Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ekonomide Başarı(!)
AKP’nin en başarılı yönü algılandırma yönetimini iyi uygulaması. Bu yönetim tarzında olayın ne olduğu, nasıl geliştiği önemli değil, nasıl gösterildiği, kamuoyuna nasıl sunulduğu önemlidir. Nitekim otoriter, oligarşik bir yönetime gidiş, baskı, partizanlık, ötekileştirme, bu yönelişin hukuki altyapısının hazırlanması, “ileri demokrasi, demokratikleşme, askeri vesayetten kurtulma, özgürleşme” gibi sunulabilmekte, kamuoyunda böyle bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır.
\nHangi açıdan bakarsanız bakın, ekonomik başarısızlık olarak yorumlanacak sonuçları da AKP’nin en büyük başarısı olarak kamuoyuna duyurulmaktadır. Yandaş diye nitelendirilen, çeşitli kaynaklarla beslenen medyanın yanı sıra her dönem iktidarla iyi geçinerek iş yürüten işadamları, belli mevkilere kişisel nitelikleriyle değil, partinin, cemaatin itelemesiyle gelmiş bürokratlar, ekonomist diye sunulan, en azından ne ölçüde ekonomi bildikleri kuşkulu program yapımcıları, tarafsız yaftası altında örtülü destekçiler, sesyayar olarak kullanılan bilim adamları, Sayın RTE gözünde boş yere kötü kişi olmayayım diye düşünen yöneticiler, konuları pek bilmeyen malumatfuruş yazarlar AKP’nin algılandırma yönetimini başarılı yürütmesinde araç olmakta, uygun ortam yaratmaktadırlar. Kamuoyunun yeterli bilgi sahibi olmaması, kandırılmaya yatkın oluşu, kamuoyunu uyaranların, uyaracak olanların çeşitli şekillerde dışlanmaları da algılandırma yönetiminde başarı sağlayan diğer bir etken olmaktadır.
\nDüşünceyi açıklamanın suç olarak nitelendirilmesi, dış çevrelerden gelen bazı uyarılar, uzun süren tutuklamalar, siyasal amaçlı olduğu izlenimi uyandıran ve bir türlü sonlandırılamayan davalar, yüz kızartıcı uluslararası istatistikler, Sayın RTE’nin kişisel yol haritasına uygun yasal düzenlemeler, yargı kararları, hatta sivil(!) anayasa hazırlıkları, tüm bunlar, demokratikleşme yaygarasının geçerliliği konusunda ciddi kuşkular uyandırmaya, algılandırma yönetiminin başarısına gölge düşürmeye başlamıştır.
\nTürkiye’de 1950’li yıllardan itibaren ekonomik başarı edebiyatı yapılmış; görülmemiş kalkınma, hızlı büyüme, dünyaya örnek olma, güçlü ekonomiler sınıfına atlama aşamaları birbirini izlemiştir. Şehirlerde çoğalan gökdelenler, AVM’ler, motorlu araç sayısı, iç tüketimde artış, yapılan çevre yolları, toplumda böyle bir izlenimin güçlenmesine yol açmıştır.
\nDünyanın ekonomik en güçlü, 17’nci ya da 18’inci ülkesi olarak övündüğümüz AKP döneminde alınan sonuçlar nesnel ölçülere vurulduğunda, başarı değil göreceli bir başarısızlık tablosu ortaya çıkar. Yavaş büyüme, azalan iç tasarruflar, artan dış borçlar, büyüyen cari açıklar, montaj ağırlıklı sanayi, sınaileşmede yapısal bozulma, kamunun mülksüzleştirilmesi, kamu kaynaklarının kurutulması, geleceğin tüketilmesi, uzun süreli bir durgunluğa girişin başlangıcı... Verilen görüntüye, propagandaya karşın fiilen alınan sonuçlar böyle özetlenebilir.
\n2001 krizi sonrası olması nedeniyle bir ölçüde baz etkisi taşıyan TÜİK’in de katkısı olduğu düşünülen 2002-2012 on yıllık dönemde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 5.1’dir. Bu hız, Türkiye’nin 1933-1938 döneminde uyguladığı I’inci Sınaileşme Planı’nda ve 1960 sonrası uyguladığı I ve II’nci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemlerinde ulaştığı ortalama büyüme hızlarının gerisindedir.
\nKaldı ki Türkiye anılan dönemlerde çok sınırlı bir dış borçlanma, I’inci Sınaileşme Planı döneminde cari işlemler açığı vermeden gerçekleştirirken, AKP’nin iktidar döneminde 2002 yıl sonunda 130 milyar USD olan dış borç stoku 2012 yılı ortalarında 318 milyar USD’ye çıkmış, yine ekonomi 2002 yılı sonrası 10 yıllık dönemde (2012 yılında 60 milyar USD açık verileceği varsayımı ile) 359 milyar USD açık vermiştir.
\nİhracat artışı büyük bir başarı göstergesi olarak sunulurken, 2002 yılında 15 milyar USD olan dış ticaret açığı, 2011 yılında 106 milyar USD’ye yükselmiş, ihracatın ithalatı karşılama oranı 2002 yılında yüzde 70 dolayında iken, 2011 yılında yüzde 56’ya değin gerilemiştir.
\nBütçe açıklarının GSYH’ye oranının azalmasına karşın sürmesi, iç borç stokunda da sürekli artışa yol açmış, 2002 yılı sonunda 150 milyar TL olan iç borç stoku, 2012 yılı ortalarında 383 milyar TL’ye yükselmiş olup borçlanma süreci sürmektedir.
\nİç tasarruf oranı ciddi biçimde düşmüş, 2002 yılında yüzde19 olan iç tasarruf/GSYH oranı, 2011 yılında yüzde 13.3’e değin gerilemiştir. Toplum üreten, tasarruf eden toplum olmak yerine borçlanarak tüketen toplum haline gelmiş, bunun etiketi de refah artışı olmuştur.
\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür