Özgen Acar
Özgen Acar ozgenacar@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Mekke’nin Fethi…

02 Ocak 2015 Cuma

Eski adı “Bekke” olan, “ev” anlamına gelen “Mekke”nin fethinin 1384. yıldönümünün kutlanmasına, Türkiye’de değişik törenlerle dün başlandı.
Mekke doğumlu Hazreti Muhammed 1 Ocak 630’da ordusu ile Medine’den yola çıktı. Mekke’deki en güçlü kabile Hz. Muhammed’in kökenini de oluşturan Kureyşilerdi. Hz. Muhammed, kendi kabilesini yenerek 11 Ocak’ta Mekke’yi ele geçirdi.
Müslümanlarca “Allah’ın tektanrı inancının” karşılığı olan “tevhidin” merkezi niteliğindeki “Kâbe” Mekke’de idi…

***

Yazın karanlık gecelerde, gökyüzündeki “yıldız mehtabından!” söz edilir, “kayan yıldızlar” görülür. Bunlar “yıldız” değil “göktaşıdır”… Bunları gören vatandaşların yorumları ise “Gökten nur yağıyor!” biçimindedir. Yağan, “nur (ışık)değil, göktaşıdır…
Güzel bir kızın mini eteğinin altında güzel bacaklarının görünmesi “Gökten başımıza taş yağacak!” diye yorumlanır! Buradaki “taş” sözcüğü doğrudur, yağanlar göktaşlarıdır…
Kâbe’nin kutsallığı gökten düşmüş bir “kara taştan” gelir. Bu göktaşı, İslamiyetten yaklaşık iki bin yıl önce, “tektanrı inancını” yaratan Urfalı hemşerimiz Hazreti İbrahim’in döneminde düşmüş olmalıydı.
Hz. İbrahim, kurban edemediği oğlu İsmail’e “Bana bir taş getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim” demiş. Oğul da yandaki tepede bulduğu 18 cm. yarıçapında, yumurta biçimli bu kara göktaşını babasına vermiş.
Mekke’de “tavaf edilen (çevresinde dönülen)göktaşı, Sivrihisar’ın Ballıhisar köyündeki Pessinus antik kentine düşen kara göktaşından farksızdı. Frigler, o noktayı anatanrıça Kibele için tapınak yapmışlardı!
“Güney” anlamındaki “kıble” sözcüğü Arapça değil, Anadolu kökenli “Kibele”den gelir, Arapçası “Hacer-i Esvet”tir. Hacer (taş) esvet (kara)”, yani “kara taş” demektir. Mekke’deki kara taş başlangıçta bir bütündü, zamanla 12 parçaya ayrıldı, Mekke’de 8 parçası kaldı.
Biri İstanbul’da Kanuni’nin Süleymaniye Camisi’nde, üçü de ünlü sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa’nın camisinde “kutsal emanet” olarak bulunmaktadır. Parçaları Mekke’den İstanbul’a bir “haremağası” getirmişti! Garip bir rastlantı, Kibele’nin rahipleri de hadımdılar!
Romalılar, Pessinus’tan Kibele’nin kara göktaşını Roma’ya götürdüler, orada bir tepede tapınak yaptılar. Kibele inancı Ballıhisar köyünden Roma’ya ihraç edildi.
Puta tapılmasını yasaklayan İslamiyete inananların milyonlarcası ise günümüzde bu taşın çevresinde dönüp duruyor! Bu taş parçalarının bulunduğu “Mescidi Haram’ın” içine 1986’da girebilme şansını elde etmiştim. Bu yapıyı çevreleyen Kâbe’nin avlusu Kanuni’nin emriyle genişletilmişti. 500 kadar, “revaklı (portiko - sundurmalı alan - sütunlar üzerindeki kemerli)yapıyı Mimar Sinan planladı, 1590’da mimar Mehmet Ağa uyguladı.

***

1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı işgali ile Hicaz’ın da egemenliği Osmanlılara geçti. Yerel kabilelerin Mekke’yi yönetmeleri benimsendi. Kabileler arasındaki mezhep kavgaları üzerine 2. Mahmut, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’yı Mekke’de Osmanlı egemenliğini yeniden kurması için görevlendirdi. İstek 1813’te gerçekleşti.
2002’de Suudiler Mekke’de Kâbe’yi de koruyan Osmanlıların Ecyad Kalesi’ni yıktılar. Bu yıkım üzerine Türkiye Suudilere nota verdiyse de aldıran olmadı. Yerine gökdelenler, oteller yapıldı. Dini bütün Türkler de bu binalarda Kâbe’ye nazır daireler satın aldılar!
Sıra Sultan Abdülaziz ve 2. Abdülhamit dönemlerinde Kâbe çevresinde, kalabalık ziyaret günlerinde güneşten ya da yağmurdan korunulması için yaptırılan Osmanlı “revaklarının” yıkılmasına geldi. Yıkım sürüyor!

***

Dün başlayan Mekke kutlamalarından biri de Ankara’da Etimesgut’taki “Tevhid Camisi”nde idi. Gönderilen bir iletiden öğrendiğim kadarı ile sabah namazındaki kutlamada Dr. Hasan Tahsin Feyizli sunum yapacak, öğrenci korosu da ilahiler söyleyecekti.
Bu kutlamada en ilginç olay ise hiç kuşkusuz namaza katılacaklar arasında çekilecek kurada beş kişiye “Kâbe örtüsü” hediye edilecekti. Örtüleri kimin kazandığını bilmiyorum.
Ama dün sabah bir gazetemizde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in açıklamasını okudum. Başkan “Noel, çam ağacı, kumar, içki, spor toto, loto gibi insanı kendisinden geçiren ve Rabbinden uzaklaştıracak davranışlarla birleşerek toplumun yozlaşacağını” söylemişti. Peki, camide kura ile çekim yapılması yozlaşma değil miydi?
Kaldı ki “Kâbe örtülerinin” ilginç bir geleneği var. Osmanlı, her yıl bu örtüleri Bursa ipeğinden dokutarak Mekke’ye gönderir, eskileri Kâbe’nin bakıcısı aileye bırakırdı. Bazıları da Topkapı Sarayı’ndadır.
Bakıcı aileler zamanla bu örtüleri zengin Müslümanlara yüksek bedelle satar oldular. Sonraları yabancı müzayede evlerince açık artırmaya çıkarıldılar. 2006’da Bonhams müzayede evi 3. Selim’in Kâbe’ye gönderdiği (!) bir örtüyü satışa sundu. Hint kökenli Bhailok 275 bin sterline (yaklaşık 1 milyar lira) örtüyü kazandıysa da biri kulağına “Perde, özgün değil, çakma...” sözlerini fısıldadı.
“Çakma Kâbe örtüsü kurbanlarının” sonuncusu Bhailok’a “Estarül Haremeyn” kitabı ile dünyada bu konunun en önemli uzmanı olduğunu kanıtlayan Doç. Dr. Hülya Tezcan önerildi. Londra’ya giden Tezcan, “Özgün Osmanlı değil, dönemin kopyası…” görüşünü bildirdi. Sothby’s müzayede evinin “değer biçemediği!” bir başka “çakma Kâbe örtüsüne” ise alıcı çıkmadı!
Şimdi merak ediyorum Diyanet İşleri bu “kura” için ne diyecek? Çakmasına gerçek kanısıyla 1 milyon lira ödenen Kâbe örtüsünün Ankara’daki 5 talihlisi ne düşünüyor? Ya da bu kurayı düzenleyen Ankara Ferda Koleji yönetimi bu Kâbe örtülerinin kaynaklarını nasıl açıklayacak?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları