Özdemir İnce

İbni Haldun’u iki türlü okumak

30 Ağustos 2020 Pazar

AKP horantası, yandaşları, beslemeleri, tarikat sapkın ve sapıkları her gün halifeliği, şeriatı gündeme getirdikleri için bir tanım yapmamız kaçınılmaz oluyor: Zaman ve mekânı reddeden İslamcılık, İslamın bedensel ve zihinsel hastalığıdır. Dolayısıyla AKP de hastadır ve sözümüzün muhatabı meclis dışındadır.

Sağlıklı zihin (akıl) dünya işlerinde zaman ve mekân değerlerini ölçü alır, almak zorundadır. Kutsal ya da değil eski metinlerin bu bağlam içinde değerlendirilmesi gerekir. Örnek olması için İbni Haldun’un bir metni üzerinde deneme yapacağız.

***

İçinizden herhangi birinize önemli bir yetki verildiğinde, başka bir deyişle, Tanrı’nın takdiriyle ya da Tanrı’nın hazırlamasıyla, halkın işi, yönetimi ona bırakıldığında, güçlü ve yüce Tanrı’yı unutmamalıdır, ona boyun eğmeyi yeğ tutmalı, güçsüze arkadaş (destek), zulme uğramışa ‘insaflı’ olmalıdır; çünkü halk, Tanrı’nın ailesidir. Tanrı’nın en çok sevdiği kimseler, onun ailesine en arkadaşça (en iyi) davrananlardır.

Kendisine yetki verileniniz adaletle hükmetmeli, onurlulara saygı göstermeli, ‘ganimet’ten alınanları yeterince dağıtmalı, ülkeyi bayındır yapmalı, halk için birleştirici olmalı, halka sıkıntı vermekten uzak durmalı, birileriyle bir araya geldiğinde alçakgönüllü, yumuşak huylu olmalı, haraç (vergi) buyrultularında, kamu hukukuna ilişkin hakların alınışında, dostça tutum göstermelidir.” (Mukaddime 2, Kaynak Yayınları, s.153. Çev: Turan Dursun)

***

Belalı bir işe (siyasal iktidar) bulaştığımın farkındayım. Bu nedenle lafı uzatmayacağım ve rahmetli dostum Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in Anayasa Hukuku (Beta Yayınları) adlı kitabının “Siyasi İktidar” bölümünden yararlanacağım: Kabile şefleri, antikçağda site yöneticileri, feodal senyörler, krallar, imparatorlar, modern milletlerin hükümetleri siyasi iktidara sahiptirler. İnsanlığın varoluşundan bu yana iktidar olgusu ortaya çıkmış ve değişik siyasi yapılara yol açmıştır. Uzun bir süre, iktidar ve büyü birbirlerine sıkı sıkıya bağlı kalmışlar; büyü ve din, iktidarın temelini oluşturmaktaydı. Bu oluşum, neredeyse 19. yüzyıla kadar iktidarın kaynak, dayanak ve meşruiyet kaynağı oldu.

***

Teokratik görüşler göre (Doğaüstü kutsal hukuk doktrini): Tanrı, toplum düzenini ve onun korunması amacıyla iktidarı yaratırken, aynı zamanda iktidarı kullanacak olanı da belirler. Bu görüşe göre, belli bir ülkede iktidar, “Tanrı’nın seçtiği” hükümdara ya da hanedana verilmiştir. Bu görüşün bir safsata olduğunu biliyoruz artık: İlkel insan topluluklarında silah zoru ve güç siyasal iktidarı yaratmış; bu iktidar büyü ve din sayesinde doğaüstü kutsallık kazanmıştır. Tanrı iradesi söz konusu olamaz. Çünkü seçtiklerinin suçlarına ortak olur ve Tanrılığını yitirir.

İbni Haldun’dan alıntıladığımız metin teokratik kutsal hukuk anlayışını temsil etmektedir.

***

Meşruluk anlayışı görecedir, çünkü dönemlere göre değişmiştir. Avrupa’da ilahi hukuka bağlı krallıklar 17. ve 18. yüzyıla kadar dönemin inançlarına göre meşru idi ve monarşiden başka siyasal sistem kabul edilmiyordu. Ancak iktidarın kaynağının ilahi güç olmayıp halka ait olduğu anlayışı ortaya çıkınca meşruluk anlayışı da değişti, laikleşti ve hukuki bir temele oturdu. İlahi hukuka dayanan dinsel meşruluk sona erdi ve halk iradesine dayanan meşruluk anlayışı yerleşti. İlahi ve monarşik egemenlik yerini demokratik egemenliğe bıraktı. Yani halkın egemenliğine.

Şimdi İbni Haldun’un metnini “halkın egemenliği”ne uygun olarak okuyalım:

***

“İçinizden herhangi birinize önemli bir yetki verildiğinde, başka bir deyişle, halkın takdiriyle halkın işi, yönetimi ona bırakıldığında, güçlü ve yüce halkı unutmamalıdır, ona boyun eğmeyi yeğ tutmalı, güçsüze arkadaş (destek), zulme uğramışa ‘insaflı’ olmalıdır; çünkü halk bir ailedir. Halkın en çok sevdiği kimseler, onun ailesine en arkadaşça (en iyi) davrananlardır.

Kendisine yetki verileniniz adaletle hükmetmeli, onurlulara saygı göstermeli, üretilen değerleri hakça dağıtmalı, ülkeyi bayındır yapmalı, halk için birleştirici olmalı, halka sıkıntı vermekten uzak durmalı, birileriyle bir araya geldiğinde alçakgönüllü, yumuşak huylu olmalı, vergi buyrultularında, kamu hukukuna ilişkin hakların alınışında, dostça tutum göstermelidir.”

***

AKP ve İslamcıları, İbni Haldun’un metnini laik ve demokratik halk egemenliğine göre okuyamadıkları için meşruiyet sınırı dışında kalmışlardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları