Özgen Acar
Özgen Acar ozgenacar@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Akdeniz’in İki Ucu!

29 Kasım 2013 Cuma

İkisi de dünya coğrafyasında kilit konumdalar. Akdeniz’i biri Süveyş Kanalı ile Hint Okyanusu’na; ötekisi Boğazlar ile Karadeniz’e bağlıyor. İki ülkede de nüfusun çoğunluğu Müslüman… Biri Mısır, ötekisi Türkiye…
Diplomasinin “D”sini bilmeyen bir kişi Dışişleri Bakanlığı’na geldiğinde dış siyasası için komşular ile “0 sorun” dediyse de, son olarak Mısır ile de ilişkiler sıfırlandı. Öncesinde İsrail ve Suriye ile ilişkiler sıfırlanınca büyükelçiler geri çekilmişti.
Şimdi ise Mısır, Türk Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’yı “persona non grata (istenmeyen adam) olarak ülkesinden kovdu! Çıkardaş basın, Ankara’nın Mısır Büyükelçisi’nin uzaklaştırılmasını “Diplomatik küstahlığa anında karşılık, darbeciye non grata…” gibi başlıklarla verdi.
Fransız yazar Edmond Rostand’ın kaleminden çıkan 17. yy. ozanı Cyrano de Bergerac’ın romanı; tiyatroya, sinemaya, operaya konu olmuştur. Çok iyi kılıç kullanan Cyrano, çok güzel konuşsa da bir tutkusu içinde bunalmaktaydı. Çünkü burnu upuzundu… Onunki doğaldı, yalan söyleyen Pinokyo’nunki gibi uzamazdı!
Yetkililerimiz burunlarını uzatıp Suriye’nin, İsrail’in, Mısır’ın iç işlerine sokunca Türkiye’nin çıkarları da önemli zararlara uğruyor. 2005 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın uzantısı olarak iki ülke arasındaki ticaret hacmi 5 milyar dolara, Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim yatırımcılarının Mısır’daki yatırımları ise 2 milyar dolara çıktı.
Mısır’da 14 Ağustos’ta 500 kişinin ölümü ile sonuçlanan ayaklanmanın ardından Büyükelçi Botsalı, Ankara’ya çağrıldı. Mısır da aynı amaçla elçisini Kahire’ye getirtti. Bir süre sonra elçiler görevlerine döndü. O olay bugünün provasıydı.
Şimdi Mısır, büyükelçimizi neden kovdu? Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Darbecilere asla saygı duymayacağız” sözleri bardağı taşıran son damla oldu.
Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sakalla bıyık arasında kalırcasına, “Biz Akdeniz’in iki kıyısında bir elmanın iki yarısıyız. Geçici bir durum…” demek zorunda kaldı.

***

Türkiye ile Mısır arasında yakın tarihte benzeri başka olaylar da yaşandı. 29 Ekim 1932’de Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına fesi ile gelen Mısır Büyükelçisi Abdülmelik Hamza’ya Atatürk, “Türkiye’de fes giymek yasaktır” deyince fesini çıkarmış ancak toplantıyı terk etmişti.
1954’te Kahire’de opera binasındaki resmi kabulde Türk Büyükelçisi Fuad Hulusi Tugay, Başbakan Cemal Abdülnasır’a “Mısır’ı felakete sürüklüyorsunuz. Ben yalnız centilmenlerin elini sıkarım” deyince “persona non grata” ilan edilmişti.
Abdülnasır, aşırı dinci “Müslüman Kardeşler”e karşı darbe yaparken günümüzde de Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi de dinci Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmişti. Tarih tekerrür ediyor, “büyükelçi” Tugay’ın “Ben yalnız centilmenlerin elini sıkarım” demesi gibi Erdoğan da, üstelik “başbakan” olarak, “Darbecilere asla saygı duymayacağız” diyordu.
Tugay’ın yarattığı bunalım onlarca yıl sürmüştü, bakalım Erdoğan’ınki kaç yıl sürecek?

Malta Şahini…

Dünya müzayedelerinde yalnızca sanat yapıtları değil, Holyvood filmlerinde kullanılan ilginç nesneler, ünlü sanatçıların giysileri de alıcı bulur.
Nev York’ta Bonhams Müzayede evi 1941 yapımı “Malta Şahini” adlı polisiye filmdeki “şahin” heykelini 4 milyon dolara (8 milyon liraya) adı açıklanmayan bir kişiye sattı.
Türkiye ile bağlantılı olan “şahin” için önce filmin romanının yazarı Dashiell Hammett’e kısaca göz atalım. Hamallıktan başlayan yaşamöyküsü, ünlü “Pinkerton Dedektiflik Bürosu”nda özel dedektifliğe uzandı. Amerika’nın ilk polisiye yazarlarından olan Hammett, ilk romanını 35 yaşında ve bir yıl sonra da “Malta Şahini”ni yazdı.
2. Dünya Savaşı’na gönüllü katıldı, başkanı olduğu “Medeni Haklar Kongresi”ne bağışta bulunanların adlarını açıklamayınca 6 ay hapis yattı. Komunist Partisi üyesi olduğu için Senatör Joseph McCarthy’nin “cadı avı” döneminde sorgulandı.
Usta yönetmen John Huston’un perdeye aktardığı filmde başrolleri Humphery Bogart, Mary Astor, Peter Lorre ve Sydney Greenstreet paylaştı. Tüm dünyada, şimdiye değin çevrilen birkaç yüz bin film arasında “Malta Şahini” en iyi 100 film arasında yer alıyor.
Filmdeki olayı algılamak için, bir an o günlerin Osmanlı tarihini anımsayalım. 1538’de Barbaros Hayrettin, Batı dünyasının amirali Andre Doria’nın donanmasını yenerek Akdeniz’e egemen olmuştu. Osmanlı korsanları Akdeniz’de cirit atmaya başlamışlardı.
Filmde öykü bu deniz savaşından bir yıl sonra, Rodos şövalyelerinin İspanya kralına gönderdikleri, içi görkemli mücevherlerle dolu, dışı som altından hediye “şahin” heykeliyle ilgilidir. Bu gizemli şahin, Malta Adası yakınında korsanlarca ele geçirilmiş, sonra kaybolmuştur.
Yıllarca sonra, şahinin som altın olduğunu perdelemek amacıyla üzerinin emaye ile kaplandığı öğrenilir! Şahin, yüzyıllar sonra Konstantinis adlı bir İstanbullu Rum’da ortaya çıkar. Ama yine kaybolur…
Bu kez 1920’li yıllarda İstanbul’da Rus General Kemidov’un eline geçtiği saptanır.
Film 30’lu yılların sonunda Nev York’ta çok çekici bir kadının, bir özel dedektiflik bürosuna başvurup şahinin bulunması için yardım istemesi ile başlar.
Bogart bir özel dedektiftir. Soruşturma sırasında ortağı öldürülür, başka cinayetler de işlenir. Uzakdoğu’dan New York’a gelen bir gemi yanmış ancak kaptan şahini kurtarmıştır. Yaralı kaptan, şahinin peşinde olanların bulunduğu yere ulaşır, herkesin önünde heykeli masaya koyar.
Filmin zengin fakat kötü adamı bir çakıyla şahinin dışındaki emayeyi hırsla kazıyıp altındaki altını görmek ister… Ama ne var ki altın görünmez… Şahinin “çakma” olduğu anlaşılır… Herkes yıkılmıştır…
Film “çetenin, gerçek şahini bulmak için İstanbul’a gitme kararını almaları” ve “Hayallerden yapılmış bir şey…” sözleri ile sona erer. Ya heykel gerçek olsaydı, müzayedede acaba kaça giderdi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları