Özdemir İnce

Bir devlet nasıl felç edilir?

11 Aralık 2020 Cuma

Türkiye Cumhuriyeti, Milli Görüş ve Müslüman Kardeşler ideolojisi tarafından tuzağa düşürüldü ve kötürüm edildi. Bütün demokratik ülkelerde siyasal partiler devletin kurucu ideolojisi (statükosu) sınırları içinde ve mevcut anayasasına göre kurulurlar; bu koşulla da iktidara gelirler ve statükoyu korurlar. Sadece komünist partiler statükoyu değiştirmek isterler; bu nedenle illegal idiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da birçok komünist partisi “proletarya diktatörlüğü” doktrininden vazgeçip statükoyu kabul etti. 2020 yılının aralık ayında, Polonya Adalet Bakanlığı Polonya Komünist Partisi’ni devrimci olduğu için kapatmak istiyor.

Türkiye’de kurulan bütün Milli Görüş partileri komünist partilere benzerler; “proletarya diktatörlüğü” yerine “İslami devlet” doktrinini koymuşlardır.

***

Bir önceki yazımda yazdığım gibi Milli Görüş’ün dört partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı. Bir durum değerlendirmesi yapan AKP kurucuları, Milli Görüş gömleğini çıkardıklarını ilan ettiler. Bu, bir komünist partisinin proletarya diktatörlüğünden vazgeçtiğini ilan etmesinden farksızdı. İslamcı deyişiyle bir “takıyye” idi.

Belki de akıl hocası olan ABD, Avrupa Birliği dışarıda; içerde liberal solcular, İkinci Cumhuriyetçiler, gardırop demokratları, yeminli antikemalistler ve Cumhuriyete karşı bireysel ya da ailevi kuyruk acısı olanlar bu tuzağa düştüler ya da gönüllü ahmaklık sundular. Fethullah cemaatinin katkısını ayrı tutalım. AKP bu rüzgârı arkasına alarak beklenmedik bir şekilde iktidara geldi. Daha önce de yazdığım gibi, taa 2001 yılında bu oyunu topluma ihbar ettim ve kim bilir kaç kez “Milli Görüş gömlek değil gergedan derisidir” diye yazdım.

***

Bugün geriye doğru baktığım zaman uygulanan senaryonun bir ustanın eseri olduğunu düşünüyorum. Başlangıçta, Cumhurbaşkanı A.N. Sezer yüzünden senaryo uygulanamadı ama denendi. Abdullah Gül cumhurbaşkanı olunca “yönetmen” kameraya “çekim” komutu verdi. İlk hedef “Yargı Erki”ni esir almak idi. Hedef, Cumhuriyetin koruyucu kaleleri olan Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu idi. Gerekli yasal engeller kaldırıldı ve yavaş yavaş üyeler değiştirildi. Önce üç kuvvetin “yargı” ayağı çökertildi, denetim ve karar engeli ortadan kaldırıldı. Bu, türlü şekilde, yasa değişimleri, atamalar ve referandumlarla sağlandı.

***

Tezgâh hazırdı artık: Cumhuriyetin üzerine oturduğu iki ayağa (laik okul ve Silahlı Kuvvetler) sıra gelebilirdi.

Laik eğitim ve öğretimi yıkmak için önce Tevhidi Tedrisat Kanunu’nu (Öğrenim Birliği Yasası) işlemez hale getirmek gerekiyordu. Cumhuriyetin aydın ve çağdaş din adamı yetiştirmek için kurduğu imam hatip okul ve liselerine genel lise mezunlarının sahip olduğu haklar verilmeliydi: Yani üniversitenin bütün fakültelerine, hatta Harp Okulları’na girme hakkı darbesi...

İmam hatiplerin meslekleri istila hareketini, imam vali, imam kaymakam, imam savcı, imam yargıç yetiştirmek suretiyle bürokrasiyi ele geçirme fesadını Mayıs 1994’te Varlık dergisinde yayımlanan “Pathemata Mathemata ! Evet, Acı Deneyimler Öğreticidir!” (1) başlıklı yazımda ihbar etmiştim. Bu konuda yazılan ilk yazıydı. Kartal İmam Hatip Lisesi örneğinde olduğu gibi bu okulların mezunları bütün meslekleri ele geçirerek liyakat sahibi olmadıkları görevlere getirilerek Cumhuriyetin temellerini çürüttüler.

***

İç Hizmet Kanunu tarafından Cumhuriyet rejimini korumakla görevli TSK’nin Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi fesatlı davalarla nasıl engelli duruma sokulduğunu, yerlerine darbeci olacak olan FETÖ’cülerin getirildiğini biliyoruz. Bu yakında sona eren davaların, iz sürme yerine iz silme yöntemini kullandığı iddia edilmekte...

***

Sıra geldi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine, yani Necip Fazıl Kısakürek’ten feyz almış (!) mekteplilerin en büyük hayali olan Tek Adam rejimi de denen Başyücelik rejimine: Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği türden,16 Nisan 2017 günü yapılan referandumla kabul edildi ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı... Sezar’ı denetleyen bir Senato vardı, Osmanlı’nın bile Divan’ı vardı ama Başyüce’nin denetimsiz bir “Ortak Akıl”ı var.

(1) Özdemir İnce, Tarih Bağışlamaz (Varlık Yayınları, 1994; Yazmasam Olmazdı, Doğan Kitap, 2004



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları