Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Üç Silahşörler
Yazar Alexandre Dumas’nın (Père) Üç Silahşörler adlı romanı birkaç kez aynı adla sinemaya aktarıldı, uyarlandı. Benim en sevdiğim yapım George Sidney’in 1948 yılında yönettiği filmdir. 1950’lerin başında Mersin’de Güneş Sineması’nda gördüğüm filmin oyuncuları Gene Kelly (d’Artagnan), Van Heflin (Athos) Gig Young (Porthos) Robert Coote (Aramis) Vincent Price (Richelieu), June Allyson (Constance Bonacieux), Lana Turner (Milady, Kontes de Winter) idi.
D’Artagnan rolünde Gene Kelly’yi, Athos’u oynayan Van Heflin’i, masum sevgili June Allyson’u, kötü kadın Lana Turner’i hiç unutamam. Mahallede çocuklar tahta kılıçlarla Üç Silahşörcülük oynardık. Aslında dört olan silahşörler gibi tahta kılıçlarımızı havada birleştirip “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diye bağırdık. Arkadaşlar birliği, arkadaşlar arası dayanışma ruhunun simgesiydi bu haykırış. Sadık ve vefakâr dostlar! Eşitlik, kardeşlik, dayanışma simgesi. Bilmezdik ama toplumculuk kokardı.
***
Korona günlerini, öncesini ve sonrasını düşünürken aklıma geldi film. Herkes dünyanın bütün ülkelerinde şimdi ne olacak diye düşünüyor. “Hepimizin birimiz” için olduğu, ama o “bir”in “hepimiz için” olmadığı günlerden geliyorduk, o günleri yaşıyorduk. Oysa “hepimiz hepimiz için” olması gereken günleri yaşamaktaydık, yaşıyoruz. “Hepimiz hepimiz için” yani kamusal üretim ve ekonomi; hepimiz için ve ihtiyaca göre tüketim düzeni.
Bu satırları 1950’lerde, hatta 1960’larda yazıp yayımlayacak olsam, savcılar fark etmese bile “milliyetçi muhazakâr” müzevir yazarlar polise ihbar ederlerdi. Tıpkı Yılmaz Pütün’ün (Güney) başına geldiği gibi. Yılmaz, Onüç adlı derginin Ekim 1955 sayısında Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri isimli öykü yayımlamış; Toprak adlı dergide İlhan Egemen Darendelioğlu adlı bir müseccel bir komünist avcısı (!) ihbar etmiş ve Yılmaz “komünizm propagandası yapmak” suçundan dolayı hapse girmişti. O yıllarda mahkûm olmuş ve yıllarca hapis yatmış şair ve yazarların dava dosyalarını bulup okuyabilseniz, solun 1920’lerden 2000’lere kadar yaşadığı zulmün boyutlarını anlamakta güçlük çekersiniz.
Günümüzün gazetecileri aynı zulmün hedefi oluyorlar. Yılmaz’ın o öyküsünün müsvettesini ilkin ben ve Nihat Ziyalan okumuştuk. Yılmaz’ın Gençlik Öyküleri’ni bulup okursanız, böyle komünizm propagandası mı olur diye gülmekten çatlarsınız.
***
1950’li yıllarda ben “miras”ın saçmalığına, haksızlığına inanıyordum. Miras insanlar arası eşitsizliğin kaynağıdır. Örneğin dört kişiyiz, fırıncıda dört ekmek var. Aramızdan biri miras yedi, parayı bastırıp dört ekmeğin üçünü alıyor; geriye kalan bir ekmek üç kişiye kalıyor. Koronavirüs tufanı bu düzeni değiştirebilecek mi? Gücü yetecek mi? Bu düzen değişmez ise gerisi havacıva!
Yeni bir komünizm macerası mı istiyorum? Hayır, bu mümkün değil! Çünkü insanlar bir komünist düzeni yönetecek, onun koşullarına yaşayacak kadar insan, adam ve uygar olamadılar. Çoğunluk merdivenin “Rab bana, hep bana” basamağında duruyor.
***
“İnsan ve kamu için ekonomi” düzeyine gelmek için birkaç bin fırın ekmek yemek gerekecek. ABD’ye, Çin’e, Avrupa’ya bakıyorum: Sanayi, tabakhaneye şey yetiştirircesine, virüs mirüs, mesafe nesafe dinlemeden üretime geçmek için üretim kölesi emekçilere işbaşı borozanı çalmaktalar. Neden? Ekonomi çökmesinmiş!!! İyi de virüs dalgası bitene kadar üretim yapmasanız olmaz mı? Valla benim şair aklım olur diyor: İşveren, sanayiciler kasalarındaki anlamsız birikintileri, hükümetler hazinelerindeki savaş, silah ve benzeri cenabetlikler için ayrılmış akçeleri emekçilere ve esnafa ayırabilirler. Bu süre içinde lokanta, kahve, berber gibi esnafa da destekleme yapılır. Daha sonra kahveler, lokantalar açılır ve sonunda hiçbir tehlike kalmayınca yeryüzü hayatı tekrar başlar. Böylesine bir nadas hayatı kaç yıl sürer bunu hesabını toplumcu iktisatçılar çok iyi yapabilirler.
Tarım ve hayvancılığa bağlı üretim düzeni sürse; insanlar otomobillerini, televizyon ve beyaz eşya denen aletlerini beş yıl yenilemeseler; insanlar giysi ve ayakkabılarını her yıl, her ay değiştirmeseler dünya yıkılır mı? Yıkılmaz! İnsanlar aç ve çıplak kalır mı? Kalmaz! İnsani ekonomi çöker mi? Çökmez! Tüketim ekonomisi çöker mi? Çöker! Çöker ama insanlık da kurtulur!
***
Hepimiz “biri” için ekonomi anlayışı çöker, çökmeli zaten! Hepimiz hepimiz için ekonomisi yelken açar. Üç Silahşörler o zaman da okunur, o zaman da seyredilir!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Erdoğan belayı satın aldı
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Ünlü markanın adı bir kez daha listede!