Salon Ayağa Kalktı...

08 Aralık 2008 Pazartesi

Olay sona erdiğinde salon ayağa fırlamış, coşkuyla alkışlıyordu. Salon dediğim, Avrupa Birliğinin başkenti Brükselin orta yerindeki BOZAR (Güzel Sanatlar Sarayındaki) görkemli mi görkemli konser salonu Salonu dolduran iki bin kadar insan sadece sahnedeki dokuz sanatçıyı, sadece ustalığı, yeteneği, niteliği, çağdaş ve evrensel değerleri alkışlamıyordu. Aynı zamanda, şu içinde yaşadığımız dünyanın daha iyi, daha güzel olabileceği inancını, şiddetsiz, savaşsız, çatışmasız bir dünya özlemini, barış umudunu alkışlıyordu

İçimizde yeşerttiğimiz o eşsiz düşü, ayağa fırlayıp alkışlarla çoğaltmaya, büyütmeye ve yaymaya çalışıyorduk. Sahneden gelen çağrıya yüreğimizi, aklımızı, kucağımızı, kollarımızı açıyorduk

Böyle olmaz, baştan başlamalıyım. ( 23 Kasım tarihli Cumhuriyette bu konseri ve örgütlenmesini duyurmuştum. Konser haberini dünkü gazetede Çimen Baturalp verdi.) Şimdi gelelim ünlü piyanistimiz Hüseyin Sermet’in 5 yıl önce Fransa’da kurduğu Barış İçin Sanatçılar Birliği ADAP’ın konser akşamı bana yaşattıklarına:

‘Çatışma ötesi müzik’

Sahnede iki kuyruklu piyano Sahnede dokuz piyanist. Her biri dünya çapında birbirinden bağımsız, çoktan kendilerini kanıtlamışlar

Piyanoda iki el, iki el dört el oluyor, dört el sekiz el Sonra sekiz el, bin sekiz el, yüz bin sekiz el, milyonlarca ele dönüşüyor Piyanonun siyah ve beyaz tuşları üzerinde uçuşan eller, kayan eller, çoğalan eller, birbirine uzanan, birbirini kucaklayan eller Dile kolay 90 parmak, on sekiz el, dokuz çift göz! Yalnız elleriyle, müzikleriyle, yorumlarıyla değil gözleriyle de konuşuyorlar birbirleriyle. Konser boyunca eşleşmeler hep, en çok çatışmalı diye bildiklerimizi bir araya getiriyordu. Zaten konserin başlığıÇatışma Ötesi Müzikti.

Konserin ilk eseri Rossininin iki piyano, dört piyanist için düzenlenmişWilhelm Tell Uvertürüydü Yeryüzünde en çok çalınan, dinlenen, filmlerde (hele kovboy filmlerinde) bol bol kullanılan eseri Amerikalı David Lively, İranlı Nima Sarkechik, İsrailli Israel Kastorino ve Mısırlı Ramzi Yassa (sekiz el) yorumladılar. Bu parçanın seçilmesi bence çok akıllıcaydı. Çünkü virtüözler daha ilk andan dinleyiciyi avuçlarının içine almışlardı. Dünyanın değişebilirliğine inancımız, barış umudumuz ve özlemlerimiz peşinden dörtnala, doludizgin koşmaya başlamıştık bile

Daha ilk andan dikkatimi çeken bir başka özellik: Sahnede eseri çalanlara el veren hep iki piyanist daha var. Bu ikiler notaların sayfalarını çeviriyor. Düşünün koskoca Hüseyin Sermet, piyanist arkadaşının sayfalarını çeviriyor! Her biri hem star hem de sıradan bir neferdi Bu tavır bile bu dokuz sanatçının ne denli farklı ve nasıl bir dayanışma içinde olduklarını ortaya koyuyordu!

Ardından Rüya Taner (Kuzey Kıbrıslı), Cprien Katsaris (Güney Kıbrıslı), birbirleriyle harika bir vals mi yaptılar yoksa Poulencin bir vals musetteini mi yorumladılar anlayamadım...

Benim için konserin unutulmaz anları birbirini izledi: Hüseyin Sermetle Yunanlı George-Emanuel Lazaridisin yorumladığı Şostakoviçin İki Piyano İçin Konçertinosuİranlı ve Amerikalı piyanistin Kızılderi kabilelerinin yağmur duasından esinlenen Jolivetnin Hopi Dansı”… Hüseyin SermetleTürkiye Ermeni Cemaatinden Seta Tanyelin yorumladıkları Ravelin bir düzenlemesiFranz Listin Rakoczi Marşını ise Kuzey Kıbrıslı Rüya Taner, Güney Kıbrıslı Cyprien Katsarisin birlikte çalmalarıGershwinin Preludelerini İsrailli ve İranlı piyanistlerin çalması

Orduların değil barışın marşı

Final parçası Bizetnin Carmendüzenlemesinde ise dokuz piyanist sahnedeydi, sırayla birbirlerinin yerini alıyorlardı. Dinleyici bu kadarını beklemiyordu. Eserin son notalarıyla millet ayağa fırladı. Alkışların sonu gelmedi. Alkışlar sürdü sürdü, alkışlar bitmiyordu

O zaman, 9 piyanist afacan çocuklar gibi bir oyuna giriştiler adeta... İçlerinden biri bir piyanoda sabitleşti, öteki sekizi öteki piyanonun önünde sıraya girdi. Hani müzikli sandalyeler oyunu vardır ya, onun gibi Sırayla tabureye oturup, bir damla çalıp, koşarak kuyruğun arkasına geçip, yeniden sırası gelince çalıp, yeniden koşarak kuyruğun arkasına geçerek Ve bir Askeri Marş başladı

Ancak bu askeri marş, ne Türkiye, ne Yunanistan ordusunun; ne İranlı mollaların, ne de Bush efendinin marşıydı. Bu marş Shubertin marşıydı. Barışa adanmış gibiydi.

Zaten bakmayın deminden beri söylediklerime, bir andan sonra kim hangi milletten, hiçbir önemi kalmadı. Tıpkı salonu dolduran izleyiciler gibi Belirtmeliyim ki önceden sandığımın tersine, dinleyicilerin çok büyük ağırlığı yabancılarda, Avrupa Birliği üyelerindendi.

Kültür başkenti

Konser boyunca, siyah beyaz tuşlardan yeryüzünün tüm renkleri doğuyor ve yüreğimize bir gökkuşağı çiziyordu. Konser bitince salonu dolduran her insan kendisini daha iyi, daha güzel, daha mutlu, daha eşit, daha şiddetten arınmış hissetti. Daha da güçlü Sanki çaresiz değildik!

Konser sonrasında sanatçılarla ve kimi konuklarla birlikte bir resepsiyondayım. Herkes bu organizasyonu gerçekleştiren Hüseyin Sermet ve Zeynep Göğüşün (TR Plus - Avrupa’da Türkiye Merkezi Kurucusu ve Başkanı) çevresinde sevgi, saygı ve coşku yumağı oluşturmuştu.

İstanbul 2010 çerçevesinde bu konserin belli başlı tüm merkezlerde gerçekleştirilmesi gerekliliğine sonsuz inanıyorum. Hatta Erivanda, Kıbrısta, Yunanistanda özellikleİranlı piyanist, bu düşünceme, Hiç heveslenmeyin, İranda nasılsa böyle bir şeye izin vermezler diyor

Ey sanat sen nelere kadirsin! Elbet korkulur senden!

Hepinize iyi pazarlar ve iyi bayramlar!

www.zeyneporal.com

faks: 0212 257 16 50

e-posta: [email protected]


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları