Hak yerini bulsun da...

17 Aralık 2016 Cumartesi

Merhaba Musa, Nasılsın?.. Geçen gün hızlı trenle Ankara’ya gidip geldim. Yolculuk öyküsünü birazdan anlatırım. Ankara’da Nezih Danyal’ın Barolar Birliği ile her yıl düzenlediği “İnsan Hakları” Karikatür Sergisi açılışı vardı, bilirsin. Bu yılın konusu “hak arama özgürlüğü” idi. Nezih biraz rahatsızdı, açılışa gelemedi.

Bana sen konuş demezler mi? Böyle topluluk önünde konuşmayalı uzun süre olmuş. Susarak susturularak doğal melekemizi kaybetmişiz sanırım. Kırmızı kurdelenin önünde şık giyimli avukat ve milletvekilleri toplanmıştı. Derken elinde tepsi, içinde de bir sürü makasla bir adam çıkageldi, buyurun, dedi, bir makas alın. Ben kesmem, dedim, herkesle birlikte kesmem, prensip meselesi, ben almıyım!.. Tamam, dediler, olabilir ama sen şimdi makası al eline, konuşmanı yap ve seni dinleyen kodamanlarla birlikte kırmızı kurdeleyi kes!.. Ben bu cümlenin ‘kes’ buyruğunu, sesini kes olarak algılamışım gibi gerçekten konuşamadım, sadece konuşamayacağımı belirten bir konuşma yaptım ve... Sergi kitabı için daha önce yazmamı istedikleri tek paragrafı okuyabileceğimi söyledim ve okudum: “Özgürlük istemekte özgürüm ve insan haklarımı isteme hakkıma sahibim!.. Bu keskin ve iddialı yargının, özgürlük kavramının insanın derisine yapışık vazgeçilmez bir gereklilik, hak arama talebinin de bir sınır tanımazlık olduğu kitap boyunca çizgilere de yansıtılmış, izleyiniz!…” Biraz veciz olmuş galiba, bir işe yarar mı bilmiyorum ama yarasın isterim. İmkân varsa bu kitabı sana göndermek de istiyorum. Ne derler, “Birine bir şey söylemek isteyen, bulur yolunu”, bu sözü yıllar önce Gabrovo’da yabancı bir mizah yazarından Türkçe olarak işitmiştim. Geçende bu sözün ilk sahibine rastladım. Ünlü kumandan Anibal şöyle demişmiş;

“Bir şeyi yapmak istiyorsanız onun yolunu bulunuz, bulamıyorsanız siz bir yol yapınız!.” Bana biraz da mizahın izahı gibi geldi bu söz, karikatürün de... Biliyorsun kendileri Gebze Eskihisar’da yatmaktadır. Yolu oraya kadar gelmiş demek. Bu konuşma ya da konuşamama sorunu aslında çok ilginç. Hızlı tren yolculuğunu anlatacaktım ya... Ankara’ya gidiş ve gelişte yol boyu birbirinin zıddı iki tür konuşmaya tanık oldum. Pendik’te trene bindim, yerime oturdum. Bir öndeki sırada karşılıklı dörder kişilik ortası masalı yerler var. Derken şakalaşıp gülüşerek çıkagelen sekiz kadın iki yandaki koltuklara dağılıp yerleşti. Neşeli el kol hareketleri yapıyorlar. Sağır ve dilsizler. Yol boyu hiç durmadan konuştular, konuştular ama çıtları çıkmadı. Ben de ister istemez kulak misafiri oldum diyeceğim ama yanlış olacak, izledim diyelim. İfade özgürlükleri pek yerindeydi. Dönüş yolunda vagonun en arka sırasında oturan iki adamın önündeki yer de bana nasipmiş. Gazetemi alıp koltuğa yerleştim. Okumak ne mümkün...

Biri orta yaşın biraz üstünde ve hiç durmadan yüksek sesle konuşan, yanındaki ise orta yaşın biraz altında boğuk sesle ara sıra konuşan iki yeni tanışmış yolcu arkamda ve yayında. Yaşlıca olanı yer, zaman, kişi, çevre, ekonomi, geçim, siyaset, olay hiçbir şeyin adını hatırlayamıyor, her şeye “şey” diyor ve hiç nefes almıyor. Öteki boğuk sesiyle yeni konular açıyor, yanındakini boyuna tahrik ediyor. Tren anonslarından, yüksek sesle konuşup çevrenizdekileri rahatsız etmeyin, uyarılarını duyan da, aldıran da yok. İfade özgürlükleri pek yerinde yani. Sevgili Musa, benim de çenem düştü... Bir an önce hak yerini bulsun da bu anlattığım ifade özgürlüklerini yine birlikte paylaşalım, gülelim... Muhabbetle öpüyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hak yerini bulsun da... 17 Aralık 2016

Günün Köşe Yazıları