Özgen Acar
Özgen Acar ozgenacar@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Pandora- Ayakkabı Kutusu!

21 Aralık 2013 Cumartesi

Cumhuriyet’te Ayşe Sayın’ın dün sözünü ettiği, “Pandora’nın Kutusu” öyküsü, siyasal yaşamda başköşeye oturdu. Yunan mitolojisine göre baş tanrı Zeus, kendisinden çaldığı ateşi insanlara veren Prometeus’un kardeşi Epimeteus’un karşısına, çamurdan yapılma, kışkırtıcı güzellikteki Pandora’yı çıkarır. Ağabey, kardeşinin Pandora ile evlenmesini engelleyemez.
Zeus, çifte düğün hediyesi olarak bir “çömlek (kutu) gönderir, kapağının asla açılmamasını da söyler. Ne var ki Pandora dayanamaz, bir süre sonra kapağı açar, içindeki kötülükler dünyaya yayılarak, insanlara bela olur. Pandora, kutuyu kapatınca, içinde sadece “insanların umudu” kalır.

***

Türkçede “Besle kargayı oysun güzünü…” deyişi vardır. Cemaat oyları ile iktidar olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için “Tarzan güç durumda!” benzetmesi yapılıyor.
Yılda 4 milyar liralık dershane çıkarına taş koyulan cemaatin tepkisine “Ne istediler de vermedik!!!” diyen Erdoğan, tükürdüğünü yalayıp kararı 2015 seçimleri sonrasına değin kuluçkaya yatırdı. Böylece yerel, cumhurbaşkanlığı, genel seçimlerde cemaatin desteğini hedefledi.
Ancak ok yaydan çıkınca, Erdoğan’a sert tepkiler gösterildi, “cemaatin milletvekili” denilen Hakan Şükür AKP’den istifa etti. Yandaş Hüseyin Gülerce, istifa hakkında, “AKP, bunu, en samimi, son uyarı olarak algılamalıdır!” diyor.
Ardından, üçü oğulları ile bağlantılı 4 bakanın yolsuzluğu patladı. Türkiye’de hiçbir hükümetin adı bu denli yolsuzluğa karışmadı. Cemaat, “Pandora Kutusu” yerine “ayakkabı kutusu” rezaletini açtı!

***

Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki “yetki piramidi”, İçişleri Bakanlığı için de geçerlidir. Piramidin tepesinde, bakan, en altta memurlar vardır. 4.5 milyon dolarlı “ayakkabı kutusunu” saptayanların, emniyet müdürü ile valiye çaktırmadan ortaya çıkarmalarını kutlamak gerekir. Eğer bildirselerdi, olay ya hasır altı edilecek ya da pislik halı altına süpürülecekti.
Arkadaşımız İlhan Taşcı’nın 20 Ağustos 2008’de Cumhuriyet’teki “8 yılda kayıtlara alınan 84 dosyadan yalnızca birinden beraat etti, 20 dosya afla ertelendi. Erdoğan’ın sicili bozuk!” haberini anımsayalım…
Eski İstanbul Valisi Erol Çakır, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken yolsuzlukları için dava açılması yazısını Bakanlığa göndermişti. Sonrasında Çakır görevden alınmış, bugünkü İçişleri Bakanı Muammer Güler yerine getirilmiş, ardından Erdoğan başbakan olabilmişti.

***

Başbakan, “Devlet içindeki devlet çetesi ortaya çıkarılacak!” diyor… Peki, devlet bu denli “atalet” içinde olabilir mi? “Yedirmem!” dediği MİT Müsteşarı neredeydi?
Oğlu, bu olaya karışmamış dahi olsa, istifa etmesi gereken İçişleri Bakanı ne yaptı? Başta İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile 40 kadar emniyetçiyi masalarından uzaklaştırdı. Bu koşullarda “soruşturmanın selameti” gerçekleşebilir mi? Oysa bu durumda “Görevlerini sürdürsünler” denilmesi gerekmez miydi?
Başbakan, “Devlet içindeki bu örgütlenmeyi kesinlikle meydana çıkaracağız. Babamızın oğlu olsa dinlemeyiz” diyor, ama, “Bakan arkadaşlar bize ‘müsaade’ diyebilirler!” diye de ekliyor. Bu bakanların olay ortaya çıktığında masalarını toplamaları gerekmez miydi?
Olayların yorumunu İngiliz BBC Gülen-Erdoğan arasında yeni bir fay hattı” sözleri ile yaparken, Amerikan Vall Street Journal gazetesi “Gezi olaylarından sonra, Erdoğan’a en büyük darbe” diye yazdı. Bir soldan, bir sağdan gelen yumruklar devrede…  

Sarraf’ın altınları!
Bu köşede birkaç kez ABD ve AB’nin İran’a yaptırımlarının Türkiye’ye etkilerinden söz ederken, Halk Bankası bağlantısına da değinmiştik. 
Batı, nükleer silah peşindeki İran’a ekonomik yaptırıma 2010’da başladı. İran’dan petrol ve doğalgaz alan Türk hükümetini güç durumda bırakmamak için kapı biraz aralandı. Ancak 2012’de yaptırımların kapsamına “döviz” de alındı. 
Bunun üzerine Tahran ve Ankara değişik bir çözümü devreye soktular. Kamu şirketi Halk Bankası’nda “İran Devleti” adına açılan hesaba Türkiye, akaryakıt parasını yatırdı. 
İran, hesaptan çektiği parayla aldığı altınları Tahran’a gönderdi. Türkiye’den İran’a 2011’de 54 milyon dolarlık altın satılırken, Halk Bankası’nın devreye girmesi ile geçen yıl altın satışı 6.258 milyon dolara fırladı! Bu yükseliş üzerine temmuzda altın satışına da yasak gelince, rakam 1.661 milyona geriledi! 
Bazı soyadları vardır, sahibiyle örtüşmez… Örneğin adamın soyadı uzundur, ama boyu çok kısadır ya da kabadayıdır ama ödlektir. Bu altın ticaretinin odağındaki kişinin soyadı yaptığı işe tıpatıp uyuyor. Bakû doğumlu, genç Reza Zarrab “Sarraf” birkaç yıl içinde milyarderliğe yol aldı. Halk Bankası’nın genel müdürünün yanı sıra dört bakan ile üçünün oğullarının karıştığı yolsuzluk olayında Sarraf’ın başrolde olduğu açıklandı. 
ABD Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarat Sorumlu Müsteşarı David Cohen tam bu sırada Ankara’ya geldi! Cohen, yolda iken Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Harf“yolsuzluğa” ilişkin soruyu şöyle yanıtladı: 
“Gelişmeyi yakından izliyoruz. Açıkça şunu tekrarlayacağız ki; Türkiye’nin adalette, çağdaşlıkta, yargı sisteminde yüksek boyutlara ulaşmasını umarız. Başkaca yorumumuz yok!” 
Gazetecilikte temel bir kural vardır! Bir yetkili, bir soruya üç yanıt verilebilir: “Evet doğru… Hayır yanlış… Yorum yok…” Üçüncü yanıt ise “Doğru, ama şu anda bekle-gör yolunu seçiyoruz” anlamını taşır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları