Faşizm nedir, ne değildir...

03 Aralık 2020 Perşembe

Denetimsiz dijitalleşme bizi faşizme götürür” dedi AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medyayı hedef aldığı konuşmasında. Bu konuya ilgisi, kendi açıkladığına göre vatandaşları korumak, ülkeyi hukuk normlarına oturtmak adınaydı...

Ciddi ciddi söyledi bunları. Ondan sonra ülkede bir faşizm tartışmasıdır başladı.

Gerçekleri saklamak, yanlış bilgi yaymak, hak ve hukuksuzluk, savcılara yargıçlara talimat vermek, çıkar odaklı yalan söyleme, milleti açlığa mahkûm etmek... Bunlar sayılmaz. Ama sosyal medyayı denetimsiz bırakmak, işte o ülkeyi faşizme götürür!

Eski yazılarıma şöyle bir bakacak oldum, en çok 12 Eylül’de, bir de 2005’ten sonra “Sıradan faşizm” üzerine yazmışım. Şimdi ben susuyorum, sözü siyasetbilimci Lawrence Britt’e bırakıyorum.

14 derste faşizm

Yeni başlayanlar için 14 derste faşizm” 2003’te yayımlandı. (Ben Bianet ve onedio.com’dan yararlandım.)

Lawrence Britt’in 20. yüzyılın faşist rejimlerini inceleyerek saptadıklarını paylaşıyorum. Sadece başlıklar bile, “biz bu yelpazenin neresindeyiz” sorusunu yanıtlamaya yetebilir.

* İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi,

* Düşmanların, günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması (Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar sokaklara dökülür; düşman tanımının içinde ırk, etnik ya da dini azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teröristler vs. vardır.),

* Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi,

* Kitle iletişim araçlarının denetim altına alınması

* Ulusal güvenlik takıntısı,

* Din ve yönetimin iç içe geçmesi,

* Cinsel ayırımcılığın şahlanması,

* Özel sermayenin gücünü koruması,

* Emek gücünün baskı altına alınması

* Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma,

* Aydınların ve sanatın küçümsenmesi,

* Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama,

* Hileli seçimler,

* Güçlü ve sürekli milliyetçilik.

Okudukça acı acı gülümsediğinizi görür gibiyim... Kaçta kaçını tutturduk dersiniz?

Müzisyenler ölsün mü?

- Moraller sıfırın altında... Herkes aç. Gelecek kaygısı en yüksek sektör bizimki. Sigorta yok. Emeklilik yok... Bu sistemde müzisyenlere yer yok. Biz yokuz. Bir şekilde bu devlete göre yaşamaya uygun değilim... 700 bin kişiyiz... Çözüm düşünen, öneren yok. 50 yıllık birikim sonucu geldiğim yer sıfır! 

- 100 müzisyen intihar etti. Çoğu enstrümanını sattı... Müzik hep ilk yasaklanan. Bu dönem 12 Eylül’den de kötü. Son işimi 6 Mart’ta yaptım. Keyfi yasaklar. Kapalı salonlar değil İstanbul’da önce açık hava yasaklanmasının tek nedeni İBB’yi kösteklemek. Başka hiçbir nedeni yoktu. Mekânların kapanma saatleri bile keyfiydi. Açıklaması yok. Akıl sağlığımızı yitirmemek... 

- Müzik sadece eğlence sektörünün bir parçası gibi görünüyor. Hayatımızda ne büyük yer kapladığı görmezden geliniyor. Tek birikimimiz sevgi. Yapabildiğimiz tek şey kendi birikimimizi gençlere aktarmak. Müzik tamamen susarsa o zaman yarattığı boşluk anlaşılacak. 

Bu yukarıdakiler buzdağının, minicik görünen bir parçası. Alper Erdinç, Mert Gider ve Gizem Ertürk’ün hazırladığı “Türkiye’de Müzisyen Olmak” adlı mini belgeselden. 14 dakikalık ilk bölümün başlığı “Ben İnsan Değil miyim”. Hepinizin tanıdığı birçok müzisyenin söylediklerinden benim gruplamaya çalıştıklarım...

Türkiye’de salgın döneminde bir yandan gerçekler gizlenirken, bir yandan da günden güne değişen, akıl mantık aranmayan, keyfi yasaklar uygulanıyor. Sırf sosyal devlet hizmetleri verilmesin diye yapılan ayarlamalar... Mart başından beri müzisyenler aç!

Pandemi sürecinde emekçilerin büyük bölümü açlığa mahkûm edildi ama en başta müzik susturulmak, müzisyenler yok edilmek istendi. YouTube’da izleyin ve nasıl bir ülkede yaşadığımıza siz karar verin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları