Aziz Nesin’i anarken

05 Temmuz 2020 Pazar

Aziz Nesin’i 25 yıl önce sonsuzluğa uğurladık. Bana sanki dün gibi geliyor. Eğer bir değil; birkaç Aziz Nesinimiz olsaydı bugün ülke bunca gericiliğin, yobazlığın, pespayeliğin ağına düşmezdi. Size Aziz Nesin’i şu minicik köşede anlatacak değilim. Ama ileri görüşlü yaman eleştirmen Aziz Nesin’in “Hazret-i Palamut”unu pazar yazısı olarak paylaşıyorum.

Aziz Nesin’in 80’lerde Kenan Evren için yazdığı, her daim güncel bu uzun şiirini “Taşlamalar: Aziznâme, Hazret-i Dangalak” kitabında bulabilirsiniz. Ama daha da iyisi, internette Genco Erkal’ın kurgusuyla bir de ondan dinlemenizi öneririm.

Sultan Palamut

“Raviyanı ahbar şöyle rivayet eder ki, memleketin birinde mi, yoksa dünyanın herhangi bir yerinde mi, her ne zaman ve her nerde ise gayetle utanmaz ve arlanmaz, ve tabiatı fevkalade madrabaz ve zekâsı son derece kıt ve akıldan sakat ve fakat kurnaz mı kurnaz ve lafları dillidüdük ve kendisi hödük oğlu hödük bir nam-ü şan ve makam-ı Zişan, pek çok madalya ve nişan sahibi ve zihnen perişan ve gayetle abuk sabuk konuşan ve akım der iken okum diyen öyle bir dangalak ve daltaban ve dalkılıç ve dal yaprak idi ki tarifi ve vasfı mümkün değil idi.

Daima pür hiddet ve daima pür şiddet, ve daima pür azamet öyle bir cenabet olup, her zaman zart zurt ile ve şart şurt ile iş görür idi.

Hikmetinden sual olunmaz, Cenab-ı Mevlam her daim böylelerine yürü ya kulum dediğinden, buna dahi yürrrüüü deyu buyurmuş, haşa huzurdan bu sayın Dangalak da öyle bir yürümüş, öyle bir yürümüş idi ki tutana aşk olsun ve en öne ve en ileriye geçmiş ve başköşeye kurulmuş idi.”

Öykü böyle başlıyor. Gelin görün ki:

“Sultan Palamut’un saltanatında, inim inim inlerken halk zorbalığın altında, Sultan Palamut sarayında, astığı astık, kestiği kestik, o zamanlar bir de Ozan vardı, başı her zaman dik, ne ezilir büzülürdü, ne eğilir bükülürdü... Zorbanın karşısında dimdik!”

Sultan kararlı, ozana da baş eğdirecek. Ama nasıl? Gelin Aziz Nesin’den okuyalım:

Proflara sesleniş

“Topladı bir araya bütün pürefüsürlerini ülkenin ve şöyle seslendi onlara:

Nerde yeşerse bir umut, tankla, panzerle bastırmadım mı? Vatan sathını dikensiz gül bahçesi ve dikenli tel tarlası yapmak için korku fırtınaları estirmedim mi? Öyleyse düğmelerinizi ilikleyin! Ve beni iyi dinleyin. Bulmalısınız ki öyle bir teknik, o dik başlı Ozan, sonunda düşmeli yenik. Huzuruma girerken başını eğmeli. İşte böyle sizler gibi başı yere değmeli.”

Profesörler sonunda bir yöntem bulur. Tahtı yükseltir, salon kapısını iyice alçaltırlar. Böylece Ozan içeri girmek için başını eğecek, ikibüklüm olacaktır...

Dik başlı Ozan

İki silahlı muhafız saldılar araya, Ozan’ı tutuklayıp getirdiler saraya... Ozan görünce kapısını salonun, anlayıp maksadını onun, Arkasını kapıya dönerek eğildi, kapıdan öyle girdi.

Sultan Palamut’un beti benzi uçmuştu.

Kıçıyla girince salona Ozan, kaldırıp dik başını konuştu:

‘Kıçımla verdimse reverans, bağışlayınız beni ekselans!.. Çünkü bir Hazret-i Dangalak, zorla ve hileyle geçmişse başa, kıçıyla selam vermek düşer, her onurlu yurttaşa.’

Ey benim koyun gibi mazlum, kuzu gibi masum yurttaşlarım! Ey bükemediği eli öpen, ey etek öpmekle etekleri aşınmayan yurttaşlarım! Bir üsttekine kuzu, bir alttakine canavar kesilen yurttaşlarım!

Her masaldan alınmalı bir ders, ne yapalım ki kimileri dersi, anlıyorlar ters. İstemiyorsan zart zurttan buyrultu, alkışlama öyle her zart zurtu. Aldanıp alkışladığın, sanarak yiğit, bir de bakarsın ki bir uyuz it. Zannetme ki daim bişekçesine. Siz her anırdıkça huuu çeker millet. Alkış beklerken siz eşşekçesine. Verir hakkınızı yuuu çeker millet...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları