‘Adaletsizliğe başkaldıran devrimci Türkiye!’

16 Ağustos 2020 Pazar

Geçen hafta boyunca Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak fıkraları zirve yaptı. Üzerimizi örttüğümüz çuldan yiyip içtiğimize, elden düşmeyen telefondan bindiğimiz aracın benzinine, iğneden ipliğe, her şeyin fiyatı uçarken dolarla ne işimiz var sorusuna yanıt aradık... “Ararım, ararım seni her yerde” nakaratıyla, akıl, mantık, izan aradık...

Yanıtı tam bulacaktık ki Bakan sağ yumruğunu havaya kaldırıp Türkiye’nin dünyada en devrimci ülkelerden biri olduğunu açıkladı. Hem de öyle sıradan devrimci bir nefer değil. Adaletsizliğe ve sisteme başkaldıran bir devrimci... Önce millet çok güldü. Orak çekiçli afişler, Che Berat fotoğrafları, hepsi çok eğlenceliydi...

Ancak çok geçmeden gülmem gözyaşlarına çevrildi... Adil yargılanma talebiyle ölüm orucundaki avukatları, 26 yıldır cezaevinde olan şair İlhan Sami Çomak’ı (içeri girdiğinde 21 yaşındaydı.), Grup Yorum’u, 15 Temmuz gecesi yataklarından çıkarılıp köprüye yollanan askeri öğrencileri, Selahattin Demirtaş’ı, Osman Kavala’yı, hapisteki yüze yakın gazeteciyi, düşüncelerinden, ifadelerinden dolayı zulüm görenleri bilince, insanın gülmesi bile işkenceye dönüşebiliyor...

Mare Nostrum

Türkiye’de ve dünyada bilmeyenlere anımsatmak gerek:

1) “Devrim” kavramı geriye değil, ileriye dönüktür.

2) Geçmişi değil, geleceği hedefler.

3)Üretim ilişkilerini yandaşların değil, tüm toplumun gelişimi için düzenler. (Pazar pazar 3 cümle yeter)

Her şeyin sahtesi etrafa pis koku saçar. Hele pazar günü hiç çekilmez. Gelin biz gerçeklere bakalım.

Devrime olan inancın simgesi üç isim: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan... Bağımsız bir Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan üç devrimci gencin idamından sonra Can YücelMare Nostrum” (Bizim Deniz) başlıklı şiirini yazmıştı.

En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de devrim

O, onun en güzel yüz metresini koştu

En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...

En hızlısıydı hepimizin

Acıyorsam sana anam avradım olsun

Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!”

Can Yücel’i anarken

Aylardan ağustos, hafta boyunca Can Yücel’i andık. (D: 20 Ağustos 1926. Ö: 12 Ağustos 1999)

Dijital dünyayı yine sahte Can Yücel şiirleri kapladı. Yıllardır bunları ortaya çıkaran Prof. Dr. Semih Çelenk, önemli bir görevi yerine getiriyor. Can Yücel’den sahte şiir sayısının 50’ye ulaştığını açıkladı. (Tüm listeyi görmek için bkz: https://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/sahte-canyucel-siirlerinin-tam-listesi/1104)

Can Yücel’le yaptığım sayısız konuşmadan birkaç alıntı yapayım dedim, bir türlü seçemedim. Her sözü birbirinden güzel. (Şiir, mizah, eleştiri, ironi, aşk, evlilik, sevişmek, futbol vb. üzerine düşüncelerini “O Güzel İnsanlar” kitabımda -Cumhuriyet Yayınları- bulabilirsiniz.)

Ben Can Yücel’i anarken, onu hep ailesiyle birlikte düşünüyorum. Belki de ailenin birçok ferdini yakından tanıdığım içindir. “Gönül Ustası” diye nitelendirdiğim Güler Yücel başta olmak üzere, akademisyen, bilim insanı, ressam çocukları, Su, Güzel ve Hasan Yücel’le birlikte...

Bizim evde şiir pişerdi, aşk pişerdi... Harlı bir adamla şiir ve aşk pişirmek kaç insana nasip olur? Düşünün ne kadar şanslı olduğumu” diyen Güler Yücel’e, hep, “Asıl şansı olan Can Yücel” diye karşılık verirdim. Şair, onca üretkenliği Güler’e borçlu. En sıkıntılı, en zor zamanlarda, hapisteyken bile eleştiri okları ve kahkaha çiçekleri üretebildiyse şair, Güler sayesindedir. En iyisi biricik Can Yücel’i günün ve yazının anlamına uygun iki dizesiyle anayım:

Ne yaman zor işmiş yonca yolması / Bizim memlekette adam olması!”

Noktayı da bir umut şiiri koysun: “Gün gelir bu işe millet de şaşar/ Tam kurşun işlemez deminde karanlığın, / Bir ateş böceğidir başlar.

Hadi başlasın artık şu ateşböcekleri!

NOT: Tanıdığım en yetenekli, yaratıcı, en ilkeli, sahici, en vicdanlı insanlardan biri olan arkadaşım Hümeyra’nın biricik oğlu Sadık Bigat, 47 yaşında sonsuzluğa göçtü. Tanrı kimseye evlat acısı vermesin. Arkadaşıma, bütün aileye, tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları