Özgen Acar
Özgen Acar ozgenacar@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Araplaşan Türkiye!

16 Aralık 2014 Salı

Genç yaşta yitirdiğimiz müzisyen Barış Manço ne demişti? “Hem de oynayıverekten bindik bir alamete, gediyoz gıyamete!”

***

“Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin” anayasasının 26. maddesinin birinci fıkrası ne diyor?
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”

***

Önceleri “paralel devlet” sahnede değildi. 1920’lerde Kuran’ı kendi inanç ve çıkarları doğrultusunda 25 ciltlik “Risale-i Nur” yayını ile yorumlayan Bediüzzaman Said Nursi “demokratik ve laik cumhuriyeti” hedef almıştı. Sürgün yaşadı, cezaevlerinde yattı.
1925’te Kürtlere bağımsızlık sevdasıyla ortaya çıkan Şeyh Said isyanını yaşadı. Şeyh Said ve arkadaşları idam edildi. Kürtlere bağımsızlık için 30 bin kişinin katili olan ve idamdan kurtulan Abdullah Öcalan ile Sultan hazretlerinin “barış çubuğunu” yakmaya uğraştıkları şu günlerde, Diyarbakır’da bir meydana “resmen” Şeyh Said’in adı verildi.

***

“Risale-i Nur” öğrencilerinden Fethullah Gülen (Feto) hazretleri aldı başını gitti. Öteki cemaat ve tarikatları, kurduğu “güçlü ekonomi altyapı” ile ezdi geçti. Said Nursi gibi bugün sürgünde…
Ekonomi altyapı oluşurken “paralel ortak” Sultan hazretleri de başbakanlığa, sonra da cumhurbaşkanlığına yükseldi. Bu tırmanışta “paralelin kumpasları” ile generaller, gazeteciler, Ergenekon ve Balyoz palavraları ile hapse atılarak sözde “darbe” önlenmek istendi.
Geometri ve fizik bilimcilerine göre “paralel uzayda” kesişirmiş! Ancak Türkiye’deki “paralel” aralarındaki “ekonomik çıkar sürtüşmesi” ile kısa sürede kesişti. Başta Sultan’ın oğlu olmak üzere 4 bakanın yolsuzlukları 17-25 Aralık’ta gün ışığına çıktı. Külahlar düştü keller göründü… İster istemez, içerideki generaller ve gazeteciler serbest bırakıldı.

***

Sultan, bir yandan kendisi ile oğlunun telefon konuşmaları için “montaj” derken, öte yandan da ilk kez “paralel” olgusunun varlığını “Başbakan’ın, bakanların telefon konuşmalarını dinleyenler” sözleri ile itiraf ederek, Feto’yu ve örgütünü boy hedefi yaptı.
Bir yıldır “çıkardaş” basında “paralel devlet” haberlerinden geçilmez oldu. “Paralelcilerin” adları açıklanırken, bazıları da gözaltına alınarak, Emniyet’te önemli tasfiyelere gidildi.
Bunlar da yetmedi. Feto’nun medyadaki sözcüleri “Zaman” gazetesi ile “Samanyolu” televizyonu boy hedefi yapıldı. 17-25 Aralık yolsuzluklarına tepkilerin yaşandığı bir ortamda, siyasal kâhin Fuat Avni, Zaman ve Samanyolu’na yapılacak baskının ilk işaretini verdi.

***

“Tarikat, mezhep, cemaat” olguları, yüzyıllar boyunca dönemsel olarak bazı kişilerin Kuran’ı kendi siyasal ve ekonomik çıkarları doğrultusunda yorumlamalarından doğmuşlardır. Örneğin Sultan’ın “Haşhaşiler” dediği mezhep de bunlardan biridir. Günün birinde Nurculardan Mehmet Doğan adında bir kişi, Feto’nun “Risale-i Nur” yorumlarının yanlışlığını vurgulayarak öne çıktı. Molla Muhammed adı takılan bu kişi, Feto karşıtlığını “Reddül Evham” adlı kitap dizisi ile pekiştirdi. 2005’teki bir yazısında “Feto’nun” yıldızının 2014’te söneceği kehanetinde bulundu! Araları o tarihte iyi olan paralelci Feto ile Sultan, “Molla Muhamed”i boy hedefi yaptılar. 2010’da yandaşı 122 kişi ile birlikte gözaltına alındı. 17 ay hapis yattı.
Şimdilerde Sultan, “Bütün cemaatler aynı değildir” sözleri ile geri vitese takarak Molla’yı boy hedefi yapan “Zaman” ve “Samanyolu”na baskınlar düzenletti. Sultan, Feto’nun “Tahşiyeci” dediği, “El Kaide” ve “Hizbullah” benzeri bir silahlı örgüt uyarısını yaptığı Molla’cıları himayesine aldı.
“Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nde” yine bir “laiklik karşıtlığı oluşum” sergilenirken, yine bir başka “düşünce özgürlüğü kıyımı” da yaşanıyor. Nasıl Ergenekon ve Balyoz olaylarında tutuklanan gazetecilerin haklarını savunmuşsak, üstelik 1961’de Nurculuk karşıtlığından hüküm giymiş bir gazeteci olarak; yeni bir “kumpas” olayı ile basın özgürlüğüne vurulan son darbeye de karşıyız.
Son yıllarda Sultan’ın neden olduğu “Araplarda yaşanan dinsel bölünmelerin yarattığı insan kıyımlarının benzerleri” artık Türkiye’de de yaşanıyor. Sultan, laiklik karşıtlığında, sürekli gündem değiştirerek, adım adım hedefine yürüyor. Muhalefet ise tepki demeçleri ile bu adımları yutuyor.
Gün geçmiyor ki din adamları arasında ve camilerde yaşanan laiklik karşıtı bir haber basına yansımasın. Gerçekte üzerinde durulacak sorun burada… Ama kimin umurunda? Ne diyor veziriazam muavini Bülent Arınç? “Üç gün konuşurlar, dördüncü gün biter!”

Şeyhülislam’ın itibarı!
Sultan’ın “AK Saray”ı olur da onun Şeyhülislam’ının Mercedes’i neden olmasın?
Önce Şeyhülislam’a Diyanet Vakfı’nın kasasından alınan makam aracının 1 milyon lira olduğu yazıldı. Sonra bizzat Şeyhülislam’dan bir açıklama geldi. Araba, ihale ile devlet bütçesinden 322 bin liraya alınmıştı.
Geçen ay Türkiye’ye gelen Papa Fransis kendisine bir Fiat araba ayrılmasını önermişti. Ancak güvenlik nedeniyle bu istek kabul edilmemişti. Papa, ayrıca 5 yıldızlı otel yerine Vatikan Temsilciliği konuk odasında kalmıştı.
Ama “itibarını” düşünüp kendisine AK Saray yaptıran Sultan’ın Şeyhülislamı’nın da “itibarı” vardı. Bu nedenle kendisine S-500 tipi lüks Mercedes uygun görülmüştü.
Genellikle aralık ayında kamu bütçelerinde ödenek kalmaz. Maliye Bakanlığı aralık ayında acaba bu aracın ödeneğini nasıl buldu? Ayrıca Şeyhülislam’ın itibarına zarar verilmiştir. Bir ay daha beklenseydi, 2014’ün eski modeli yerine, 2015’in yeni modeli alınsaydı daha itibarlı olmaz mıydı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları