Öner Yağcı

Gazeteci tanıklıkları

24 Ekim 2020 Cumartesi

Cumhuriyet’in omurgalı öncü aydını, Atatürkçülüğün savaşçısı Ahmet Taner Kışlalı’yı öldürüm yıldönümünde anmak ve 2000’lerde yıldızlaşan, 18 Ekim günü kaybettiğimiz onuncu köyün keskin kalemi Bekir Coşkun’u uğurlamak, gazeteci tanıklıklarının gerçeğe olan büyük katkılarını düşündürdü bana. 

Basın yayın emekçilerimiz -her dönemde olduğu gibi- bağnazlığın saldırı ve kuşatmasının yoğunlaştığı bu dönemde de zorlu bir savaşım veriyor. 

1841’de çıkan ilk gazete Takvim-i Vakayi’den bugüne basınımızın verdiği kitaplara bile sığmayan savaşımı bir köşeye sığdırmanın olanağı yok ama -şimdilik- şunu söylemeliyim: Aydınlanmaya ömürlerini veren büyük gazetecilerimizin direnişleriyle, didinişleriyle, gerçek uğruna verdiği savaşımdır basın tarihimiz.

Meksika’dan Sovyet Devrimi’ne, Nazilere 

Dünyanın büyük gazetecileri var. 

20. yüzyılın ilk devriminin gerçekleştiği Meksika’yı, Pancho Villa, Zapata rüzgârını, İhtilalci Meksika (Viva Meksika) ile dünyaya duyuran Amerikalı gazeteci John Reed, 1. Dünya Savaşı’ndaki izlenimlerini Balkanlarda Savaş adlı kitabında anlattı. 1917 Ekim Devrimi sırasında Rusya’daydı ve Dünyayı Sarsan On Gün’de devrim sürecini olanca sıcaklığı ve gerçekliğiyle yazdı (1919). Yaşamı 1982’de filme çekildi: Kızıllar (Yön: W. Beatty). 

William L. Shirer, gazeteci olarak bulunduğu Berlin’deki Nazi dönemini 1941’de Günü Gününe Nazi İmparatorluğu: 1934-1941 ve Günü Gününe Nazi İmparatorluğunun Sonu (1947) adlı kitaplarıyla sıcağı sıcağına dünyanın gündemine sundu. Nazi İmparatorluğunun Doğuşu-Yükselişi-Çöküşü (1960), benim Nazi Kampları’na esin kaynağı oldu. 

John Hersey, atom bombasına tanıklık yaptı: Hiroşima (1946).

20. yüzyılın sarsıntılarını izleyip yazan gazeteciler Hemingway, Ehrenburg, Simonov sonraki yılların büyük romancıları olarak yaşama katıldı. Whitman, Twain, Dreiser, Dos Passos, London, Capote da gazeteciydi.

Eduardo Galeano

Ülkemizde de fırtına gibi esen Latin Amerika’nın Kesik Damarları ile yüzyıllardır kanayan bir kıtaya dünyanın dikkatini çeken Eduardo Galeano, 20. yüzyılın vicdanı bir büyük gazeteciydi. 

Ercan dostumun üniversite öğrencisi kitap kurdu kızının “Benim vazgeçilmezimdir Galeano” cümlesini duyunca çok sevindim. İnsana olan umudun kuşaktan kuşağa aktığına, insanlaşma savaşımının bayrağının her koşulda yükseklerde tutulabildiğine bir kez daha tanık oldum. Son yıllarda yayımlanan kitaplarını da okuyunca, Cumhuriyet’in kitapsever, okuma sevdalısı, duyarlı, yurtsever okurlarına onu anımsatmak istedim.

‘Ateş Anıları’ndan ‘Kadınlar’a

Galeano, kesik damarlar’dan sonra ülkesi Uruguay’daki askeri darbe sırasında hapsedildi, sürgüne yollandı (1973). Arjantin’de bir kültür dergisi çıkarırken 1976’daki Videla’nın askeri darbesinden sonra kaçtığı İspanya’da, belgesel tanıklıklarla Amerika kıtasındaki yaşamın dünden bugüne fotoğrafını çekti: Ateş Anıları (Yaratılış, Yüzler ve Maskeler, Rüzgârın Yüzyılı). 

Kıtasına ve ülkesine 1985’te dönebildi. Aşkın ve Savaşın Gündüz Geceleri ile kesik damarlı ülkelerin halklarının sonraki yaşamlarını gözler önüne serdi. 

Kucaklaşmanın Kitabı, Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih, Ve Günler Yürümeye Başladı, Gölgede ve Güneşte Futbol, Hikâye Avcısı, Tepetaklak: Tersine Dünya Okulu, Yürüyen Kelimeler, Zamanın Ağızları, Helene’in Rüyaları, Biz Hayır Diyoruz, Söz Mezbahası, Papağanın Diriliş Öyküsü, Kadınlar adlı kitaplarında, çeşitli tarih ve coğrafyalardan, daha çok Latin Amerika’daki yaşam örneklerinden yola çıkarak insanın, insanlığın vicdanı oldu hep.    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları