Türkkaya Ataöv

2013’ten Sonrası

23 Aralık 2013 Pazartesi

>Daha eşitçi bir düzen arayışı kaçınılmazdır. Sıradan insan her yerde uyanıyor ve yaşam için gerekli hakkını istiyor. Büyük sermaye düzeninin herkes için fırsat eşitliği yaratmadığı, nüfusun çok ufak bir azınlığı yararına tekelci bir yapıya dönüştüğü yeterince kanıtlanmıştır.

“2013’ten sonrası” yalnız 2014 değil, önemli olan daha da sonrası. Bir de şu var: Toplumsal bilimlerde matematiksel önbili yok, sayılar kullanılsa bile. Daha çok olasılıklar ya da seçenekler öne çıkar. Hele, 2025 gibi yıllar sonrasıysa. Gene de ulusal ve uluslararası bakışla siyasal, ekinsel, ekonomik ve askersel yönlerden değerlendirmeler yapılabilir.
“Siyasal” yönden: Dünya halklarının sivil buyurganlara katlanmayı daha uzun yıllar sürdürmeleri uzak bir olasılık. Önce, Beyaz Saray’da oturan kişi, yirminci yüzyılın başından bu yana, tekelci sermayeyle onun dünya çapındaki vurucu gücü silahlı kuvvetlerin emirerliği görevini bir süre daha sürdürür. Ne var ki, günümüzde tek bir devletin süper güç dayatması ileride değişecek dengelerle aşınacaktır. ABD’nin yerini Çin alabilir ama bu devletin uzun geçmişinde sınırları, Amerika’dan farklı olarak, aşağı yukarı hep aynıydı. Dünya halkları ABD’den sonra hiçbir devletin dünya egemenliğini kurmaması için gereken duyarlılığı göstermek zorundadır. Benzer biçimde, aynı güç merkezinin oyuncağı olan, gene dayatmacı bir “Dünya Hükümeti” de oluşmamalı. ABD sultasındaki BM Güvenlik Kurulu da tarihe karışınca, Truman’dan Obama’ya tüm ABD başkanları da geçmişin büyük buyurganlarıyla aynı kefeye konacaktır. Onların Irak’ta bir tür “Genel Vali”si Bremer ve Afganistan’daki gaddar General Pireaus gibi hizmetlileri Hitler’in kullarıyla aynı sınıflamada yer alacaktır.
“Ulus-devlet” düzeni varlığını koruyacak ama gerçek ya da yanıltıcı “demokratikleşme” sloganına dayalı “yerel haklar” kavramı başkentlerdeki yönetimin yetkilerini zorlayacak ama bu gelişme, Latin Amerika’da sık görüldüğü gibi, yöresel buyurganları da daha güçlü yapıp öne çıkaracak, bir süre “özgürlük açılımı!” adına küçük “Mussoliniler” yılları yaşanacaktır. “Ekonomik” yönden: Daha eşitçi bir düzen arayışı kaçınılmazdır. Sıradan insan her yerde uyanıyor ve yaşam için gerekli hakkını istiyor. Büyük sermaye düzeninin herkes için fırsat eşitliği yaratmadığı, nüfusun çok ufak bir azınlığı yararına tekelci bir yapıya dönüştüğü yeterince kanıtlanmıştır. Bu gerçeği ilerleyen yıllarda sokaktaki insan, kadını-erkeği ve genci-yaşlısıyla görecektir. Su, toprak, iş ve aş azaldıkça, insanlarla doğanın ürünlerine odaklanmış yeni bir ekonomik yaşam anlayışının ağır basacağı söylenebilir. Tekelci sermayenin yurttaş baskısına büyük direncin kendini en uzun ve en acımasız biçimde ABD’de göstereceği eklenebilir.
“Ekinsel” yönden: Türlü uygarlıkların bir harmanının egemen olması hoşgörülü bir geleceğin gereğidir. Böyle bir harmanda Yahudilerin Tanrı tarafından “seçilmiş” tek halk, “evangelist” benzeri Hıristiyan inançlarını paylaşanların küreye yayılmamasının gene bir Tanrı tasarısı ve onlara benzer biçimde belirli bir Müslüman cemaatinin dünya egemenliğinin önüne geçilmez bir doğa-üstü buyruğu olduğu düşüncelerine yer olmamalıdır. İsrail’in kurulmasının İncil’de “ima” edildiği, kıyamet günündeki “son savaş”ı yeryüzüne ikinci kez gelecek olan İsa’nın komutanlığındaki Hıristiyan ordusunun kazanacağı ve kadınların başlarını türbanla kapayarak özgürlüklerini kazandıkları gibi saçma düşünce kırıntılarının ortak dünya uygarlığında kalıcı yeri yoktur. Onların yerine, böyle bir harman her uygarlığın en olumlu yanlarını almak zorundadır. Bir uygarlık kalıtı dinin yanında bilim kapılarını açan ilk anahtar olarak laiklik ve ekonomik liberalizmin yanında Marx kökenli yaklaşımlar, daha geniş yelpazede Hıristiyanlık, İslam, Budizm ve Çin gibi büyük uygarlıklar bu harmana kendi kabul edilebilir varlıklarını katacaklardır. Öyle ki, belki Polinezya gibi küçük uygarlıkların da bu oluşumda payı olacaktır.
Batı’nın siyasal özgürlükler geleneğinden yasalar önünde eşitlik, insan hakları ve demokrasi bütününü oluşturan öteki özellikler; gene Batı’nın sosyalist deneyimlerinden kişinin temel gereksinimlerinin önceliği ve olanakların eşitçi dağılımı; İslamdan “biz” kültürü, bölüşme ve dayanışma; Budizmden ne az ama ne de fazla anlayışla ruhsal temizlenme alışkanlığı; Çin’den komünizm öncesi ve sonrası öğretilerden yararlıların karması ve Hint’ten siyasetin dışında kalıp yurt savunmasına eğilen silahlı kuvvetlerin tavrı ve 1634 dilin konuşulduğu bu geniş ve kalabalık ülkede toplumlararası uyum örnekleri alınabilir.
“Askerlik” yönünden: Çatışmalarda silahlı müdahalenin yerini anlaşmazlıkları çözümleme ve geçmişte kemikleşmiş görüşleri yumuşatarak karşılıklı anlayışları bağdaştırma almak zorundadır. Geçmiş ve yakın yıllarda kendiyle ilgili gördüğü dünya sorunlarını daha çok müdahale ve işgal gibi zora başvurarak çözmeye çalışma alışkanlığında olan devlet ABD’ydi. Tek süper güç buyurganlığına son verildiğinde, tercihlerin yalnız en güçlü devlete göre yapılması geçmiş bir uygulama olarak kalacaktır.
Bunlar 2013 sonrasının hem umutları, hem de olasılıkları olarak düşünülebilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

2013’ten Sonrası 23 Aralık 2013
Suriye Kürtleri 9 Ekim 2013

Günün Köşe Yazıları