslararası yönü ve karşılaştırmalı hukuktaki yaklaşımları da ortaya konarak incelenmiş. Hukuk açısından kuşkusuz değerli bir çalışma.

Araştırmada ele alınan konunun hukuki yönleri hukukçular tarafından tartışılmalı ama konunun beni de ilgilendiren yönleri var. Çünkü kitapta, “Radikal Hayvan Hakları Hareketi” başlığı da yer alıyor.

Varşova Üniversitesi’nden akademisyen Elzbieta Posluszna’dan bir alıntıyla “hayvan hakları hareketi, hayvanların yaşam standartlarının iyileştirilmesine değil, insanların hayvanlar üzerindeki tahakkümünün tamamen sona erdirilmesine odaklanan radikal bir harekettir” denilmiş.

Külçür’le araştırmasını yaparken temasımız olsaydı, kendisine, ambargo uygulandığı için hiçbir kitapçıda satılmayan Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü adlı kitabımı verirdim. Çünkü Türkiye’den örnek gösterirken, “düşük bir yoğunluğa ve etkiye sahip olsa da Türkiye’de de bazı hayvan hakları grupları bulunmaktadır” demiş ve dipnotta örnek olarak Kürke Hayır Platformu ve HAYTAP’ın adını vermiş.

Öncelikle Türkiye’de özellikle son yıllarda hayvan hakları ve hayvan özgürlüğü alanında birçok grup ortaya çıktı ve etkileri de azımsanmayacak kadar önemli. Ayrıca, Külçür’ün kitapta yaptığı tanımlara göre “insani kesimi” öneren HAYTAP, hayvan refahı alanında kalıyor.

CAN VE DOĞA MI DAHA ÖNEMLİ, MÜLKİYET VE PARA MI?

Elbette kitapta, günümüzdeki mevcut hukuki durumun ele alındığının farkındayım. “Çevreci terörizm” olarak nitelendirilen eylemler incelenirken bunların, kişilere ve mülkiyete (eşyaya) yönelik olmak üzere ikiye ayrılması önemli. Külçür de dar anlamda (eşyaya yönelik) ve geniş anlamda (kişilere yönelik) ekotaj ayrımı yapmış.

Bu açıdan bakıldığında örnek verelim. Mesela bir doğa harikası bir yere, tüm çevreyi mahvedecek, yörede yaşayanların sağlığını bozacak ve tarım alanlarını kirletecek bir sanayi tesisinin yapılmak istendiğini düşünelim.

Onu engellemek için yapılan eylemlerde, diyelim ki iş makinelerine zarar geldi. Doğayı, insanı ve tüm canlıları korumak için direnenlerin sırf makineye zarar geldi diye “çevreci terörist” olarak damgalanması mantığa aykırı. Makine her zaman tamir edilir, yerine yenisi gelir ama tesisin yapılmasıyla verilen zarardan geri dönmek olanaksızdır.

Aynı şekilde örneğin bir deney laboratuvarındaki hayvanların kurtarılması için yapılan eylemde cam kırıldı diyelim. Bunun için insanlara “terörist” denilmesi, kabul edilebilir değil. Külçür, çalışmasında, şiddet içermeyen bu eylemlerin terörizmden ayrılarak radikalizm kapsamında ele alınması gerektiğini belirtmiş.

SİSTEM TARAFINDAN YAPILAN BİR DAMGALAMA

Herhangi bir insana zarar verilmediği ve şiddet uygulanmadığı sürece, canı, doğayı korumak için yapılan eylemlerin amacı barışçıldır. Uluslararası hukukun bu gerçeği kabul ederek yasaları buna göre düzenleyeceği günler yakın olmayabilir. Sonuçta kâr ve bireysel çıkara odaklanan kodamanların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hayvanların ve doğanın metalaştırıldığı türcü dünyanın insan hukuku bu. Çok açık ki yasalar, canı değil, malı; doğayı değil, mülkiyeti korumak için yapılmış.

Çalışmasının son bölümünde önerilerini maddelerken Külçür de bu durumu isabetli bir şekilde tespit ederek şu bilgileri veriyor:

“Çevreci terörizm kanunlarını etkileyen asıl ve özel neden, bu suç politikasının arkasında, doğaya ve hayvanlara zarar veren faaliyetleri yürüten ve bu nedenle ekotajın hedefinde yer alan sanayi ve iş dünyasının önde gelen çevrelerinin yer almasıdır. Çevreci terörizm kavramının mucidi olan işadamları, Senato alt komisyonlarındaki çalışmalara çevreci terörizm uzmanı sıfatıyla katılmıştır.”

Demek ki suç tanımı, toplumdaki egemen siyasi ve ekonomik statüleri elde edenlerin istekleri doğrultusunda belirleniyor. Külçür’ün Marksist teoriye yaptığı atıfla bitirirsek, “öyleyse çevreci terörizm, kriminolojik olarak sistem tarafından yapılan bir damgalamadan ibarettir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları