Mustafa Sönmez
Mustafa Sönmez mustafasnmz@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Medyada Emek Hırsızlığı ve Çakallık...

18 Şubat 2012 Cumartesi
\n

\n

Arada bir duyarız, Çalıştırıyor, ama emeğinin karşılığını da veriyor diye... Oysa, emeğin gerçek karşılığı, kapitalizmde hiçbir zaman verilmez. Verilse, sermayeye, patrona bir şey kalmaz. Çünkü yaratılan değer adına ne varsa emeğin ürünüdür. Ama harcanmış emeğin sadece bir kısmı emek sahibine ücret olarak verilir, kalanı sermayedara artık-emek karşılığı, kâr olur. Bu anlamda bir emek hırsızlığı vardır. Bu kapitalizmin bütün türlerinde, en ilkelinde de, en gelişkininde de böyledir. Emek hırsızlığı, kapitalist birikimin anayasasıdır. Kapitalizmin doğasında olan emek hırsızlığı her sektöre, dolayısıyla medya-kültür sektörüne de içkin bir şeydir. İşgücü ile üretim sürecine katılan yazar, muhabir, kameraman, spiker, programcı, oyuncu, grafiker, senarist, ışıkçı, sesçi, müzisyen bütün ücretlilerin emeği çalınır. Medya-kültür endüstrisinin kâr edip etmemesi, sömürü bahsini etkilemez. Çıkardığı gazeteden, yönettiği TV kanalından patron kâr etmese de sömürü vardır. Ücretliden çalınan artık emek, sonuçta, doğrudan değilse bile, dışsal ekonomi yoluyla, olmadı, siyasi alandanbir geri dönüş sağlar medya patronlarına.

\n

***

\n

Diğer sektörlerde olduğu gibi, medyada da emek hırsızlığını patronlar tek başlarına yapmazlar elbette. Marxın deyişiyle, tüm işletmelerin, subayları, astsubayları vardır ve medyada da işverenlere vekâlet eden CEOlar, genel yayın yönetmenleri, şirket yönetimine girmiş editörler, kimi yazarlar, patron formasıyla, medya piramidinin tepesinden yönetirler aşağıdakileri”.

\n

Medyanın örgütlü olduğu, demokratik geleneklerin aşınmadığı ülkelerde medya aristokratları diye niteleyebileceğimiz medya yöneticileri ile patronaj arasında, iyi-kötü, kalın bir perde vardır. Özellikle editoryal özerklik konusunda hassasiyet vardır. Bizde ise bırakın kalın perdeyi, tül bile kalmamıştır. Hele ki 1980 sonrası, patronun küçük hissedarı olmak uğruna birbirini tepelemenin, medya patronuna işbirlikçi, tetikçi olmak için çırpınmanın birçok rezil örneği vardır. İsme ne gerek var; okur, zaten bilir kimin ne olduğunu

\n

***

\n

Bundan sonra yazacaklarım ise emek hırsızlığını aşan, emek çakallığı ile ilgilidir. Çakallık, emek sahibinin ücretini bile ödememek, 8 saatten fazla çalıştırıp mesai zammını ödememek, işten çıkarılmışsa tazminatını ödememek, daha da önemlisi ortaklaşa emek ürününden imzasını esirgemek. Böyle çakallık örnekleri ne yazık ki medya-kültür sektöründe, hatta bilim dünyasında bile az değildir. Asistanlarına, öğrencilerine araştırma yaptırıp, makaleler yazdırıp, çeviriler yaptırıp ortaya çıkan ürüne tek başına adını yazan bilim insanıkılıklı çakal sayısı sandığınızdan da fazladır.

\n

Buradan bir başka çakallık ithamına geleceğim. Türkiye medyasında, özellikle televizyon haberciliğinde duayenolarak bilinen Mehmet Ali Birand ve parlatılarak ekranlara getirilen 28 Şubat dizisidir konumuz. Mağdur olduklarını ilan edenler, Rıdvan Akar ve diziyi hazırlayan arkadaşlarıdır. Rıdvan, gazetecilikte elime doğmuş ve bugün birçok medya kuruluşunu yöneten arkadaşlarımdan biridir. Emeğe bakışını, saygısını 25 yıldır bilirim. Bu serüvenin de yakın gözlemcisiyim. 28 Şubat belgeselinin, birçok Birand imzalı belgeselde olduğu gibi, hamallığını Rıdvan ve arkadaşları yaptı. Yaklaşık 8 yıllık bir süreye yayıldı... Gel zaman git zaman belgeselin montajına başlandığı günlerde Rıdvan, Birand ile birlikte kurdukları ajanstan ve yönettiği haber programından 15 yıllık emeği hiçe sayılarak uzaklaşmak zorunda bırakıldı. 32. Günden ayrılırken tazminat ve birikmiş maaş alacakları ile ilgili ihtilafını, gürültüsüz patırtısız yargıya taşıdı.

\n

Sonra ne mi oldu? Birand, 28 Şubat belgeselini Rıdvanın kurduğu ekibe sadece bir kişiyi katarak tamamlattı ve 13 Şubatta ilk bölümü yayımlandı. O da ne? Jenerikte ne Rıdvanın adı vardı ne de o ilk döneminde belgeselin neredeyse dörtte üçünü tamamlayan, o belgesele tam 7 yıl önce emek vermiş Banu Acun, Kerem Şenel, Önder İnce, Ahmet Göktepe, Samet Özçelik, Eyüp Daşkaya, Nazlı Daların adı Bu kuzudan bir de 28 Şubat kitabı, yani ikinci post çıkaracakmış Birand. Yakışır.

\n

Sorun dönüp dolaşıp örgütlenmeye dayanıyor. Her düzeyde medya-kültür emekçisi örgütlenmekten uzak durdukça, uygar bir çalışma ortamının koruyucu yasal düzenlemelerine sahip olup onlara sahip çıkmadıkça, hırsızlık ve çakallıkların sonu gelmeyecektir.

\n

Bir çift sözüm de medyada programı, kalemi olanlara... Vazgeçtim emek hırsızlığına kayıtsızlığınızdan, hiç olmasa çakallıklar karşısında üç maymunu oynamaktan vazgeçin. Bu kadarını da mideniz kaldırmasın artık.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları