Öztin Akgüç

Göz Göre Göre Bunalıma Sürükleniş

02 Ağustos 2013 Cuma

Uyarılara, öncü göstergelere karşın göz göre göre ekonomi bunalım sürecine giriyor. Yakın geçmişten, 1994, 2001 bunalımlarından da ders alınmıyor. Günü geçiştirmek, rakamları pembeleştirmek, sözde uzman kişilerin yorum ve değerlendirmeleriyle halkı başarı yönünde algılandırmak, açıkçası uyutmak, yüksekten atmak amaç olunca, başarısızlık da beraberinde geliyor; başarısızlık kaçınılmaz oluyor.
Yıl 1993, Türkiye’nin cari işlemler açığı büyüyor, TL’ye güven azaldığı için iç tasarruflar döviz tevdiat hesaplarına yöneliyor, istikrar önlemleri almak, bu bağlamda TL faizini yükseltmek gerekirken, bir de faiz indirimi yapılıyor; bir anlamda yangına körükle gidiliyor, ekonomi 1994 yılında tarihinin en büyük bunalımlarından birine giriyor. Bedeli çok ağır ödeniyor.
Yıl 1999, Türkiye’de enflasyon yüksek, yüzde 50-yüzde 60 aralığında seyrediyor; bütçe açığı sürüyor, cari işlemler açığı bugünkü düzeylerde olmamakla beraber, GSYH’nin yüzde 81.0 dolayında. Ekonomik göstergeler bu durumda iken
“2000 Yılı Enflasyon Düşürme Programı” açıklanıyor. Programda, döviz kuru çapa olarak kullanılıyor, döviz kuru hedeflemesi stratejisi benimseniyor, sistem olarak yönlendirilmiş sabit kura geçiliyor, 1 ABD doları ve 0.77 Avro’dan oluşan döviz sepetinin bir yıllık değişim değeri açıklanıyor, bununla da yetinilmiyor bir tür para kurulu uygulaması da yapılıyor. TCMB’nin iç varlıkları sınırlanıyor, dolaşıma para çıkarma döviz girişine bağlanıyor, TCMB’nin elinden kredinin, likiditenin son kaynağı olma işlevi de alınıyor. Bu programın yürümeyeceği konusunda uyarılar yapılıyor. Nitekim kısa bir süre sonra yürümediği görülüyor. Merkez Bankası yönlendirilmiş sabit kurdan dalgalı kura geçişi hükümete öneriyor. Döviz kurunda sistem değişikliği yapılırken TCMB 5 milyar dolardan daha fazla dövizi satarak, son barutunu da harcıyor. Yıllık faiz on binlere yaklaşıyor, TCMB son kredi mercii işlevini de yitirmiş olduğundan gerekli likidite desteğini veremiyor. Bankalar batıyor; Türkiye, tarihinin belki de en ağır ekonomik krizine giriyor.
Yıl 2012, Türkiye’de büyüme hızı ciddi şekilde yavaşlamış, cari işlemler açığı 50 milyar USD düzeyinde seyrediyor, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65.0 düzeyini aşamıyor, bütçe açığının büyüme tehlikesi var, iç tasarruf oranı GSYH’nin yüzde 13-yüzde 14’ü dolayına kadar düşmüş, Türkiye cari işlemler açığının büyük bir bölümü spekülatif sıcak para ile fonlanıyor. Türkiye ekonomisi kırılgan. Bu koşullarda TCMB siyasi baskılar altında faizleri düşürme gibi tehlikeli manevralara girişiyor. Ekonomik uçurum kenarında bu tür manevralar yapılmaması konusunda uyarılıyor. Doğal olarak dinlenmiyor. Sonrasını hep birlikte yaşıyoruz. TCMB, 2001 krizinden daha fazla döviz satmasına karşın, istikrarlı giden döviz sepeti, kısa bir sürede yüzde 8’in üstünde değer kazanıyor, bir süre düşme eğilimi gösteren faizler yeniden eski düzeyine yükseliyor, kur artışı enflasyonu tetikliyor, döviz pozisyon açığı olan banka ve işletmelerin zararları artıyor, ekonomide belirsizlik ortamı yaratılıyor. Geçen yıl Türkiye ekonomisi için düşük enflasyonlu durgunluk tahmini yapılmıştı. Şimdi yüksek enflasyon durgunluk beklentisi güçleniyor.
Türkiye’de etkili bir kamuoyu yok. Algılandırma ya da algı yönetimi, hemen her ülkede uygulanıyor; ama Türkiye’de daha kolay ve etkili biçimde uygulanıyor.
“Bağırarak yüksekten at, tutar” anlayışı ile hareket ediliyor.
Politikacılar konuları bilmeyebilirler, kısa süreli oy hesapları ya da kişisel prestij beklentileri ile hareket edebilirler. Politikacıları frenleyecek olan bürokratlardır. Bürokratların, toplumsal yararı politikacılardan daha iyi gözetebilecekleri varsayılır. Merkez bankalarının bağımsızlığı da, bürokratların toplum çıkarlarını daha iyi koruyacakları düşüncesine dayanır. Politikacıların ayartısına kapılmış bir merkez bankasının bağımsızlığının ne anlamı, ne yararı olabilir? Sonuç, örnekleriyle ortada.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları