Öztin Akgüç

Yatırım Güdüleri

30 Ocak 2015 Cuma

Ülkede “Sabit sermaye yatırımı/GSYH” oranının düşük oluşu, üretken yatırımların payının giderek azalışı, sınai sektörünün göreceli gerileyişi, yatırım konusunun ekonomik
gündemimizin ön sıralarında yer almasına neden oluyor. Ekonomik büyüme ile yatırımlar, özellikle yatırımların ekonomik sektörler arasında dağılımı arasında ilişki bulunduğu genellikle kabul edilir.
Sorun yalnız yatırım hacmini artırmak değil, yatırımların sektörel dağılımını da düzeltmek, iyileştirmektir.
Yatırımların artırılmasına yönelik olarak faiz indirimi, devlet teşviklerinin artırılması öneriliyor. Günümüz ekonomik modellerinde, araştırmalarda, analizlerde, mikro işletme düzeyinde bulgular ağırlık taşıyor. Makro değişkenlerden çok işletmelerin yatırım kararlarına “yatırım güdülerine eğilmek, izlenecek politikalar açısından yol gösterici oluyor.”
Faizler düşünce sabit sermaye yatırımları artar tezi, daha 1929 büyük ekonomik krizi sonrası çökmüş; T.M. Keynes’in likidite tuzağı (Liquidity trap) açıklaması, faizlerin düşmesi, hatta sıfır olması, likiditenin artması koşullarında dahi yatırımlarda artış olamayabileceğini kuramsal açıdan da kanıtlamıştır. 2007 sonrası yaşanan gelişmeler düşük hatta negatif faiz oranlarına piyasalarda likidite bolluğuna karşın sabit sermaye yatırımlarının canlanmaması, Keynes’i bir kez daha haklı çıkarmış, ekonomilerde likidite tuzağının varlığını da kanıtlamıştır.

***

Gözlemlemeler, alınan sonuçlar, işletmelerde yatırım güdülerinin araştırmasını gerekli kılmaktadır. İşletmelerde, savunulduğu gibi faiz, teşvik tedbirleri, yatırım kararlarında öncelik taşımaz, belirleyici olmaz... İşletmelerde yatırım kararlarını belirleyen etmenler şöyle özetlenebilir, sıralanabilir:
¦Talep tahmini: İşletmelerde planlama süreci, satış bütçesi hazırlanmasıyla talep tahmini ile başlar. Belirleyici güdü talebi karşılamaktır. İşletmeler satamayacakları mal ve hizmetleri üretmez, stok için yatırım yapmazlar. Talebin varlığı, canlanması, talep artışı, yatırım yapmada en etkili güdüdür.
¦Kapasite kullanımı: İşletmeler kapasite kullanımı sınırlarına yaklaştıkça kapasite artırıcı yatırımlara yönelirler. Müşteri talebini karşılayamamak, pazar payı kaybetmek, işletmeler için yaşamsal risktir. Boş, kullanılabilir kapasite olduğu sürece işletmelerin yatırım iştahı azalır. Üretimi artırma kapasitesi varken, ilave atıl kapasite yaratmanın ekonomik mantığı yoktur.
¦Rakiplerin izlediği politika: Özellikle büyük firmaların egemen olduğu oligopol piyasalarında karşılıklı bağımlılık, tepki önemli olduğundan rakiplerin yeni yatırımlara başlaması, piyasadaki üretici diğer işletmeleri de yatırım yapmaya zorlayabilir. Rakip firmalar bu bağlamda da birbirlerini izlerler.
¦Rakip girişini engelleme, caydırma: İşletmeler, yeni rakiplerin piyasaya girişini engellemek, bir anlamda göz korkutmak için de yatırım yaparak atıl kapasite yaratabilirler. Sektörde atıl üretim kapasitesi, güçlü firmaların bulunuşu, yerli girişleri caydırabilir. Ancak dışa açık bir ekonomide caydırıcı olmak geçerli bir neden değildir.
¦İşletmede yaratılan likidite fazlası: İşletme kaynak yaratıyor, likidite fazlası varsa likidite fazlasını değerlendirmek iştahı yeni yatırım projelerini güdüler.
¦Ekonomik ve hukuksal istikrar: Ekonomik istikrarın olmaması yanı sıra yasal istikrarsızlık da yatırım yapma riskini, belirsizliği artırır. Hukuki güvence, elverişli yatırım ortamı yaratmanın zorunlu koşuludur.
Ülkede yatırım yetersizliği faizler yükseldiğinden değil geleceğin belirsizliğinden, istikrarsızlıktan, yargıya güvenin kaybolmasından, keyfi yönetimden, talep azlığından kaynaklanmaktadır.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları