Öztin Akgüç

Demokrasiye Evrilememe

02 Mart 2014 Pazar

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana nerdeyse yetmiş yıl geçti. En çok kullanılan sözcüklerin başında demokrasi geliyor. Demokratik bir düzen en azından bir kesimin özlemi olarak kalıyor. Rejim, aradan bunca yıl geçmesine karşın bir türlü demokrasiye evrilemiyor.
De facto olarak, ülkede fiilen kurulan otokratik, tek kişinin mutlak biçimde iktidara sahip olduğu düzene şimdi yasal altyapı oluşturulmaya, hukuki bir kisve verilmeye çalışılıyor. Uygulamalar 1930’ların Hitler Nazi düzenini çağrıştırıyor. Benzerlikler dile getiriliyor.
Hitler düzenini çok net olarak anımsamıyorum, ama 1950-1960 Demokrat Parti, Menderes dönemini, üniversite öğrencisi, 1955 yılından itibaren de bir alt düzey bürokrat, Maliye Bakanlığı hesap uzman muavini ve hesap uzmanı olarak yaşadım. Özellikle 1955 sonrası yaşananlarla günümüz arasında benzerlikler, ortak noktalar var.
O dönemde HSYK yoktu, ama gerek de duyulmuyordu. Görülen lüzum üzerine yargıçları görevden alma, azil düzeneği vardı. Bakanın azil, görevden alma yetkisi temyize (Yargıtay’a) değin uzanıyordu. İktidarın istekleri, buyrukları doğrultusunda karar almayan, kararlara katılmayan yüksek yargıçlar bir günde emekliye sevk ediliyordu. Ankara Cezaevi’nde gazeteciler için “Hilton Koğuşu” oluşturulmuştu. Türkiye’nin Hüseyin Cahit Yalçın, Metin Toker, Bedii Faik, Falih Rıfkı Atay, Nihat Erim, Şinasi Nahit Berker gibi tanınmış yazarları, Ratip Tahir Burak gibi çizerleri ya içeriye alınıyor, ya ağır tazminat ödemeye hüküm giyiyor ya da haklarında ceza davaları sürüyordu.
Bürokraside tam partizanlık gözlemleniyordu. Bir iktidar “Altmış üç valisi ile gelir ve gider” anlayışı yönetime egemendi. Üniversitelerde istenmeyen hocalar uzaklaştırılıyor, dekanlar görevden alınıyordu.
Yalakalık yine yaygındı; yandaş basın o tarihlerde besleme basın olarak tanımlanıyor, kamu kaynakları, resmi ilanlarla besleniyordu. Radyo tam iktidar borazanı olarak günümüzü pek aratmıyordu. Haksızlık etmeyeyim, günümüz kadar da düzeysiz değildi.
Kişi zengin etme, örgütü besleme çeşitli yollarla sürüyordu. O dönemde döviz tahsisi, kotalardan pay, Türk parasının kıymetini koruma çerçevesinde yayımlanan tebliğler dış ticaret sirkülerleri, KİT ürünlerine zam gibi yöntemlerle çıkar sağlama yaygın biçimde uygulanıyordu.
Doğrudan alo hattı var mı idi? Pek bilmiyorum. Ama dolaylı “beyefendinin talimatı, beyefendinin istekleri” biçiminde ileti aktarımı yaygındı.
O dönemi yaşayanlar biber gazına benzer gazlar dahil, günümüzle başka benzerlikler de bulabilirler. Ancak her şeye karşın o dönemde baskılara direnen bürokratlardan, kara cüppeliler diye nitelendirilen hocalardan yükselen onurlu sesler duyulurdu. Vatan Cephesi uygulamasına, baskına karşın, zararı göze alıp partisinden istifa etmeyen, direnen gururlu, gerçek işadamları vardı. Yalnız yolsuzluk, günümüz kadar yaygın değildi, sınırlı düzeyde kalıyordu. Günümüzde ne yazık ki bu tür kişiler görülmüyor; tepkiler, onurlu sesler duyulmuyor. Yalakalık, bilgisizlik, niteliksizlik daha alt düzeylere devrilmiş durumda. Alo hattı daha etkin. Ancak çoğu kez gereksiz. Çoğu yönetici, işadamı, bürokrat, yazar, üniversite hocası uzaduyum yoluyla Sayın Başbakan’la temas kurup Başbakan’ı alo zahmetinden de kurtarıyor. Başbakan’ın sezintileri, istekleri doğrultusunda kararlar alıyor, demeçler veriyor, övgüler yağdırıyor. Atama, işten uzaklaştırmalar yapıyorlar. Aloya gerek bırakmıyorlar.
Niçin düzen, demokrasiye evrilemiyor da daha gerilere, Hitler düzenine doğru devriliyor? Demokrasi özgürlüklere öncelik veren, onurlu, mücadeleci, kişiler, çıkar hesabı yapmayan, özgüveni olan bireylerin düzenidir. Her rejimin, her düzenin kendine uygun birey tipi vardır.
Özgürlüğü, bağımsızlığı önemsemeyen, onurunu koruyamayan özsaygısı olmayan, baskı karşısında ürken, el öpmekten, iki büklüm olmaktan, ar duymayan, güçlü gördüklerince aşağılandıklarında alkış tutan, kişiliği gelişmemiş, yalakalığı bir yaşam tarzı olarak benimsemiş bireylerle demokratik düzen kurulamaz. Bireyi, önce insan olduğuna inandırmak gerekiyor.
Yetmiş yıllık bir başarısızlığa karşın yine de demokrasi tutkusundan vazgeçmemek gerekiyor. ABD, hatta AB tipi demokrasi değil, insan onuruna en yaraşır düzeni kurma çabası her koşulda sürdürülmelidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları