Öztin Akgüç

Ekonomide Başarı(!)

02 Kasım 2012 Cuma

\n

AKPnin en başarılı yönü algılandırma yönetimini iyi uygulaması. Bu yönetim tarzında olayın ne olduğu, nasıl geliştiği önemli değil, nasıl gösterildiği, kamuoyuna nasıl sunulduğu önemlidir. Nitekim otoriter, oligarşik bir yönetime gidiş, baskı, partizanlık, ötekileştirme, bu yönelişin hukuki altyapısının hazırlanması, ileri demokrasi, demokratikleşme, askeri vesayetten kurtulma, özgürleşme gibi sunulabilmekte, kamuoyunda böyle bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır.

\n

Hangi açıdan bakarsanız bakın, ekonomik başarısızlık olarak yorumlanacak sonuçları da AKPnin en büyük başarısı olarak kamuoyuna duyurulmaktadır. Yandaş diye nitelendirilen, çeşitli kaynaklarla beslenen medyanın yanı sıra her dönem iktidarla iyi geçinerek iş yürüten işadamları, belli mevkilere kişisel nitelikleriyle değil, partinin, cemaatin itelemesiyle gelmiş bürokratlar, ekonomist diye sunulan, en azından ne ölçüde ekonomi bildikleri kuşkulu program yapımcıları, tarafsız yaftası altında örtülü destekçiler, sesyayar olarak kullanılan bilim adamları, Sayın RTE gözünde boş yere kötü kişi olmayayım diye düşünen yöneticiler, konuları pek bilmeyen malumatfuruş yazarlar AKPnin algılandırma yönetimini başarılı yürütmesinde araç olmakta, uygun ortam yaratmaktadırlar. Kamuoyunun yeterli bilgi sahibi olmaması, kandırılmaya yatkın oluşu, kamuoyunu uyaranların, uyaracak olanların çeşitli şekillerde dışlanmaları da algılandırma yönetiminde başarı sağlayan diğer bir etken olmaktadır.

\n

Düşünceyi açıklamanın suç olarak nitelendirilmesi, dış çevrelerden gelen bazı uyarılar, uzun süren tutuklamalar, siyasal amaçlı olduğu izlenimi uyandıran ve bir türlü sonlandırılamayan davalar, yüz kızartıcı uluslararası istatistikler, Sayın RTEnin kişisel yol haritasına uygun yasal düzenlemeler, yargı kararları, hatta sivil(!) anayasa hazırlıkları, tüm bunlar, demokratikleşme yaygarasının geçerliliği konusunda ciddi kuşkular uyandırmaya, algılandırma yönetiminin başarısına gölge düşürmeye başlamıştır.

\n

Türkiyede 1950li yıllardan itibaren ekonomik başarı edebiyatı yapılmış; görülmemiş kalkınma, hızlı büyüme, dünyaya örnek olma, güçlü ekonomiler sınıfına atlama aşamaları birbirini izlemiştir. Şehirlerde çoğalan gökdelenler, AVMler, motorlu araç sayısı, iç tüketimde artış, yapılan çevre yolları, toplumda böyle bir izlenimin güçlenmesine yol açmıştır.

\n

Dünyanın ekonomik en güçlü, 17nci ya da 18inci ülkesi olarak övündüğümüz AKP döneminde alınan sonuçlar nesnel ölçülere vurulduğunda, başarı değil göreceli bir başarısızlık tablosu ortaya çıkar. Yavaş büyüme, azalan iç tasarruflar, artan dış borçlar, büyüyen cari açıklar, montaj ağırlıklı sanayi, sınaileşmede yapısal bozulma, kamunun mülksüzleştirilmesi, kamu kaynaklarının kurutulması, geleceğin tüketilmesi, uzun süreli bir durgunluğa girişin başlangıcı... Verilen görüntüye, propagandaya karşın fiilen alınan sonuçlar böyle özetlenebilir.

\n

2001 krizi sonrası olması nedeniyle bir ölçüde baz etkisi taşıyan TÜİKin de katkısı olduğu düşünülen 2002-2012 on yıllık dönemde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 5.1dir. Bu hız, Türkiyenin 1933-1938 döneminde uyguladığı Iinci Sınaileşme Planında ve 1960 sonrası uyguladığı I ve IInci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemlerinde ulaştığı ortalama büyüme hızlarının gerisindedir.

\n

Kaldı ki Türkiye anılan dönemlerde çok sınırlı bir dış borçlanma, Iinci Sınaileşme Planı döneminde cari işlemler açığı vermeden gerçekleştirirken, AKPnin iktidar döneminde 2002 yıl sonunda 130 milyar USD olan dış borç stoku 2012 yılı ortalarında 318 milyar USDye çıkmış, yine ekonomi 2002 yılı sonrası 10 yıllık dönemde (2012 yılında 60 milyar USD açık verileceği varsayımı ile) 359 milyar USD açık vermiştir.

\n

İhracat artışı büyük bir başarı göstergesi olarak sunulurken, 2002 yılında 15 milyar USD olan dış ticaret açığı, 2011 yılında 106 milyar USDye yükselmiş, ihracatın ithalatı karşılama oranı 2002 yılında yüzde 70 dolayında iken, 2011 yılında yüzde 56ya değin gerilemiştir.

\n

Bütçe açıklarının GSYHye oranının azalmasına karşın sürmesi, iç borç stokunda da sürekli artışa yol açmış, 2002 yılı sonunda 150 milyar TL olan iç borç stoku, 2012 yılı ortalarında 383 milyar TLye yükselmiş olup borçlanma süreci sürmektedir.

\n

İç tasarruf oranı ciddi biçimde düşmüş, 2002 yılında yüzde19 olan iç tasarruf/GSYH oranı, 2011 yılında yüzde 13.3e değin gerilemiştir. Toplum üreten, tasarruf eden toplum olmak yerine borçlanarak tüketen toplum haline gelmiş, bunun etiketi de refah artışı olmuştur.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları