Öztin Akgüç

Gizliliğin Yarattığı Kuşku

07 Nisan 2013 Pazar

Gizlilik, gizli kapaklı işler kuşku doğurduğu gibi farklı söylentilere, rivayete, tevatüre yol açar; güveni zedeler. İmralı müzakerelerinde, görüşmelerinde, mütarekesinde, nasıl ifade ederseniz edin gizlilik, değişik söylentilere, değerlendirmelere yol açtı. Bir uçta barış süreci yorumu yapılırken öteki uçta da “Mudanya Mütarekesi ile Türkiye Cumhuriyeti’ne gidişin yolu açılmışken ona yakın bir adada İmralı Mütarekesi ile de Cumhuriyetin dağılması süreci hızlandırılıyor” değerlendirmesi yapılıyor.
Gizlilik kurumlar hakkında da kuşkulara, değişik söylemlere yol açar, hatta haklı haksız suçlamalara da neden olur. Müzakereleri devlet adına yürüttüğü söylenen Milli İstihbarat Teşkilatı da (MİT) böyle bir kurumdur. MİT kimlere hizmet eder? Türkiye’ye katkısı nedir?
Gizlilik nedeniyle soruların yanıtları farklı olduğu gibi Türkiye’de faili meçhul bazı olayların faili ya da düzenleyicisinin de MİT olduğu kanısı kafalara yerleşir. Bu olaylardan biri de
Uğur Mumcu cinayetidir. MİT’in İmralı görüşmelerinde görevlendirilmesi, Uğur Mumcu cinayetine çağrışım yapmıştır. Uğur Mumcu cinayetinde kanıt var mıdır? Yoksa bir şüphe mi dile getiriliyor, bilmiyorum. Bu bağlamda “bir tuğla çekerseniz duvar yıkılır” türünden açıklamaların da kuşkuları artırdığı söylenebilir.
İmralı’dan önceki benzeri nitelikli Oslo görüşmelerinde yabancı gözlemcilerin de toplantılarda hazır bulunduğu, basına yansıyan haberler arasındaydı. İmralı görüşme sürecine de ABD’li ve/veya İngiliz gözlemciler de dahil mi? Rolleri ne? Tüm bu noktalar karanlık.
Netanyahu özrü, Standart and Poors’un kredi notumuzu yükseltmesi, IMF yetkililerinin ekonomi hakkında övücü sözleri, ABD ve AB’den gelen destekler İmralı görüşmelerinde de yabancı kurgusu, tezgâhı kuşkusunu güçlendiriyor.
Birinci Irak savaşı sonrası ABD, işbirlikçi Kürtleri,
Saddam Hüseyin’in hışmından kurtarmak için Türkiye üzerinden güvenli yerlere göndermişti. O dönemde işbirlikçi Kürtler, “CIA Kürt’ü” olarak tanımlanmıştı. Eğer İmralı görüşmelerinde yabancı gözlemciler, dış odaklardan kaynaklanan yönlendirmeler, telkinler varsa bu görüşmelerin “CIA gözetiminde CIA Kürtleri ile CIA Türkleri arasındaki görüşmeler” şeklinde anılmasından korkarım.

\n

***

\n

Kamu yönetiminde özellikle gerçek demokratik düzenlerde, saydamlık ve hesap verilebilirlik temel yönetişim ilkeleridir. Saydamlık (açıklık, şeffaflık) ve hesap verilebilirlik sorumluluk, kitaplarda ilkeler olarak yazılır, konuşmalarda sık tekrarlanır. Yalnız uygulanır mı? Orası kuşkuludur. Genelde şeffaflık görüntüsü altında gizlilik esastır. Saydamlık (şeffaflık), sık aralıklarla, doğru formüle edilerek kamuyu bilgilendirmektir. Bilgilendirme, hesap vermenin gereğidir. Tüm kurumların, özellikle gerçek demokrasilerde, kamuya hesap vermesi, sorumluluk taşıması, faaliyetlerinin doğruluğunu, haklılığını kanıtlaması gerekir. Meşruiyet böyle kazanılır. Hesap vermenin bir yaptırımı da olmalıdır. Yaptırımı olmayan hesap verme kâğıt üzerinde kalır. Türkiye’de ne yazık ki yönetimde ne şeffaflık ne de hesap verme yükümlülüğü, sorumluluğu vardır. Bu nedenle de güven, başarı kazanılamaz.
Eğer süreç gerçekten iyi niyetle yürütülüyor, bilinçli kamuoyu desteği isteniyorsa, açıklık getirilmeli, şeffaflık sağlanmalıdır. Konu, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ilgilendirmektedir. Gizlilik kargaşa doğurur. İstenen, planlanan da Türk-CIA Kürt’ü çatışması yerine Türkler arasında bir çatışma çıkarmak mıdır?

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları