Öztin Akgüç

Güven Bunalımı

13 Temmuz 2014 Pazar

Devletin geleneksel olarak basite indirgenirse üç temel işlevinden söz edilir. Ülke içinde güveni, huzuru, düzeni sağlamak, asayişi tesis etmek; adalet dağıtmak; ülke sınırlarını dış saldırı ve tehditlere karşı korumak... Günümüzde ülkemizde bırakın sosyal hukuk devleti olmayı, devletin temel işlevlerini ne ölçüde yerine getirdiğini dahi irdelemek gerekir. Devlet bu üç temel işlevini de tam anlamıyla yerine getiremiyor. Ne ülke içinde güven, düzen, genel anlamda asayişi sağlayabiliyor, ne adalet dağıtılabiliyor, ne de dış tehditlere, hatta saldırılara karşı sınırları, vatandaşların hatta ülkenin saygınlığını, onuru korunabiliyor. Ülkede güven bunalımı yaşanıyor.
Ülkede düzeni sağlayamayan, koruyamayan, ayrılıkçı güçlerin yol kesmelerini, kimlik kontrolü yapmalarını engelleyemeyen, vatandaşın can güvenliğini dahi sağlayamayan kolluk güçleri, açıkçası polis, jandarma kime, kimlere hizmet ediyor?
Polis ülkede güvenliği, düzeni sağlayamıyor, bazı bölgelerde yolları dahi ayrılıkçı güçlerin baskısına karşı koruyamıyor, ama Gezi olaylarında biber gazı, TOMA, cop, plastik mermilerle savunmasız gençlere karşı “II’nci Çanakkale Zaferi”ni kazanarak tarihe geçiyor, kutsanıyor, ödüllendiriliyor. Hele 1 Mayıs 2014’te 25 bin kişilik bir güçle vatandaşın Taksim alanına çıkmasını engelleyerek bir kez daha tarih yazıyor. Uygulamalarla hukuk dışı fiili bir polis devleti oluşturduğu izlenimi ve korkusu yaratılıyor. Bundan yararlanarak vatandaş korkutularak tehdit ediliyor, en hafif deyişle dolandırılıyor. Tüm yaşanan olaylar basına yansımıyor, ama şu tür olaylar giderek yaygınlaşıyor.
“Ben komiser filan, banka hesaplarınızın şifresi mafya, PKK eline geçti, engellemek için şu kadar para çekip, filan yere yatırınız” şeklinde uyarılar alınıyor. Korku salınmış vatandaş bu tehditleri yerine getirerek dolandırılıyor.
Polis kime hizmet ediyor sorusu kafalarda. Çoğu vatandaş polis otobüslerinin yanından geçerken en hafif deyişle “Tayyip’in koçları, tosunları bunlar” diye mırıldanıyor. Polis, bütçeden maaş alarak Sayın RTE’nin özel bodyguard’ı gibi yapıyor.
Adalete güven duygusu en düşük düzeyde. Zaman zaman “adalete güveniyoruz” sesleri yükseliyor, ama burada bir beklenti, bir çekinme, bir korku var, gerçek düşünceyi yansıtmıyor. Yargıçlar cemaatçi, Tayyipçi olarak bölümlendiriliyor. Yargı kararları komplo, kumpas sözcükleriyle değerlendiriliyor. Eyreltili delillere dayanan kararlar nedeniyle yeni yargılama yolları aranıyor.
Açıklanan düzgün Türkçeden, fikir akışından, güvenilir delil desteğinden, kavram kabiliyetlerinden, tutarlılıktan yoksun yargı kararları Türkiye’de hukuk eğitiminin kalitesi konusunda da ciddi kuşkular uyandırıyor. Türkiye’de gereken niteliklere sahip yargıçlar var. Ne yazık ki her alanda olduğu gibi tersine ayırım, negatif seleksiyon süreciyle dışlanıyorlar.
Silahlı kuvvetlerin başına T harfini koymakta duraksıyorum. Bir kurumun unvanının, logosunun başında “T” harfi büyük mazhariyet, onur. Başına çuval geçirilişini sineye çeken, bayrağını koruyamayan, ayrılıkçı güçleri seyreden, silah arkadaşları eyrelti delillerle gözaltına alınırken susan, vefa, dayanışma göstermeyen, tepki vermeyen, ülkenin sınırlarının kevgire dönmesine göz yuman, siyasal otoritenin el işaretiyle, kişisel beklentilerle hareket eden bir silahlı güç, unvanının başına “T” harfini hak ediyor mu? Çekinmeden yanıtlayalım.
Türkiye bir ayrışma, çöküntü sürecinden geçiyor. Bu fetret dönemini restorasyon döneminin Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine yeniden dönüşünü izlemesini umalım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları