Özdemir İnce

Ortak akılsızlık (2)

27 Ocak 2019 Pazar

Akılsızlığa ortak olanları uyarmak için Hürriyet ve Aydınlık’ta onlarca yazı yazdım. Bu yazıların bir bölümü Türkiye’nin Sırat Köprüsü Açılım Masalı (Tekin Yayınları, 2015) adlı kitabımda yayımlandı. Ayrılıkçı, federasyoncu ütopyaların hiçbiri Türkiye demokrasisine, Cumhuriyetin Kürt kökenli vatandaşlarına ve kimseye bir yarar sağlamadı. Aksine kalıcı bir kaosa yol açtı. Bu yazılardan birini ilgi ve bilginize sunuyorum:

***

BİR ÖRNEK: İSPANYA (1)
“Daha önce de yazmıştım, hiçbir ülke bir başka ülkeye örnek olamaz. Her ülkenin kimliği, kişiliği kendi yapısal hamurundan çıkar.
Türkiye’nin Müslüman ülkelere örnek gösterilmesine karşı çıktığım gibi, İspanya ve benzeri ülkelerin Türkiye’ye örnek gösterilmesini de eleştiririm. Çünkü her ülke kendi özel maddi koşullarının ürünüdür. Almanya federal bir yönetimle yönetilebilir, çünkü Alman birliği sağlanmadan önce aynı coğrafya prenslikler tarafından yönetiliyordu. Birlik sağlandıktan sonra bölgesel özellikler devam etti.
Örneğin, Turgut Özal’ın yaptığı gibi, ABD’nin yönetim tarzı olan eyalet (devlet) sistemini de Türkiye’ye örnek gösterip tavsiye etmek mümkün değil. Çünkü, Türkiye hiçbir zaman eyalet-devletler birliği olarak yönetilmedi. Bu nedenle Türkiye’yi eyaletlere, özerk yerel yönetimlere bölerek yönetmek ülkenin yararına olamaz. Merkezî yönetimin yetkilerini azaltıp etkin bir yönetim kurmak için, içeriği belli olmayan Yerinden Yönetim, Yerel Yönetim, Özerk Yönetim gibi ütopyalar üretmek, yolsuzluk ve rüşvet ocağı ayrılıkçı derebeylikler yaratmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

***

İspanya ile Türkiye arasında hiçbir benzerlik yok mu? Kuşkusuz var. İkisi de büyük bir imparatorluğun bugünkü artıkları.
15-18. yüzyıllarda, Brezilya hariç bütün Güney Amerika, Meksika ve Orta Amerika, Kuzey Amerika’da Kaliforniya ve Teksas, Florida; Küba, Porto Riko; Afrika’da Ekvator Ginesi, Fas; İberik Yarımadası’nda Portekiz ve daha nice ufak-tefek toprak İspanya İmparatorluğu’nu oluşturmaktaydı. “Altın Çağ”da İspanya bir dünya imparatorluğu idi. 1575’ten itibaren bu imparatorluk duraklamaya, Veraset Savaşı’yla (1701- 1713) gerilemeye başladı. 1898’deki İspanya- Amerika Savaşı sırasında bölgedeki son sömürgelerini de (Küba, Porto Riko ve Filipinler) kaybetti.
Osmanlı İmparatorluğu da büyük rakibi İspanya İmparatorluğu gibi Avrupa’daki topraklarını aynı dönemde ve dönemin uzantılarında (1919, Paris Konferansı) kaybetti.
İspanya 1939’da başlayan faşist Franco dönemine kadar rahat yüzü görmedi. 1975’e kadar bir faşist diktatörlüğün sıkıyönetimi altında biraz kalkındı ama inim inim inledi. 20 Kasım 1975’te Franco’nun ölümü ve 27 Kasım 1975’te Juan Carlos’un taç giymesiyle demokratik çağ başladı ve İspanya 1982’de NATO’ya, 1986 yılında Avrupa Birliği’ne girdi.

***

İspanya, topraklarından gelip geçen veya yerleşen halklardan (İberler, Keltler, Fenikeliler, Yunanlar, Kartacalılar, Romalılar, Vandallar, Süevler, Vizigotlar, Araplar, Berberîler, Franklar) bir şeyler almış ve korumuştur. İspanya üç kültür ve inancın (Hıristiyan, Musevi, Müslüman) yüzyıllar boyunca bireşim potası olmuş, bu sayede göz kamaştırıcı bir uygarlık yaratmıştır (...)
Mümkün olsaydı, Türkiye de demokratik ve çok partili rejime 1950’de değil de İspanya gibi 1975’te geçebilseydi çok daha iyi olurdu. İspanyol dilinin “emperial” gücünü koruyup yayması da inceleme konusu olabilir. Ama, İspanya’nın bir tarihsel özelliğini (bölünmüşlüğünü) demokrasinin yansıması olarak görmek Türkiye’yi çok zor durumda bırakır.”

(1) Hürriyet Pazar, 7 Temmuz 2002; Türkiye’in Sırat Köprüsü Açılım Masalı. S. 28  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları