Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
CHP, DP ve AKP
Gençliğimden bu yana edebi olmayan bazı kitapları son bölümünden başlayarak okurum. Taha Akyol’un Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca (Doğan Kitap, 2021) adlı kitabına da aynı yöntemi uyguladım, okumaya Sonsöz’den (Kuvvetler ayrılığı olmayınca) başladım:
***
Kuralların ve kuramların zayıflığı: Adnan Menderes, başbakanlığının “altın yılları”nda, 1953 yılında, iktidarların yozlaşmasını tek parti dönemi örneğiyle şöyle izah etmişti:
“Murakabesiz (denetimsiz) bir idarenin uzun sürmesi nispetinde memleket idaresinde mukadder olarak bütün işlerin günden güne soysuzlaşarak bozulacağı ve böyle bir idareye maruz kalan milletlerin ise baştan başa bir gayri memnunlar topluluğu haline geleceği tarihin bin bir misalle bize öğrettiği hakikatlerdir.” (s.427)
Taha Akyol şöyle devam ediyor: “Bu, çok doğru bir tahlildir. Bizdeki tek parti dönemini anlattığı gibi iktidarların ‘denetimsiz’ olması ve ‘uzun sürmesi’ halinde nasıl yozlaşacağını anlatmaktadır.”
Ben de Taha Akyol gibi düşünüyorum. Ama onun sormadığı çok önemli bir soru soruyorum: Adnan Mendres’in eleştirdiği CHP’nin “kuvvetler birliği” yöntemiyle ülkeyi yönettiği dönemde, Demokrat Parti’nin kurucuları olan Celal Bayar bakan ve başbakan değil miydi, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan CHP’in saygın milletvekilleri değil miydi?
7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimi kazandı ve 27 yıllık tek parti dönemini sona erdi. 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile iktidardan uzaklaştı ve 29 Eylül 1960’ta kapatıldı.
***
Taha Akyol’dan iki alıntı daha yapıyorum:
Demokrat Parti iktidarı: DP iktidarı, dengesiz ve denetimsiz bir güce sahipti. Seçim sisteminin çoğunlukçu olmasından dolayı Meclis’te muhalefet çok zayıf ve etkisizdir, bu yüzden iktidar üzerinde etkili bir parlamento denetimi yoktu. 1957-60 arasında iktidar hakkında sadece beş gensoru verilmiş, hepsi de iktidar çoğunluğunca reddedilmişti. 1924 Anayasası’nda nitelikli ikinci bir meclis (senato) yoktu... Anayasa Mahkemesi de yoktu... 1924 Anayasası kuvvetler birliğine müsait olduğu gibi DP liderleri esasen 1930’larda kuvvetler birliği kültürüyle yetişmiş insanlardı.
Çok partili hayata geçişte denetim ve denge kuramlarına sahip yeni bir anayasa yapılmamış olması temeldeki hatadır. (s.428)
Partizan cumhurbaşkanı: 1924 Anayasası’nda Cumhurbaşkanlığı, Halk Fırkası Genel Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın konumuna göre düzenlenmişti. Ebedi Şef ve Milli Şef uygulamaları bu anayasaya aykırı değildi. Bayar’ın DP Genel Başkanlığı’nı Menderes’e bırakması onu partili, hatta partizan davranışlardan uzaklaştırmadı. Bayar zaten ömrü boyunca kuvvetler birliğine inanmıştı. (s.428)
***
Taha Akyol “Demokratik olgunluğa ulaşmamış siyasi kültürde iktidar baskıya, muhalefet hırçın ve müsahamasız bir politikaya kapıldı” (s.431) derken DP’yi kayırmaktan ve CHP’yi suçlamaktan geri durmuyor. Karınca ezmez, hoşgörülü muhalefet mi olur?
Cumhuriyetin temellerinin yıkıldığını gören CHP ve İsmet İnönü karınca ezmez bir muhalefet değildi.
Bu arada Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın “Tehlikeli vaziyetteyiz, icap ederse diktatörlükle idare ederiz” (s.425) sözünü hatırlamamız gerekir. Öğrenci olaylarını ve TBMM’de kurulan Tahkikat Komisyonu tehlikesini değerlendiren “1960’ın mayıs ayında DP’deki sağduyulu milletvekilleri yanlış gidişi durdurmak ve etkili bir yumuşama mesajı çıkarmak için 14 Mayıs’ta DP Grup Yönetimine “90 imzalı takrir” (önerge) verdiler. Grubun acele toplanmasını, “son hadiselerin” tartışılmasını istiyorlardı. Esaslı bir dönüşü, Menderes kabul etmezse hükümete güvensizlik vermeyi, partiden istifa etmeyi bile kararlaştırmışlardı.
25 Mayıs’ta DP grubu toplandı fakat Menderes acele seyahate çıkacağını bildirerek son olayları görüşmenin “mahzurlu” olduğunu söyledi, kimse konuşmadan toplantıya son verildi.” (s.425-426)
***
Bunun üzerine Meclis’in açık kalmasını savunan Osman Bölükbaşı şöyle konuştu:
“15 kişilik bir komiteniz tıpkı Vehip Paşa Divan-ı Harbi gibi evvela asıyor, sonra muhakeme ediyor. Bu yetmedi sıkıyönetim, o da kâfi gelmezse kanun, anayasa ve prensip tanımayan bir hükümet. Böyle idare, böyle hükümet olmaz. Bu hükümet, Ankara’da ve İstanbul’da akan masum kanlarının mesulü olan bir hükümettir.” (s.426)
***
AKP’nin okuryazarları, o günlere tanık olan benim gibi Sonsöz’den başlayarak bu kitabı mutlaka okumalıdır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!
- Ünlü markanın adı bir kez daha listede!
- CHP'den duruşma sonrası ilk açıklama