Öztin Akgüç

Krizdeki Yunanistan

25 Ekim 2013 Cuma
Krizdeki
Yunanistan
Kamuoyunda ekonomide başarı izlenimi yaratmak
için bir yandan yazılanlar abartılı bir
şekilde, hatta yapılmamış sadece planlanmış
olanlar da yapılmış veya yapılacakmış gibi halka
sunulmakta; öte yandan geçmiş kötülenmekte
ve diğer ülkeler de acınacak biçimde kriz içinde
gösterilmektedir. Kriz içinde olan ülkelerin
başında da Yunanistan sayılmaktadır.
Geçen Şeker (ramazan) Bayramı’nda Kos
(İstanköy) ve Rodos adalarına gitmiş, izlenimlerimi
aktarmaya çalışmıştım. Uzun süreli Kurban
Bayramı tatilinden yararlanarak Yunanistan turuna
eşimle birlikte katıldık. Yunanistan turuna
katılıyoruz deyince çoğu yakınımız, “kriz içinde
ülke, ne işiniz var orada” türünden uyarıda bulundu.
Kriz içinde ülke nasıl algılanıyor? Belki
boş yollar, boş lokantalar, tenha dükkânlar,
perişan kılıksız insanlar, hatta açlıktan ölenler
düşünülüyor. Krizdeki bir ülke nasıl tahayyül
ediliyor, tam bir bilgim yok.
Katıldığımız tur Atina, Yanya, Selanik ve
Kavala’yı kapsıyordu. Atina’ya kırk yıl kadar
önce gitmiştim. Bu kez Atina’yı çok farklı gördüm.
Şehir gelişmiş, nüfus beş milyona ulaşmış. Biz
İstanbul’da tek hat metro yapımı ile övünüyor,
abartıyor yerel seçimin en çarpıcı sloganı, etkili
propaganda aracı haline getiriyoruz... Atina nüfus
olarak İstanbul’un üçte biri kadar olmasına
karşın üç ayrı metro hattı var. Kırmızı, yeşil ve
mavi hatlar... Bu üç hat arasında bağlantılar kurulmuş,
katlı metro istasyonları yapılmış. Abartılı
görülebilir ama Atina metrosunu, Paris metrosuna
benzettim. Paris metrosunun bir minyatürü
gibi. Atina’da sokaklar insan dolu, giyim lüks
olmasa da düzenli, kılıksız insana rastlanmıyor,
tek tük dilenenler hariç... Lokantalar genelde
dolu, Yunanlılarda ev dışında yemek yeme
kültürü gelişmiş. Önceden yer ayırtmazsanız,
bazı lokantada masa bulma olanağı dahi yok.
Kriz göstergesi olabilecek boş dükkân, kiralık
dükkân, kapalı işyeri pek görülmüyor.
Yanya, bizim nüfusu az Anadolu şehirlerine
benzetilebilir. Yerel özellikler taşıyor, yirmi beş bin
dolayında öğrenci barındıran üniversitesi şehre
canlılık katıyor. Yanya’da kale içi yenilenmiş,
Ali Paşa’ya ait kalıntılar ve cami korunmuş.
Göl kenarında kurulmuş olması, şehre doğal
bir çekicilik, güzellik de veriyor.
Selanik bizim için değerli. Atatürk’ün doğduğu
şehir. Türkiye’yi benimsemiş. Atatürk’ü
kurtarıcı olarak gören her Türk’ün Selanik’te ilk
gezeceği yer Atatürk’ün doğduğu ev. Ev günün
belli saatlerinde ziyaret edilebiliyor. Ancak ev
restore edilmekten, yenilenmekten çok, yeniden
yapılmış gibi. Atatürk’ün okuduğu Manastır
Askeri Okulu’nda oluşturulan Mustafa Kemal
Atatürk Müzesi, bence daha otantik, etkileyici
ve zengin. Kavala’da Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’nın damgası var.
İmareti otantik olarak korunmuş, müze haline
de getirilen evi bu açıdan daha etkileyici. Evin
önünde şehre hâkim bir tepe üstüne Mehmet
Ali Paşa’nın heykeli de dikilmiş.
Selanik, Balkan Savaşı’ndan sonra yangın
geçirmiş daha doğrusu yanmış, yapılar ahşap
olduğundan yangının yıkıntısı büyük olmuş, şehir
neredeyse yeniden inşa edilmiş. Bu nedenle
Selanik yeni kurulmuş bir şehir izlenimi veriyor.
Tarihi, otantik kalıntısı az. Kordonu nedeniyle
Selanik’i İzmir’e benzetenler oluyor. Hemen
hemen her sahil kentinde kordon bulunuyor,
bu da kentler arasında bir benzerlik yaratıyor.
Ancak bana göre İzmir, Selanik’e kıyasla çok
daha güzel ve gelişmiş bir kent.
Selanik, limanı dolayısıyla da canlı bir şehir.
Ladadika olarak isimlendirilen bölgesinde lokantalar,
tavernalar yoğun. Ladadika’yı, İstanbul’daki
Asmalımescit’e benzetenler var. Bu bölgede
önceden taverna da denilen lokantalarda önceden
yer ayırtmazsanız masa bulmak zor. Biz
iki kişi olduğumuzdan, kaldığımız iki gecede de
bir yerlere sıkışmak olanağını bulduk.
Türkiye ile Yunanistan arasında turizmin gelişmesi
bir yakınlık yaratmış, en azından arada
anlamsız bir düşmanlık hissedilmiyor. Turizmin
böyle bir yararı oluyor.
Babaannemin ailesi Rumeli’den Bursa’ya gelmiş.
Babaannem, İngiltere, Fransa ve Rusya’yı
koca köpekler olarak nitelendirir “O koca köpekler
azdırıyor” derdi. Onlar olmasa toplumların bir
arada dostça yaşayabileceğini düşünürdü. Gerçekten
Mora İsyanı’ndan başlayarak Yunanistan’ın
bağımsızlığının, Yunanlıların Anadolu felaketi diye
nitelendirdikleri Anadolu çıkarmasının ardında
İngilizlerin desteği ve parmağı olduğu kuşkusuz.
Emperyal güçlerin kışkırtmaları olmasa, taraflar
oyuna gelmeseler anlamsız savaşlar olmayacak,
düşmanlıklar da doğmayacaktı.
Bölgede turizmin gelişmesi, Türk-Yunan
yakınlaşmasının pekâlâ olabileceği umudunu
yaşatıyor.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları